Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Bir bileklik başıma ne dertler açıyor :/

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Hermia Aigian Cocteau
Ares'in Çocuğu/Kulübe Lideri/Melez Denetleyicisi
Ares'in Çocuğu/Kulübe Lideri/Melez Denetleyicisi
Hermia Aigian Cocteau


Mesaj Sayısı : 1491
Kayıt tarihi : 26/08/10

Bir bileklik başıma ne dertler açıyor :/ Empty
MesajKonu: Bir bileklik başıma ne dertler açıyor :/   Bir bileklik başıma ne dertler açıyor :/ Icon_minitimePtsi Kas. 01, 2010 4:47 am

34- Sıradan bir gününün felakete dönüşünün rp'sini yazacaksın.
Mekan: New York
Katılacaklar: Sadece sen.

65. Cep telefonunu açık unuttuğun için canavarlarla mücadele et.
Mekan: Serbest.
Katılacaklar: Sadece sen.

66. Pegasusunla bir macera yaşa.
Mekan: Serbest.
Katılacaklar: Sen ve pegasusun.
(Ahırlarda yazılan tanışma rp'lerini kabul etmiyoruz, ona göre.)



Olimpos’tan inmiş dışarıda boş boş dolanmaya başladım. Şehir meydanına gelince, birden yer sarsıldı. Etrafa bağırıp, kaçışan insanlar arasında ilerledim. Sonra karşımda hormonlu bir yaban domuzu gördüm. Üzerinde ki en sevmediğim kardeşimdi.

‘’Deimos??’’ evet maalesef ki en sevmediğim kardeşim önümde duruyordu.

‘’Selam kardeşim nasılsın??’’

‘’Ne istiyorsun Deimos!!’’

'’Ah kızma biliyorsun Ceba ‘yı istiyorum’’ kaşlarımı çattım. Bu domuz niye benim kalkanıma göz dikmişti ki. Bende değildi ama merakımdan

'’Niye ne yapacaksın ki ?? ‘’

‘’Ver dedim’’

‘’Vermiyorum, hem bende değil babamda ‘’ alay edercesine güldü.

‘’Sence ben buna kanar mıyım?? Hadi beni uğraştırmada ver şunu’’

‘’ Gel de kendin al !! ‘’ başını iki yana salladı. Sonra birden yanımda belirdi. Ve olduğumuz mekan değişti. Central parktaydık. Etrafta kimse yoktu. Elinde bir kılıç berildi. Zaten iri yarıydı onun boyutlarında bir silahı vardı.. Bende Digory’i çıkardım. Biraz onun kinin yanında küçüktü ama… Yedek kalkanımı çıkardım. Ceba kadar rahat değildi ama gene de beni korurdu. Kardeşim bir hamle yaptı. Yana doğru takla atarak kaçtım. Sonra o koca vücudu ile yanıma geldi daha kalkamamıştım bile önüme gelince karnına bir tekme atım. Hemen kalkıp düşmemiş ama dengesini kaybetmiş olan küçük tanrıya kılıcımla azık elektrik verdim. Sonra hava da takla atarak yüzüne tekme attım. Yere sağlam bastım oysaki hep düşerdim. Deimos ağzından kan akarken bir dişini tükürdü.

‘’Seni solucan!!’’ diye üzerime kılıcı ile koşmaya başladı. Ama o cüsse ile hızını alamadı. Ben kenara çekilince direk ağaca girdi.

‘’Ne o pes mi ediyorsun domuzcuk’’ Hırs ile art arda kılıç darbeleri indiriyordu bende kalkan ve kılıçla savuşturuyordum. Sonra bir açıklıkta kılıcı mı boğazına götürdüm. Nefes nefese kalmıştık. Kılıcımı biraz daha ilerletince

‘’Sonra görüşüceğiz’’ dedi ve yok oldu.

‘’KORKAK!!’’ diye bağırdım. Sesim 3 defa yankılandı sonra yere yığıldım. Yorulmuştum. Biraz nektar içtim sonra çimlerin üzerinde uyuya kaldım. Bir süre sonra…




Bir koridorda koşuyordum. Nefes nefese arkama bakıp biri geliyor mu diye bakarken birisine çaptım. Dehşet içinde kim diye baktığımda karşımdaki Lucy’di. Transa geçmişti. Ağzından şu mısralar çıktı:


Bir zamanlar metalden koruduğu sanılırdı sadece,
Şekli de bilezik gibi, adeta bir kelepçe...
Dumanmışçasına hareket eden kırmızı taş üstünde,
Ancak yarı tanrının ruhuna sahip olduğunda çalışabilir.
Gizemli güç Zamanın Efendisi'ni ağlarıyla saracak,
Rivayet gerçek olacak ve savaşın ruhu,
En kudretli olanı durdurmak uğruna canını kaptıracak.


Hızla doğruldum, rekora koşan kalp atışlarım ve nefes alıp verişlerimle gözümü yavaşça açtım. Karşımda iki çift ayak gördüm. Biraz daha kafamı kaldırınca Deimos’tan daha zayıf ve genç görünen üzerinde yırtık kot ve siyah bir tişört ve deri ceket giymiş, babamınkinden farksız gözler ile bana bakan abim Phobos karşımda duruyordu. Yüzünde alaycı bir gülümseme vardı. İçimdeki korku yerini öfkeye bırakmıştı.

‘’Babamın sana o silahı emanet ettiğine inanamıyorum. Şuna bak uyuyan güzel mi Ares kızı mı belli değil.’’ Hemen ayağa kalkıp

’Ne ne silahı? ne oluyor size? Deimos bir sen iki, ne o kardeş toplantısı mı yapıyoruz? ne bu gelişler?’’ Artık phobos’ta ceba yı isterse şuracıkta bayılırdım. Ne vardı ki benim bilmediğim şu kalkanda sonra aklıma rüyamdaki kehanet geldi; Bir zamanlar metalden koruduğu sanılırdı sadece, Şekli de bilezik gibi, adeta bir kelepçe... Dumanmışçasına hareket eden kırmızı taş üstünde bu tanım ceba’ydı. Ama bir türlü aklıma iler ki seviye gelmiyordu.

’Sen niye geldin Phobos sen niye istiyorsun Ceba’yı biri açıklasın iki tanrının istediği ne olabilir ki Ceba’da ‘’ Gene o küçümser gülüş ile

‘’Çok safsın kardeşim hem de çok. Sen o tanrı hapishanesine Ceba mı diyorsun??’’


’Tanrı hapishanesi mi siz neler çeviriyorsunuz??’’ Yüzündeki ifade artık gitgide nefret doluyordu.

‘’Sevgili yarı-tanrı kardeşim o bilekliği bana ver’’ Bir anda kan beynime sıçramışçasına

‘’Ahh yeter be Ceba bende değil tamam mı yok babama verdim. Bende değil gidin başımda lanet olasıca çamura batıpta çıkamayan domuzlar gidin ve kendi çamurunuzda heykeller yapın bırakın peşimi bırakın beni!!’’ Phobos’u fazla sinirlendirmiştim sanırım

‘’Onu ver dedim’’


Kamp’taydım. Herkes ordaydı. Herkes… koşmak için çabalasam da parmağımı dahi kıpırdatamıyordum. Sonra alevler canavarlar yok olanlar… dizlerimin üzerine çöktüm. Ağlamaya başladım. Çığlıklar atıyordum.

‘’Kes şunu lütfen kess!!’’ Benim bağırıp çağırmamdan zevk alan Phobos’un yanında Deimos belirdi.

‘’Bırak şunu işimize yaramaz doğru söylüyor babama vermiş. ‘’ Phobos beni serbest bıraktı. Ve küfür etmeye başladı. Sonra ikisine yok oldu. Hemen ıslık çaldım. Kampa gidip arşiv araştırması yapmalıydım. Ceba neydi ki?? Bir tanrı niye bunu bu kadar istesin…??

Havada dolanan ve aşağı inmek istemeyen arthur'a el işaretleri ile ilerdeki kamp yoluna giden koruluğu gösterdim. Oraya gidene kadar backlarım kopacaktı ama meydanın ortasında at görenler ne düşünürdü bilmem. Ayağa kalktım ve koşmaya başladım. ''cır cır'' tamam çok eski ve saçma bir telefon zilim var. Annem son olaylardan sonra fazla israrı yüzünden telefon kullanmaya başladım. Durup telefonu açtım.

''Evet anne
tabi anlıyorum
Şuan mı
Hmm şey arenadayım yani şey afrodit kızları ile kılıç savuranları izliyorum.
Evet evet kesinlikle
hayır hiç kılıçlara dokunurmuyum keskin şeyler onlar biyeri mi kesmem
hıhı kamptan mı hayır burası üzel neden dışarıda canavarlarla olayım ki değil mi ama
Bende seni seviyorum anne görüşürüz evet''
annemle konuşurken ne kadar çok yalan söylüyordum. Ama ne yapayım üzülüp en düşelenmesini istemiyordum. Telefonu kapatıp cebime koydum.

''Evet hadi bakalım'' dedim ve biraz nektar yiyip yorgunluğumu giderdim. Sonra büyük ihtimal koruya varmış olan arthur'un yanına gitmek için koşmaya başladım.

Sonunda varmıştım yorulmuştum. Yere yığıldım. Arthur bir köpek gibi yüzümü yalamaya başladı.

''Hey dur bakalım'' sonra acı bir biçimde kişnedi daha doğrusu korku ile beni uyarmak istiyormuş gibi. Gözlerimi aralayıp etrafa baktım kimse yok gibi gözüksede arthur'un sezgileri çok güçlüydü. Ayağa kalkıp kılıcımı elime aldım. Etrafı inledim. Hiç kimse yok gibiydi, belkide arthur yanılmıştı. Ama hayır sonra iki konuşan ses duydum. Koca attı itekaka çalılıkların arkasına ittim. sonrada sessizce dinledim. İki kiklop gözüktü. Bu canavarlardan nefrat ediyordum. Tek gözleri varsı ama benim iki gözüme bedeldi.

''Burada bir melez olmalı''Melez kanımdan mıdır yoksa o günkü hırsımdan olsa gerek ayağa kalkıp çalılıktan bir kiklobun üzerine atladım.

Kılıcımı hançere çevirip omzuna sapladım. Sonra haykırıdı bende yere düştüm. Yuvarlanp hemen ayağa kalktım. İkincisi de bana yaklaşmıştı. hemen yedek kılıçlarımdan birini çektim ve saldırya geçtiim. Bir çok kesik attım. Ama son anda bileğimi tuttu. Sıktı. Yana bükünce kılıç elimden düştü. Diz çöktüm bileğim çok acıyordu.

Sonra bir kılıç kiklobun kafasını kesti. Kafamı yukarı kaldıınca Arthur ağzında az önce düşürdüğüm kılıç ile Sevinç anımları atıyordu. Gülümsüyerek ayağa kalktım.

''Hey dostum atlar kılıç kullanmaz özellikle de kanatlı atlar '' dedim ve gülümsedim. Diğer kiklop hala orada duruyordu. hançerimi elimde düşündüm. Elimde belirince mızrak yapıp daha toparlanamamış olan kikloba fırlatım. Ve son... Pegasusumun sırtına binip kampa deri dönmek üzere emir verdim.




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Bir bileklik başıma ne dertler açıyor :/
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Başıma Gelmeyen Kalmadı!
» Bir Kehanet Başımıza Neler Açıyor ?
» Başıma en fazla ne gelebilir ki?
» Aldım başıma belayı...
» Başıma Dert Açıyorum

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Kamp Dışı :: New York-
Buraya geçin: