Dün akşam uzun zamandır konuşmadığım bir arkadaşımla konuştum. Arkadaşım İngiltere’de yaşıyordu ve Washington’a ziyarete gelmişti. Onu mutlaka görmem gerekiyordu. Beraber bilardo oynamasını çok özlemiştim. Onun için bugün Washington’a gidip arkadaşımla beraber bilardo oynayacaktık. Kahvaltımı yağarken kardeşlerime gideceğimi anlattım. Sonra hazırlanıp kulübemden çıktım. Doğruca pegasus ahırlarına yürümeye başladım. Yolda Tiffany’e rastladım. Ona bütün planlarımı anlattım. Tiffany şüpheli gözlerle bana bakmaya başladı. Daha fazla çene çalmadan Tiffany’nin yanından ayrıldım ve pegasus ahırlarına gittim. İçeri girdiğimde küp şeker alarak Zach’in karnını güzelce doyurdum. Yolculuğumuz biraz uzun olacaktı. Bunun için tüm ihtiyaçlarını karşılamak gerekirdi. Zach’in karnı doyduğunda onu hazırlamaya başladım. Yolculuk için gereken şeyleri taktığımda onu pegasus ahırının dışına çıkardım ve üzerine bindim. Fazla vakit kaybetmeden uçmaya başladık. Yeterince yüksekliğe çıktığımızda aşağıya baktım. Buradan kampın her yerini görebiliyordum. Kampta her şey normal görünüyordu. Zaten kısa bir süre sonra kamp görüş alanımdan çıktı ve aynı zamanda ilgimden de çıktı. Yolculuk uzun olduğu için düşüncelere daldım. Bu kadar çok dalacağımı bilmiyordum. Zach’in kişnemesiyle düşüncelerden çıktım ve etrafıma bakındım. Washington’daydık. Bu beni şaşırtmıştı. Hemen Zach’e arkadaşımla buluşacağımız bilardo salonunu tarif ettim. Oraya vardığımızda aşağıya indik. Zach’e buralarda oyalanmasını söyledikten sonra içeriye girdim. Arkadaşım Oliver ortalıkta görünmüyordu. Beklemeye başladım ama hala ortalıkta yoktu. Onu aramam gerekiyordu ama cep telefonunu kullanmak tehlikeliydi. Bir süre daha bekledikten sonra dayanamayarak Oliver’ı aradım. Trafik çok yoğun olduğu için bir saate kadar geliyormuş. Telefonumu kapattıktan sonra dışarı çıktım. Ortalığı kolaçan etmekte fayda vardı. Bir ara sokağa girdiğimde üç tane drakonu bana doğru gelirken gördüm. Hemen kılıcımı çektim ve onlara saldırdım. Bunlar benim için kolay lokmaydı. Onları yok etmem fazla uzun sürmedi. Ancak bu canavarların devamı geliyordu bayağı kalabalıklardı. Ne yapabilirim diye düşünürken yanıma Zach geldi. Hemen onun üzerine bindim ve havalandık. Canavarları böyle bırakamazdım. İnsanlara zarar verebilirlerdi. Onların hepsini öldürmem gerekiyordu. Bunun için Zach’den yere yaklaşmasını istedim. Zach yere yaklaşınca kılıcımı savurmaya başladım. Teker teker canavarları öldürüyordum. Zach gayet iyi iş çıkarıyordu. Tam benim istediğim zaman yükseliyor, gerektiği zaman aşağıya iniyordu. Onun sayesinde çok kez ölmekten kurtuldum. Tabii bu sadece mecazi anlamda. Canavarların hepsi bittiğinde yere indim ve saate baktım. Bir saat on beş dakika olmuştu. Hemen bilardo salonuna koştum. İçeriye girdiğimde Oliver’ın etrafına bakınıp beni aradığını gördüm. Yanına gidip selamlaştık. Sonra bilardo oynayarak sohbet etmeye başladık. Akşama kadar eğlendikten sonra gitme vakti geldi. Oliver’la vedalaştıktan sonra arka sokağa giderek Zach’i buldum. Hemen üzerine atladım ve geri dönüş yolculuğumuz başladı.