Misafir Misafir
| Konu: Titan Atlas'ın Kaçışı / Kurgu 1. (NSÖ Plakçılık) [3] Paz Ekim 31, 2010 7:57 am | |
| "Bana yardım et." diye fısıldadı daha önce de duyduğuma emin olduğum bir ses. Ama bu kez çok daha kötü geliyordu sesi. Tanrıça Hestia göğün ağırlığı altında ezilirken bu sözcükleri söylemek için bile çok zorlanıyordu. Ona yardım etmeliydim. Hestia'ya doğru iki adım attıktan sonra bi anda karşımda biri belirdi. Bu titan Atlas olmalıydı. Hestia'yı kurtarmak için herşeyi yapmaya hazırdım, bu bir titanla savaşmak da olsa. Kılıcımı titanın göğsüne saplamak üzere havaya kaldırdım. Ve normalde göğsünü delmesi gereken kılıcım titana çarpınca kırılıp iki parçaya bölündü. Kılıcım da olmayınca kendimi çok çaresiz hissetmeye başlamıştım. Atlas ise kahkahalarla gülüyordu. Git gide de büyüyordu sanki. Evet evet, kesinlikle büyüyordu. Birkaç saniye sonra boyu 10 metreye yaklaşmıştı. "Benimle baş edemezsin Adrian" sözü kulaklarımda yankılanırken tek hissettiğim şey elimi kolumu bağlayan bir çaresizlikti. Ansızın uyandım kabusumdan. Othyrs Dağı'nda değil, bir otomatonun sırtında göklerdeydim. Havada uyuyakalacak kadar çok yorulmuştum demek ki. Ambrosianın etkisiyle yaralarım iyileşmiş gibiydi, yeniden savaşabilecek kadar iyi hissediyordum kendimi. Lucy de diğer otomatonun üstünde birkaç metre ötemizde uçuyordu. Ona seslendim, ama cevap gelmedi. O da uyuyordu muhtemelen, Hoover Barajı'nda çok yorulmuş olmalıydı. "İstikamet değişikliği. Los Angeles'a gidiyoruz." diye bağırdım otomatonlara. Hiç tepki vermeden söylediğimi yaptılar. Bunun sebebini Lucy'e uyandığında açıklayabilirdim. Yaklaşık bir saat sonra Los Angeles'ta Nakil Sırasında Ölüm Plakçılık denen yerde otomatonlara bizi yere bırakmalarını söyledim. Lucy yere inene kadar uyanmamıştı uykusundan. "Neredeyiz biz?" diye sordu yorgun bir sesle. "Othyrs Dağı'na gideceğimizi sanıyordum." "Gideceğiz. Ama önce yapmam gereken bir şey var." deyip dükkandan içeri girdim. Lucy de peşimden koşturuyordu. "Burası yeraltı dünyasının girişi değil mi Adrian? Burada ne işimiz var?" diye sordu telaş içinde. Artık ona söylemeliydim. "Dinle Lucy. Yine bir rüya gördüm. Ayrıntılar önemsiz, rüyanın bana anlattığı tek şey, Atlas karşısındaki çaresizliğim ve zayıflığımdı. Bir grup canavarla bile zor baş edebiliyoruz, titanların generaline karşı ne gibi bir şansım olabilir sence?" "Düşündüğüm şeyi yapmayacaksın değil mi?" diye sordu. Gözlerindeki korkuyu görebiliyordum. "Evet, düşündüğün şeyi yapacağım. Onu yenmem için Styks Nehri'ne girmem gerek Lucy. Hades karşıma çıksa bile bunu yapmama engel olamayacak. Atlas'ın serbest kalmasına, ve Hestia'nın o yükün altında daha fazla ezilmesine izin vermeyeceğim." diyerek onun ne tepki vereceğini beklemeye başladım. |
|
Lucianna Fackrell Athena'nın Çocuğu/Kulübe Lideri
Mesaj Sayısı : 4356 Kayıt tarihi : 22/08/10
| Konu: Geri: Titan Atlas'ın Kaçışı / Kurgu 1. (NSÖ Plakçılık) [3] Paz Ekim 31, 2010 10:02 am | |
| "Evet, düşündüğün şeyi yapacağım. Onu yenmem için Styks Nehri'ne girmem gerek Lucy. Hades karşıma çıksa bile bunu yapmama engel olamayacak. Atlas'ın serbest kalmasına, ve Hestia'nın o yükün altında daha fazla ezilmesine izin vermeyeceğim." Ona umutsuzca baktım, ne söylersem söyleyeyim kararından vaz geçmeyecekti. Aslında, bir bakıma doğru söylüyordu, Atlas karşısında şu halimizle böcekten farksızdık ve eğer gerçekten onunla yüzleşmek istiyorsak, bu durumun değişmesi gerekiyordu. "Haklısın..." diye mırıldandım, aksini iddia etmem mantıksız olacaktı. Hem, tüm risklerine rağmen Tanrıça Hestia'yı kurtarmasının tek yolu da Styks Nehri'ne girmesiydi. Adrian teslim oluşum üzerine başını salladı ve eliyle geçmemi işaret ederek "Önden buyrun." dedi. Ona dönüp sevimsizce gülümsedim ve "Zaten siz erkeklerin anca yeraltına girerken centilmenliği tutar." dedim, sözlerim üzerine biraz rahatlayarak sırıttı. İçeri girdiğimde, asansör sırası bekleyen ölülerle tıka basa dolu bir oda karşıma çıktı. Hemen arkamdan Adrian gelmiyor olsaydı, bir saniye düşünmeden çıkar giderdim... "Atlas." diye hatırlattım kendime içimden, "Onu yenmemizin tek yolu bu." Derin bir nefes alarak kuyruğun başına doğru ilerlemeye başladım. Sağ tarafta bir resepsiyon masası duruyordu, onun hemen arkasında da halinden şikayetçi olduğu gözlerinden okunan sıradan bir insan. Bir insan! Gülümseyerek ona doğru ilerlemeye başladım, bu iş hiç zor olmayacaktı. Daha önce yeraltına girmek için Melinoe'nin gizli geçidi dahil bir sürü zorlu yol denediğim için kendime hayret ettim, oysa burada içeri girişin önündeki tek engel bir insandı! Adrian beni durdurmak için omzumdan tuttu ve "Ne yapıyorsun Lucy? Bizi fark edecekler." dedi. "O insanın bizi fark etmesini istiyorum zaten." cevabını verdim. "Bunu izlemelisin!" diyerek geçişlerden sorumlu adamın yanına gittim. "Hey siz! Siz ölü değilsiniz!" dedi adam bizi görünce. Ona gülümseyerek baktım ve "Ruhum ölü benim dostum. Şimdi geçmemize izin ver." dedim. Adamın bana 'yıkıl karşımdan yoksa elimden bir kaza çıkacak' bakışı atması üzerine, seslice bir kahkaha attım ve doğrudan gözlerinin içine bakarak zihnine bir mesaj gönderdim: Derhal, o lanet olasıca asansörün kapılarını aç. İlk başta direnmeye çalışsa da sonunda dediğimi yaptı, Adrian'a gelmesini işaret ettim ve birlikte asansöre bindik. "Bence kayık sistemi daha iyiydi, asansör ambiansı bozuyor." dedim düşünceli düşünceli. Adrian fal taşı gibi açılmış gözlerle bana bakıyordu, bunun üzerine bir açıklama yapmam gerektiğini fark ettim. "Zihin kontrolü. Beni çok yoruyor ama on saat o insanla düello yapıp kaybedecek vaktimiz yoktu." dedim. "A-anlıyorum." dedi Adrian. Ona bakarak gülümsedim, bu esnada asansörün kapıları da açılmıştı ve yanımızdaki ölülerle birlikte biz de yeraltına ayak bastık. "İşte," dedi Adrian, "Başlıyoruz." Buradaki rp sona ermiştir, maceranın devamı Styks Nehri başlığında! | |
|