Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Alexander Bedwyr Coeus

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Alexander Bedwyr Coeus




Mesaj Sayısı : 1
Kayıt tarihi : 29/10/10

Alexander Bedwyr Coeus Empty
MesajKonu: Alexander Bedwyr Coeus   Alexander Bedwyr Coeus Icon_minitimeC.tesi Ekim 30, 2010 3:13 am

1.
Londra'da saat gece yarısını geçmişti. Hava soğuk ve yağışlıydı. Saçları iyice ıslanmıştı. Yüzünden damla damla sular akıyordu. Ağır adımlarla sokak aralarında yürümeye devam ediyordu. Sokak lambaları çalışmıyordu ve çalışanlarda çok az ışık veriyordu. Sokağı en çok aydınlatan ışık her zaman onun bir adım önünde duran ve sadık hizmetkârı asasıydı. Sokağın etrafındaki binalar harap olmuş durumdaydılar. Her biri kullanılamaz hale gelmiş ve pencerelerine tahtalar çivilenmiş, binaların bazıları çökmüş ve çürük durumdaydı. Edward kulaklarını iyice açmış etrafındaki sesleri dinlemeye başlıyordu. Çok kısık bir şekilde şapırtı sesleri duydu. Düşmanının yönünü belirlemiş hafif ve koşar adımlarla düşmanına yönelmişti. Bir köşe döndü ve bir köşe daha. Edward düşmanını kaybettiği hissine kapıldı. Ardından kendisine doğru kırmızı bir ışının geldiğini gördü. Hızlı bir refleksle;
“Protego!” diye bağırdı. Kırmızı ışın geri tepti ve binalardan birinin duvarına çarpıp duvarda küçük çaplı bir yarık bıraktı. Ölüm yiyen büyünün teptiğini görünce hızlı bir şekilde koşmaya başladı. Edward da aynı şekilde koşuyor ve onu yakalamaya çalışıyordu. Bir sersemletme büyüsü gönderdi ama hedefine çarpmayınca bir etkisi olmadı. Daha derin nefes almaya başladı.
Ölüm yiyen ani bir dönüş yaparak büyük camlı ve daha çok bir atölye gibi duran bir binanın içine girdi.Edward onun kadar iyi dönememiş kapının önünde kaydı ve “Lanet olsun!” dedi. Kendini toparlayarak binanın içine girdi. Binanın giriş bölümü oldukça genişti ve katı ayakta tutan tuğla sütunlar vardı. Sütunların bazılarının üstünde çerçeveler vardı. Bunların bazıları yamuk duruyor, bazıları ise yere düşmüştü. Camların bazıları kırık bazıları tahtalarla kapatılmıştı. Zeminde tahta parçaları ve kırık cam parçaları bulunuyordu. Bazı raflar kırılmış yere birçok kitap yığılmıştı. Yerde duran bir kitabı ayağıyla kırık duvarların önüne iterek yoluna devam etti. Etrafıyla ilgilenmeyi bırakarak düşmanını aramak için kapının karşısında bulunan gösterişsiz ve çürümüş tahta parçaları olan merdivene doğru yöneldi. Düşmanının buradan gittiğine emindi. Giriş katı boştu ve gıcırdayan merdivenlerden yukarıya doğru çıktı.
"Nox."
Dikkat çekmemesi için asasının ucundaki ışığı kapamıştı. Birinci kata ulaştığında burası ilk kattan daha kötü durumdaydı. Sütunların bazıları kırılmış tavanda büyük delikler oluşmuş ve yere yığılmış kitaplar giriş katına göre daha fazlaydı. Ağır adımlarla yoluna devam ederken bir ses duydu ve ölüm yiyenin sağ tarafta yıkılmış sütunların orda olduğunu fark etti. Hemen bir sersemletme büyüsü gönderdi. Gönderdiği büyü sütunu yıktı ama ölüm yiyen oradan kaçmayı başarmıştı.
"Expelliarmus !"
Ölüm yiyenin gönderdiği büyü Edward’ı kolundan vurmuştu. Asası kendisinden birkaç metre öteye kırık tuğla parçalarının üstüne düşmüştü. Ölüm yiyen kırmızı bir ışın gönderdi ama Edward’ı vurmadı. Hemen asasına doğru bir hamle yaptı ama ayağa kalkarken eline cam parçalarından biri saplandı. Ölüm yiyen arkasından “Gel buraya !” diye bağırdı.Edward asasına ulaştı ve
“Petrificus Totalus !” Gönderdiği büyü istediği etkiyi göstermemişti. Ölüm yiyenin kullandığı kalkan büyüsü yüzünden büyü geri tepmiş ve Edward’ın arkasındaki ve hala ayakta duran bir rafı yıkmıştı. Bir anda kırılan vazo sesleri duyuldu ve kitap sayfaları parçalanarak yere doğru süzüle süzüle düşmeye başladılar. Ölüm yiyen pes etmeyerek büyük bir azimle Edward’dan uzaklaşmaya ve ardı ardına büyüler göndermeye başladı.
Hızlı bir şekilde karşılık vererek büyülerin sapmasını sağlamasına rağmen Edward sendelemişti. Kendini tekrar topladıktan sonra ölüm yiyene doğru koşmaya başladı.
Bu sefer Edward düşmanını yakalamak istiyordu. Üst üste üç tane sersemletme büyüsü gönderdi ve Ölüm yiyen bunların ikisini zorlukla engelledi ama üçüncü den kaçamadı. Tam göğsünden vurularak ölüm yiyen arkasındaki duvara yapıştı. Üstüne birkaç tuğla parçası dökülmüştü ve toz içinde kalmıştı. Acı içinde inlemeye başladı. Edward kaçmamasını sağlamak için bir kilit büyüsü gönderdi ve ölüm yiyenin kol ve bacakları birbirine yapışmıştı. Bir çığlık daha atarak lanet okumaya başladı.
“Bu sefer kolay kurtulamayacaksın.” Edward havaya kırmızı bir kıvılcım göndererek yerini işaretledi ve harap olmuş binayı gezmeye başladı. Etraf toz duman içinde kalmıştı. Yerlerde kırık vazolar, çerçeveler, cam parçaları, parçalanmış kitaplar ve tahtalar vardı. Yarısı sağlam kalmış bir sütuna doğru ilerledi. Sütunda asılı ve yamuk duran bir takvim vardı. Takvim 2004 Kasımı gösteriyordu. Arkasını dönerek etrafı gezinmeye başladı. Birkaç dakika içinde birkaç seherbaz olay yerine gelmişti. Edward artık daha rahattı. Ölüm yiyeni yakalamış ve tehlikeleri atlatmıştı. Bir seherbaz kendisine doğru gelerek;
“İyi misin Edward?” dedi.Edward onaylar bir şekilde başını sallayarak; “Evet, sağ ol.” dedi. Olay yeri incelendikten sonra ölüm yiyen bir büyüyle kelepçelendi ve ardından bakanlığa doğru yol almaya başladılar.
2.
Gözlerini kapadı ve yüzüne çarpan rüzgarın tadını çıkarmaya başladı. Yaprak hışırtıları onu rahatlatıyordu. Sarı ve turuncu tonlarında olan yapraklar bir resim tablosuydu adeta. Yavaşça başını geriye yasladı. Oturduğu tahta ve eskimiş bankın kenarlarına ellerini koydu. Sert ve aşınmış bank ellerine dokunduğunda garp duygular hissetti. Sanki büyük acılar yaşamış fakat hala ayakta durmayı başaran biri gibi gelmişti. Aşınmaların her biri ayrı bir acıdan oluşmuştu. Ama o hala dimdik duruyordu. Bu düşüncelerden bir an sıyrıldı ve kendi kendine güldü. Dolgun pembemsi dudaklarının arasından beyaz inci gibi dişleri parlıyordu. Gözlerini yavaşça açtı. Önünde duran minik kuşu gördü. Gözleri siyah ve derin bakan. Tüyleri bulutlara benzeyen. Sanki gülümsüyordu ona küçük bir kız çocuğu gibiydi mız mız ama kendini sevdirmek isteyen. Edward yavaşça banktan kalktı. Dizlerini yere koyup kuşa yaklaştı. Ona dokunup dokunmamak arasında kararsızdı. Korkmasını istemiyordu. Çok yavaş bir şekilde nazik hareketlerle ellerini kuşa uzattı. Kuş büyük siyah gözleriyle onu izliyordu. Bir ara irkilip geri çekilmişti fakat Edward biraz daha yaklaşıp "Sana bir şey yapmayacağım minik kuş.Gel buraya hayatım.” dedi ve ellerini uzattı. Kuş karasız bir şekilde küçük adımlarla Edward’a yaklaştı. Sanki Edward'ın dediklerini anlamıştı. Ve en sonunda kuş Edward’ın ellerinin arasına gelmişti. Edward kuşun canını acıtmadan ellerini kapayıp kuşu kavradı. Banka geri oturdu. Kuşun siyah gözlerine bakmaya başladı. Gözleriyle bir şeyler anlatıyor gibiydi. Elleriyle yavaşça kuşun başını okşadı. O kadar minik bir başı vardıki elinde kaybolucaktı sanki. Edward yeniden gülümsedi. Aklına saat geldi. Hava kararmaya başlamıştı. Bileğindeki saatte baktı. Saat geç olmuştu artık eve gitmeliydi. Kuşu son birkez sevdikten sonra nazikçe yere bıraktı.
"Görüşürüz miniğim,kendine iyi bak.” dedikten sonra hızlı adımlarla yürümeye başladı. Özellikle yerdeki kuru,kırmızımsı yapraklara basıyor ve çıkan sesten zevk alıyordu. Parktan caddeye çıktı. Etrafta pek insan yoktu. Edward herzaman yalnız olmaktan zevk alırdı. Ailesi yüzünden hep göz önünde olmuştu. Girdiği her ortamın en popüler insanı olmuştu. Fakat yalnızlık ona paha biçilemez geliyordu. Boş sokağa girdi. Sokağın başından sokağın sonundaki büyük göz alıcı malikaneleri görünüyordu. Malikaneye yaklaşınca sokak yapısını sihirli sözler mırıldanıp açtı. Ağaçlarla dolu bahçenin içinden geçip evin kapısına ulaştı. Zili çalmak yerine kapıya birkaç kez dolgun bir ses çıkıcak şekilde tıkladı. Birkaç saniye içinde bir ev cini kapıyı açtı. Edward sahte bir şekilde gülümseyip içeri girdi. Hol tavandan mumlarla aydınlatılıyordu. Edward kimseye geldiğini belli etmeden merdivenlerden hızlıca çıkıp odasına gitti. Üçüncü kattaki büyük odası onu rahatlatırdı. İki kişilik büyük,yastıklarla dolu yatağına kendini attı. Yere kadar uzanın camlardan dışarıyı izlemeye başladı. Manzara içine huzur doldurdu. Yavaşça gözleri kapandı. Derin bir uykuya kendini bıraktı.


Not: Bana ait rpdir. Renklendirme önemliyse yapabilirim. Klavyem bozukta.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Athena
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Athena


Mesaj Sayısı : 5210
Kayıt tarihi : 16/08/10

Alexander Bedwyr Coeus Empty
MesajKonu: Geri: Alexander Bedwyr Coeus   Alexander Bedwyr Coeus Icon_minitimeC.tesi Ekim 30, 2010 3:23 am

Üzgünüm Alexander, Olimpos'ta sadece melez olduğunu öğrenmen/kampa gelişin konulu rp'leri değerlendiriyoruz...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://olimpos.my-rpg.com
 
Alexander Bedwyr Coeus
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Alexander Griffin
» Alexander Griffin
» Alexander Black
» Alexander Alderan
» Alexander Alderan

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Karakter :: Karakter Oluşturma :: Rp Puanı Belirleme-
Buraya geçin: