1- Tanrı/Tanrıça ebeveyninle ilk karşılaşmanızın rpsini yaz.
Mekan: Olimpos Konseyi
Katılacaklar: Sadece sen.
(Ebeveynin olan Tanrı sitede varsa, kendisinden sana katılmasını isteyebilir, birlikte rp yapabilirsiniz.)
14- Tanrı ebeveynin tarafından sana bir sihirli eşya verilmesiyle ilgili rp yazacaksın.
Mekan: İstediğin yer
Katılacaklar: Sen ve ebeveynin.
(Ebeveynin oyunda olan bir karakterse, sana eşlik etmesini isteyebilirsin. Rp bittikten sonra sihirli eşyanın profilinde görünmesi için'karakter' kategorisinden mesaj yaz.)
Kampta ilk haftamı geride bırakmıştım. Kheiron'un dediği gibi güzel vakit geçiriyordum evet, ama içim hala huzursuzdu. Bunca yıl aradan sonra babamın hayatta olduğunu, üstelik bir tanrı olduğunu öğreniyordum. Ancak onunla konuşamıyordum bile. Bu konuyu kulübemdeki arkadaşlarıma açınca bana bunun bir yolu olduğunu söylediler. Ve ben de bu yola başvurmaya karar verdim.
Kheiron'dan izin almış, kamp güvenlik görevlisi Argus beni Empire State Binası'nın girişinde bırakmıştı. Resepsiyonistten izin almak oldukça zor olmuştu, ama Ares'in adını verince biraz korkmuş olacak ki, gönülsüzce de olsa 600. kata çıkmama izin verdi. Asansörde aşina olduğum bir müzik çalıyordu ama adını hatırlayamadım. Asansörden çıktıktan sonra, Olimpos tüm ihtişamıyla karşımda duruyordu. Tanrıların sarayına giderken görkemli şehrin her bir taşına defalarca baktım. Kesinlikle nefes kesiciydi.
Birkaç dakika sonra tanrıların taht odası karşımda duruyordu. Ancak tahtlar boştu, biri hariç. Kaslı ve iri bir vücuda sahip bir adam tahtından inmiş, bana doğru yürümekteydi.
"Merhaba Adrian, demek beni görmeye geldin." dedi sırıtarak.
"Evet.. Buraya geleceğimi nereden biliyordunuz?" diyecek bir şey bulamadığım için bunu sormuştum. Fazla saçmalamamış olmayı umuyordum.
"Eh, Apollon söylemişti." Hmm.
"Şey, o güneş tanrısı değil miydi? Nasıl oluyor da.." Diyecek oldum ama sözümü kesti.
"Evet oğlum, ama aynı zamanda kehanetlerin tanrısıdır o." bana ilk kez oğlum demişti.
"Doğru ya, sanırım daha öğrenecek çok şeyim var." Bir daha bilmediğim konularda ağzımı açmayacağıma dair söz verdim kendime. "Şey, baba.. Kılıç için teşekkür ederim." Kızarmaya başlıyordum.
"Lafı mı olur, savaş tanrısının oğlu olarak senin sıradan, basit bir kılıçla dolaşmana izin veremezdim. Biliyorsundur, bir tanrı olarak senin hayatına doğrudan müdahale etme hakkım yok. Ama bu demek değildir ki sana hiç yardım etmeyeceğim. Şimdi, senin için bir hediyem daha var. Görüşmemiz sona ermeden önce bunu sana vermek istiyorum." diyerek beni merak içinde bıraktı.