Bir şimşek sesiyle uyanmak gerçekten kötü bir duygu.
Şimşek sesini duyduktan sonra sıçrayarak uyandım. Kafamı otobüsün üst tarafına çarptım. Hedge gülmeye başladı.
'Gülme !' dedim ona. 'Ne yani ? Dalgınlık işte.'
Tamam canım.' dedi. 'Kızma.'
'Leo otur yerine!' dedi Bay Bell. Hemen yerime oturdum. -Onunla kavga etmek istemem doğrusu. Yoksa tarih dersinden kalırım.- Sınıfça pikniğe gidiyorduk. Ne güzel değil mi?Otobüsteki herke bana laf atmaya başladı. Herkes gülüyordu.
'Kesin sesinizi !' diye bağırdı Bay Bell. Herkes sustu. Herkes ondan korkar. Bir güreşçi gibi cüssesi var.
'Ben bu adamı çözemedim.' dedi Hedge. 'Bu adam nasıl öğretmen olmuş yahu?'
'Daha anlayan çıkmadı.' dedim. 'Çakma güreşçi..' diye mırıldandım. Hemen önümdeki Bay Bell:
'Bir şey mi dedin Leo?' dedi.
'Diyorum ki piknik çok güzel olacak. Birde sizin gibi sevinlen bir öğretmenle müthiş.'dedim. Halbuki onunla dalga geçiyordum. Ama bunu anlayamamıştı. 10 dakika sonra piknik alanına vardık.
'Tek sıra oluşturun.' dedi Bay Bell. 'Sırayı bozarsanız ne olacağını iyi bilirsiniz.' Tek sıraya geçtik. Piknik yapacağımız yerde sofrayı kurduk. İlk önce voleybol oynadık. Hedge bu işte gerçekten çok iyi. Oyunumuz bitince Hedge ormanda dolaşmaya başladık. Hedge iki dakikada bir 'Atık dönsek ?' diyordu.
'Neden korktun mu ?' dedim. 'Büyük Hedge öğle saati ormanda dolaşmaktan korkuyor ha?'
'Hey !' dedi. 'Ben korkmuyorum.'
'Tamam kızma..' derken cümlem yarıda kaldı. Önümüze herbiri bir kuzgun büyüklüğünde kapkara kuşlardan oluşan bir sürü çıktı. Bir düzine kadarlardı.Kuşlardan biri bana oka benzer bir şey fırlattı. Bu onun tüyüydü. Bir küfür savurdum. Hedge bana bir saat uzattı.
'Bununla kendini koru !'dedi.
'Bir saatle mi ?' dedim. Ve hemen bir ağacın arkasına geçtim.
'Soru sorma! ' dedi. 'Saati tak üstteki düğmeye bas !' Saati koluma taktım. Kafamın üstünden bir tüy geçip arkadaki ağaca saplandı. Saatin üstteki düğmesine bastım ve birden bir kılca dönüştü. Ağacın arkasından çıkıp kılıcı savurmaya başladım. Kılıca denk gelen ilk kuş bir toz bulutuna dönüştü. İkincisi ise klıcın düz kısmına çarptı. Cıyaklayıp arkadaki ağaca çarptı ve Toz bulutuna dönüştü. Hedge'e baktım yere oturdu ve kavalını çalmaya başladı.
'Sırası mı şimdi ?' diye bağırdım. Ama olanları görünce ağzım bir karış açık kaldı. Yerden çıkan bitkiler kuşları yakalayıp doğaya katıyordu. Derken üç- dört kuş daha bana tüy fırlattı. Dönüp kılıcımı tekrar savurmaya başladım. Son kuşuda Hedge doğaya kattı. Kavalını çalmayı bıraktı. Ayağa kalktı. Kan ter içindeydi.
'Onlarda neydi öyle ?'dedim.
'Ares'in tapınağını koruyan kuşlar.' dedi.
'Ne ?'
'Daha öğrenmen gereken çok şey var.' dedi. 'Beni takip et.' Onu takip ettim. Piknik alanına geri döndük. Bay Bell'in yanına yaklaşıp kotunda asılı olan anahtarları kaptı. Dha sonra otobüse doğru koştu. Bende peşinden gittim. Otobüse binince Hedge'in pantolonunu çıkarttığını gördüm. Ayakları yerine toynakları vardı. Bayılacak gibi oldum ama kendimi tuttum. Soför koltuğuna oturdu ve gaza bastı. Bay Bell otobüsün arkasından koşoyordu ama yetişemedi.
Hedge otobüsü Long İslan'a yakın bir yerde durdurdu. Otobüsen indik. Ormana benzer bir yere girdi. Patika bir yoldan yürümeye başladık. Koskoca bir ağacın yanına geldik. Ağacın yanında koskoca bir tabela vardı. Üstünde 'Melez Kampı' yazıyordu.
Konu: Leonard Carter 2 
Paz Ekim 10, 2010 6:31 am
