Olimpos Rpg Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi. |
|
| Adrian Black vs Leonard Luke Carter | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Misafir Misafir
| Konu: Adrian Black vs Leonard Luke Carter Paz Kas. 21, 2010 4:40 am | |
| Seyircilerin çıkardığı seslere aldırmayıp karşımdaki rakibime odaklanmaya çalışıyordum. Gerçi bu beklediğim kadar da kolay değilmiş, ilk kez resmi bir düello yapıyordum. Bir hakem ve neredeyse tamamen dolu olan sıralardaki seyircileri yok saymak elbette çok kolay olmayacaktı. Ve bu hakem benim babamken... Tanrı Ares düello hakemlerinden biri olduğu için bizim düellomuzu o yönetecekti. İlk resmi düello maçı olduğundan arenadaki sıralar tamamen dolmuştu, herkes merakla bekliyordu bu düellonun sonucunu. Karşımdaki rakip Zeus oğlu Leo'ydu. Yemek gazinosunda bir tartışma yaşamıştık, bunu da düello yoluyla çözmek istemiştik. Bu talebimizi Athena'ya ilettiğimizde bize bu düello fırsatını sunmuştu, bizimle birlikte diğer tüm melezler de bu fırsattan istifade edebilecekti. Tabi kurallar da vardı, rakibi ağır yaralamaya yönelik hareketler yasaktı. Düelloyu kazanmak için rakibi tamamen etkisiz hale getirmek gerekiyordu. Bakışlarıma sert bir ifade yerleştirip karşımda dikilmiş duran Leo'ya doğrulttum. O da bana aynı öfkeli ifadeyle bakıyordu, bundan çıkarabilecek tek sonuç bu düellonun ikimiz için de çok şey ifade ettiğiydi. Zeus'un oğlu olduğu için biraz fazla kendini beğenmiş olduğunu düşünüyordum, açıkçası bu yüzden ondan hiç hoşlanmamıştım. O tartışma da bunu dışa vurmam için fırsat vermişti bana. Düellonun başlama zamanı artık yaklaşıyordu, son hazırlıklarımızı yapmamızı söylemişti Tanrı Ares. Oysa ben henüz hazırlanmaya başlamamıştım bile. Sadece zırhım hazırdı, kılıcım ve gürzüm ise iki iskambil kartı halinde koluma taktığım bilekliklerin arasında duruyordu. Hangisi ile dövüşeceğime hala karar verememiştim, bunu kısa bir süre içinde yapmam gerekiyordu. Gürzümün saldırı gücüne çok güveniyordum, bu bir gerçekti ama savunmamda da açık vermek istemiyordum. Kılıcımla dövüşecektim, karşımdaki Leo da kılıçla dövüşeceği için iş sadece kılıç kullanma becerilerine kalıyordu. Bu düelloda beni zorlayabilecek tek şey Leo'nun şimşek güçleri olabilirdi, ne yazık ki düellolarda özel güç kullanımı yasak değildi. Onun da buna güvenerek karşıma çıktığını biliyordum, yoksa kılıçla bana karşı hiç şansı olmazdı. Ares'in yerlerimizi almasını söylemesiyle kendime gelebildim, daha kılıcımı bile çıkartmamıştım! Hemen sol bilekliğimin arasındaki iskambil kartını çıkarıp onu kılıcım Assassin's Heart'a çevirdim. Bunu hızlı bir şekilde yaptığım için seyircilerin birçoğu ne olduğunu anlayamamıştı, onlardan bir şaşkınlık nidası çıkınca gülümsedim sevimsizce. Leo ile aramızda bir metre kalıncaya kadar yürüdüm, sonra da durup eğilerek birbirimize selam verdik. İçimde heyecan ve korkuya dair hiçbir şey yoktu, en iyi yaptığım işi yapacaktım; savaşmak... Kılıcımı kaldırıp hakemin düelloyu başlatmasını beklerken gözlerim Leo'nun gözlerine ilişti, onun da kazanmak için elinden gelen her şeyi yapacağı aşikardı.
En son Adrian Black tarafından Paz Kas. 21, 2010 9:05 am tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi |
| | | Leonard L. Carter Zeus'un Çocuğu/Kılıç Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 1903 Kayıt tarihi : 09/10/10
| Konu: Geri: Adrian Black vs Leonard Luke Carter Paz Kas. 21, 2010 5:07 am | |
| Seyirciler arenaya toplanmıştı. Hepsi konuşuyor dikkatimi dağıtıyordu. Bende sesleri duymamazlıktan gelip rakibime odaklanmaya çalışıyordum. İlk kez bir düello yapacaktım buda bir Ares çocuğuna karşı olacaktı. Hakeminde Ares yani Adrian'ın babası olmasıda cabası. İlk resmi düello maçı olduğundan arenadaki sıralar tamamen dolmuştu, herkes merakla bekliyordu bu düellonun sonucunu. Rakibimle yemek gazinosunda bir tartışma yaşamıştım. Bunu da düello yoluyla çözmek istemiştik. Bu talebimizi Athena'ya ilettiğimizde bize bu düello fırsatını sunmuştu, bizimle birlikte diğer tüm melezler de bu fırsattan istifade edebilecekti. Adrian'a öfkeyle bakıyordum. Oda bana aynı şekilde bakıyordu. Bu düellonun ikimiz içinde çok anlam ifade ettiği kesindi. Zeus oğlu olduğum için beni fazla kendini beğenmiş olarak gördüğündende emindim. Ama bende onu kendini beğenmiş olarak görüyordum. Düellonun başlama zamanı artık yaklaşıyordu, son hazırlıklarımızı yapmamızı söylemişti Tanrı Ares. Ben herzaman hazırdım. Saatimi kılıca dönüştürdüm. Kılıcım bir metre boyundaydı ve kan kırmızısı rengindeydi. Kabzasında mavi bir taş duruyordu. Bu taş kılıçla ne zaman bir canavar öldürsem parlıyordu. Adrian pek hazır gibi görünmüyordu. Sadce zırhı hazırdı. Kılıcı ve gürzü ise iki iskambil kartı halinde koluna taktığı bilekliklerin arasında duruyordu. Hangisiyle savaşacağına karar verememişti. Bunu hemen yapması gerekiyordu çünkü birazdan düello başlayacaktı. Ares yerlerimizi almamızı söyledi. Adrian daha savaşacağı silahını bile çıkartmamıştı.Hemen sol bilekliğinin arasındaki iskambil kartını çıkarıp onu kılıcı Assassin's Heart'a çevirdi. Bunu hızlı bir şekilde yaptığı için seyircilerin birçoğu ne olduğunu anlayamamıştı, onlardan bir şaşkınlık nidası çıkınca sevimsizce gülümsedi. Adrian ile aramızda bir metre kalıncaya kadar yürüdüm, sonra da durup eğilerek birbirimize selam verdik. Daha sonra tekrar eski yerlermize döndük. Adrian kılıcını kaldırdı. Bende Kılıcımla bir bilek hareketi yaparak ona gözdağı verdim. Kılıcımı kaldırıp hakemin düelloyu başlatmasını beklerken gözlerim Adrian'ın gözlerine ilişti, onun da kazanmak için elinden gelen her şeyi yapacağı aşikardı. İkimizde kazanmak için savaşacaktık. | |
| | | Ares Tanrı
Mesaj Sayısı : 573 Kayıt tarihi : 17/10/10
| Konu: Geri: Adrian Black vs Leonard Luke Carter Paz Kas. 21, 2010 5:41 am | |
| Adrian, yazdıklarını beğendim. Verdiğim puan 7. Akıcılığın güzeldi. Kurgun da güzeldi. Hiç yazım hatan yoktu. Betimlemende çok ufak hatalar vardı ordan puan kestim.
Leonard, seninkinde yazım hatası yapmasan iyi olurdu. Verdiğim puan 4. Akıcılık iyi denilebir. Çok yazım hatan vardı. Betimlemede anlaşılır gibi geldi bana, ordan kırmadım. Kurgu Adrian'ınkine çok benzerdi. Ordan kırdım.
Sonuç olarak düzeltin şunları daha iyi yapın. (Leo Adrian'ınkileri değil de kendi cümlelerinle anlatsaydın daha iyi olurdu. Daha yüksek alabilirdin. Uyarı:''Bir daha olmasın!'') | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Adrian Black vs Leonard Luke Carter Ptsi Kas. 22, 2010 12:59 am | |
| Tanrı Ares başlama işaretini vermesine rağmen hareket etmemiştim. Bu daha önceleri üzerinde düşündüğüm bir taktikti. Hem rakibi şaşırtacak, hem onu ciddiye almadığımı gösterip onu fevri bir öfkeye sokacak, hem de ilk hamleyi onun yapmasına izin verip onun bu dezavantajından faydalanacaktım. Bu etkilerden bir kısmı olmuştu en azından, Leo kılıcını kaldırıp üzerime yürümeye başlamasına rağmen ben olduğum yerde hareketsiz kalınca bir an için afallamıştı. Onun bu şaşkınlık anından yararlanıp ani bir hamle ile saldırıp onu hazırlıksız yakalayabilirdim, ama bu bana yakışmazdı. Tüm kamp bu düelloyu izlerken kendimi böyle küçük düşüremezdim. Beklemeye devam ettim, bu Leo'yu daha da öfkelendirmişti. Üzerime doğru hızla koşup kılıcını tüm gücüyle üzerime savurunca kurtulabilmek için kendimi yere atarak yana yuvarlandım. Tekrar ayağa kalktığımda kılıcımla savunma pozisyonu alıp Leo'ya dönerek gülümsedim. Benim garip bir yemek yeme alışkanlığım vardı, yemeğimi yemeden önce onunla biraz oynamayı seviyordum. Çatalı zeytine batırmadan önce biraz dans ettirmeyi seviyordum. Leo ile yaptığımız düelloda da böyle yapacaktım. Her ne kadar Zeus'un oğlu olsa da, düello konusunda benim kadar tecrübeli değildi. O an korktuğum tek şey onun özel güçleriydi. Eğer üzerime bir şimşek yollarsa Styks Irmağı'na girmiş olan kılıcım belki bunu savurmama yardımcı olabilirdi, ama o zaman da Leo'nun saldılarına karşı savunmasız kalırdım. Bu yüzden hızımı ve zamanlamayı iyi ayarlamalıydım. Leo tekrar üzerime doğru koşunca bu kez ona karşılık vermeye karar verdim, kendim eğlenecek olsam da seyircilerin sıkılmasını istemezdim sonuçta. Rakibim kılıcını üzerime savurunca onu karşıladım, kılıçlarımız havada çarpışıp kenetlenince ikimiz de diğerinin kılıcını düşürmek için tüm gücümüzü kullanmaya başladık. Ama güçlerimiz denk gibiydi, bu şekilde onun kılıcını elinden düşüremezdim. Ufak bir oyuna başvurmanın vakti gelmişti. Kullandığım kuvveti biraz azaltıp kılıcımın hafifçe eğilmesine izin verdim. Leo'nun çıkardığı garip sesten onun güldüğünü, yani yemi yuttuğunu anlamıştım. Kazanacağını zannediyor olmalıydı muhtemelen. Dişlerimi sıkarak kendimi zorluyormuş gibi yaptım, ama sarfettiğim efor git gide azalıyordu. Kılıcım da giderek daha da eğiliyordu, Leo zevkten kuduruyordu heralde şu an. Keşke başına neler geleceğini bilseydi... Şimdi tüm gücümü kullanma zamanı gelmişti işte, kılıcımı hızlıca geri çekerek bir anda göğsüne doğru savurdum. Zırhı olduğu için zaten ölümcül bir yara almazdı, ama yine de onun için tehlikeli bir hamleydi yaptığım. Ancak Leo bunu son anda fark edip kılıcını kendisini savunmak için kaldırabildi. Bu onun geriye doğru sendelemesine sebep oldu, neredeyse dengesini kaybedip düşecekti. Seyirciler bunun üzerine daha da yüksek sesle bağırıp tezahürat yapmaya başladılar. Arenanın tam karşımdaki sıralarında ayağa kalkmış bağırmakta olan Ares kulübesindeki kardeşlerimi görebiliyordum, elimi kaldırıp onlara selam verdim gülümseyerek. Rakibimi böyle dalgaya alınca tezahürat seslerindeki değişimi fark etmekte zorlanmadım. Beni destekleyen arkadaşlarımdan gelen kahkahalar ve destek sesleri, Zeus oğlu Leo'yu destekleyen seyircilerden gelen yuhalamarla ve ıslıklarla karışıyordu. Ama bu dikkatimi dağıtamazdı, artık seyirciler umrumda bile değildi. Çünkü ait olduğum yerde, savaş meydanındaydım. Bu en son yaptığım hareketin Leo'yu sinirlendireceğini ve onun bir anda üzerime saldıracağını düşünmüştüm. Ama Leo doğrulunca hemen bana saldırmadı, kontrolsüz öfkesinin ona hiçbir fayda getirmediğini anlamış olmalıydı. İlk stratejim yeterince işe yaramıştı, şimdi sırada yeni planlar bulmak vardı. Onu öfkelendirip kendini kontrol etmeden üzerime saldırmasına sebep olmuştum, bu da bana istediğim avantajı vermişti. Henüz düelloyu kazanmamıştım gerçi, ama moral olarak ondan önde olduğum kesindi. Artık bana saldırsa bile bunu dikkatle yapacaktı, bu da benim işime gelmezdi. Aklımdan hızlıca yüzlerce plan geçiyordu, hepsinin de tek bir ortak noktası vardı; saldırmak! Ne olursa olsun saldırı sırası bendeydi, seyircileri biraz coştursam hiç de fena olmayacaktı. Sıradaki stratejime karar vermiştim. Hala bana bakmakta olan Leo'ya gülümseyip onun üstüne doğru koşmaya başladım, aramızdaki mesafe git gide azalıyordu şimdi. Ona iyice yaklaşınca kılıcımı iki elimle tutup havaya kaldırdım, o da bu darbeyi karşılamak için o yöne doğru kaldırdı kılıcını. O bunu yapınca hemen kendi etrafımda 360 derecelik bir dönüş yapıp Leo'nun beklemediği diğer taraftan kılıcına sertçe vurdum. Bunu yapınca kılıcı elinden düşmüştü, ama hızlı davranıp yere atladı. Ayağa kalktığında kılıcı tekrar elindeydi, yüzüne ise öfkeli bir ifade hakimdi. "Umarım öfkesini kontrol edebilmeyi öğrenebilmiştir, böyle çok sıkılıyorum." diye mırıldandım kendi kendime. Şimdiki saldırı ondan gelecekti muhtemelen, kılıcını düşürmemin altında kalmayı kendine yediremezdi. Yalnız bu kez onun büyük bir dikkatle konsantre olmaya çalıştığını görebiliyordum, bu saldırısı biraz farklı bir şey olabilirdi. Gözlerimi gökyüzünden gelecek parlak bir ışığı sezebilmek için hazır tuttum, eğer üzerime bir şimşek yollamaya kalkarsa bunu hemen karşılayıp tekrar savunma pozisyonu almalıydım. |
| | | Leonard L. Carter Zeus'un Çocuğu/Kılıç Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 1903 Kayıt tarihi : 09/10/10
| Konu: Geri: Adrian Black vs Leonard Luke Carter Ptsi Kas. 22, 2010 4:32 am | |
| Tanrı Ares başlama komutunu verdi. Adrian yerinden kımıldamıyordu. Bende sinirlenip onun üstüne doğru yürüdüm. Adrian yine hareket etmeyince bir planı olduğunu düşündüm ama öfkeme hakim olamayarak ona doğru koşmaya başladım. Ama o yine hareket etmiyordu. Beni sinirlendirmeye çalışıyordu ve başarıyordu da. Kılıcımı tüm gücümle üzerine savurunca kurtulabilmek için kendisini yere atarak yana yuvarlandı. Daha sona savunma pozisyonu alarak bana gülümsedi. Öfkem git gide artıyordu. Tekrar onun üstüne doğru koştum. Bu sefer o da benim üstüme doğru koşuyordu. Kılıcmı Adrian'ın üzerine doğru savurdum. O da bu hamleme karşılık verdi. Kılıçlarımız havada bir 'şling' sesiyle çarpıştı. Kılıçlarımız çarpıştığı andan itibaren birbirimizin kılıçlarını düşürmek için çaba sarfettik. Ama güçlerimiz eşit gibiydi. Ne o benim kılıcımı düşürebiliyordu nede ben onunkini. Daha sonra Adrian'ın kılıcı biraz eğildi. Bu beni sevindirmişti. Adrian'ın gücü giderek azalıyordu. Bu sefer kendime engel olamayarak bir kahkaha attım. Kılıcı giderek daha da eğiliyordu. Ama hiç tahmin etmediğim bir şey yaptı. Kılıcını hızlıca geri çekerek bir anda göğsüme doğru savurdu. Ama son anda kendimi savunmak için kılıcımı savunmak için kaldırdım ve geriye doğru sendeledim. Beni git gide daha kötü duruma düşürüyordu. Benim öfkemde giderek artıyordu ki bunun sonuçları iyi olmazdı. Kontrolsüz öfkemi kontrol altına almaya çalışıyordum. Çünkü öfkem bana giçbir fayda sağlamıyordu. Yada ben öyle düşünüyordum. Bana bakıp gülümsemekteydi Adrian. Daha sonra bana doğru koşmaya başladı ve o an kendime geldim. Bana yaklaştığında kılıcını havaya kaldırdı. Bende kendimi savunmak işçin kılıcımı kaldırdım. Bana böyle saldıracağını düşünüyordum ama o 360 derece dönüp benim hiç beklemediğim bir taraftan kılıcıma vurdu. Kılıcım elimden düştü. Hızlı davranıp hemen kılıcmı kaptım ve bir takla atarak savunma pozisyonuna geçtim. Bu son yaptığı beni çok sinirlendirmişti. Yüzümün kıpkırmızı olduğunu hissedebiliyordum. Kılıcımı düşürmüştü ve bunu kabullenemiyordum. Sakinleşmek için konsantre oldum. Ama öfkemi hiçbirşey azaltamıyordu. Etrafımda ne varsa kırıp dökebilirdim. Ama etraf bomboştu. Seyirciler bizden çok ötede oturuyorlardı. Onun saldırılarından sıkılmıştım artık ben saldırmalıydım. Strateji düşünürken Adrian'a baktım tekrar. Her çeşit saldırıya hazır olmalıydım. Adrian'ın yapabileceği saldırıya hazırlanırken 'cızz' diye bir ses geldi yanımdan. Seyirciler gözlerin yerinden çıkacakmış gibiydiler. Gözleri faltaşı gibi açılmıştı. Adrian'ın da onlardan bir farkı yoktu. Hepsi kılıcıma bakıyordu. Korkarak kılıcıma baktığımdan kılıcımı neredeyse düşürüyordum. Kılıçtan yükselen bir ozon kokusu vardı. Kılıcın etrafında ağaç dalına benzer beyaz şimşeklar vardı. 'Yeni başlıyoruz.' diye mırıldandım ve Adrian'a gülümsedim. Adrian sinirden kudurmuş gibiydi. Üstüme doğru koşmaya başladı. Kılıcını havaya kaldırdı. Bense kılıcımı kaldırmadım. Koşarken zıpladı bende yana doğru atladım. Adrian'ın kılıcı yere saplandı bende hemen savunma pozisyonu aldım. Adrian kılıcını sapladığı verden çıkarttı ve öfkeyle bana baktı. Bir bilek hareketiyle kılıcımı çevirdim. Ve elimle 'gel' işareti yaptım. Bu onu daha da sinirlendirdi. Kılıcını kaldırarak bana doğru koşmaya başladı ve kılıcını bana doğru savurdu. Bende kılıcımı onun kılıcına aşağından salladım . 360 derece donerek Adrian'ın yüzüne bir çizik attım. Adrian geriye doğru sendeledi. Bu çok acıtmış olmalıydı çünkü aynım zmanda ona şimşek çarpmıştı. Adrian tekrar doğruldu ve bana öfke saçan gözlerle baktı. Bende hemen savunma pozisyonu alarak yapacağı hamleyi bekledim. | |
| | | Ares Tanrı
Mesaj Sayısı : 573 Kayıt tarihi : 17/10/10
| Konu: Geri: Adrian Black vs Leonard Luke Carter Ptsi Kas. 22, 2010 5:14 am | |
| Adrian, bu seferki öncekinden iyiydi. Kurgun güzeldi, akıcılık ve betimleme yeterliydi. İmla hatan yoktu. Giderek daha iyi yazıyorsun tebrikler. Verdiğim puan 8.
Leonard, sen de biraz düzeltmişsin. İmla hataların azalmıştı. Kurgun, akıcılık ve betimlemen yeterliydi. İmlana biraz daha dikkat et. Verdiğim puan 5. | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Adrian Black vs Leonard Luke Carter Çarş. Kas. 24, 2010 3:45 pm | |
| Öfkeyle Leo'ya bakarken yüzümden süzülmekte olan kanı hissedebiliyordum. Yüzümde açtığı yara pek derin değildi ama yine de yüzümden kan akarken savaşmak daha güzel olacaktı, şimdi sıra öfkeli halime bürünmedeydi ve kanlar da bunu yaparken bana yardımcı olabilirdi. Ama tek sorun bu değildi, onun kılıcının özel gücünü anlamıştım. Kılıcından çıkan kıvılcımlar boşuna değilmiş demek, tenimle temas ettiği an tüm bedenim elektrik çarpmışa döndü. O hissi tekrar yaşamamak için kılıcının bir daha bana değmesine kesinlikle engel olmalıydım. Savunurken zaten bunu yapması imkansızdı, ama saldırırken ona bazı fırsatlar veriyordum. Daha dikkatli olmalıydım artık. Leo karşımda savunma pozisyonu almış, tüm konsantrasyonuyla beni bekliyordu. Onun üstüne doğru koşarak saldırmak aptalcaydı, yeni bir taktik gerekiyordu bana. Neyse ki plan kurma konusunda zorlanmam mümkün değildi, arena benim düşüncelerimin en keskin olduğu yerdi. Aklımdan yüzlerce plan geçiyordu ve hepsi de Leo'yu oldukça zor durumlarda bırakabilirdi. Ama içlerinden birini seçecektim, basit bir seçeneği. Kendimi fazla zorlamama gerek olmadığını düşünüyordum. Sıradaki hamleme karar vermiştim, pis bir kahkaha attım bunun üzerine. Amacım Leo'yu şaşırtmak ve yaramın ciddi olmadığını, onu hala dalgaya alabildiğimi göstermekti. Etkili olmamışa benziyordu gerçi, Leo'nun yüz ifadesinde tek bir değişme olmamıştı, hala dikkatle bana baktığını görebiliyordum. Ama bunu bana belli etmemek için yaptığını düşünüyordum, savaş meydanında rakibimin neler hissettiğini anlayabilmek çok da zor değildi. Cebimden sinek as biçiminde olan diğer silahım Assassin's Curse'ü çıkardım, onun ortasındaki sineğe dokunup onu gürz biçimine çevirdiğimde seyirciler heyecanla bağrışmaya başladılar. Leo ise hala bekliyordu, bu sürprizden etkilenmemiş gibi yapmaya çalışıyordu. Bir anda onun üstüne doğru koşmaya başladım, o da kendini iki taraftan gelebilecek bir saldırıya hazırlamıştı. Ama benim başka bir planım vardı, gürzü tüm kuvvetimle ona doğru fırlattım. Gürzün darbesini kılıcıyla engellemesi mümkün değildi, bu yüzden eğilmek ve savunma pozisyonunu bozmak zorunda kalacaktı. Planım tam da istediğim gibi işlemişti, Leo gürzün kendisine çarpmasından kaçabilmek için eğildi, ben de kılıcımı miğferine indirdim. Metallerin birbirlerine çarpması büyük bir gürültü koparmış, Leo da bu darbenin etkisiyle yere düşmüştü. Savaşı kazanmama ramak kalmıştı, tek yapmam gereken onun kılıcını da elinden düşürüp onu etkisiz hale getirmekti. Ama bunu yapmakta biraz geç kalmıştım, Leo aniden kendini toparlayıp kılıcıyla kılıcıma vurunca kılıcım elimden savrulmuştu. Savunmasız yakalanmamak için geriye doğru sıçradım. Yana doğru yuvarlanıp ayağa kalktığımda kılıcım tekrar elimdeydi, ama Leo da çoktan ayağa kalkmıştı. İşin kötü tarafı, artık gürzüm de yoktu. İskambil kartı biçiminde olmadığı için bana geri dönmeyecekti, arenanın diğer ucunda yerde olduğunu görebiliyordum ve oraya gidip onu alma şansım da oldukça düşüktü. Bu benim için kötü bir haberdi, çünkü gürzümün saldırı gücüne çok güveniyordum. Benim için her zaman harika bir B planıydı, şimdi ise erkenden bu plandan yoksun kalmıştım. Şimdi durumları eşitlemek için başka bir şeye ihtiyacım vardı, onun moralini iyice bozacak, onun aklını savaştan çekip başka yerlere kaydıracak bir şeye... "Hey Leo!" diye bağırdım karşımda durmakta olan Zeus oğluna. "Duyduğuma göre Sere ile ayrılmışsınız." Bu yaptığım biraz acımasızcaydı biliyordum, ama bu tür oyunlara başvurmak yasak değildi. Aşkta ve savaşta her şey mübah değil miydi sonuçta?
|
| | | Leonard L. Carter Zeus'un Çocuğu/Kılıç Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 1903 Kayıt tarihi : 09/10/10
| Konu: Geri: Adrian Black vs Leonard Luke Carter Perş. Kas. 25, 2010 3:57 am | |
| İşte beni en hassas noktamdan vurmuştu. Onunla daha yeni yollarımızı ayırmıştık. Oda bunu bir savaş stratejisine dönüştürmeyi planlıyordu. Benim buna sinirlenmemi bekliyordu. Başarmıştıda. Ama ben umursamaz bir tavır takındım. Sinirlenmemiş gibi görünmek istiyordum. 'Artık savaşmayı bıraktında kişilerin özellerini öğrenip onların dikkatlerini dağıtmaya mı çalışıyorsun, Black ?' diye sordum ona. 'Bir Ares çocuğu Afrodit çocuğu gibi davranıyor, ne kadar acınası.' Bu sefer bende onu sinirlendirmek istemiştim. Ama onu sinirlendirmek istediğimi biliyor gibiydi. Ama bu sözüm onun gururuna dokunmuş olmalıydı. İkimizde bu sözlerden sonra çok öfkeliydik. Bir süre birbirimize baktık. Burnumuzdan soluyorduk ikimiz de. Birkaç saniye sonra iste ikimizde birbirimize doğru koşmaya başlamıştık. Kılıcımdan gelen ozon kokusu hertarafı sarmıştı. Kılıcım ben nekadar sinirlenirsem o kadar güçleniyordu. Adrian'da beni sinrlendirerek hata yaptığının farkında değildi. İkimizde aramızda yarım metre mesafe kalıncaya kadar koştuk ve daha sonra zıpladık. Kılıçlarımız havada buluştu. Adrian'ın kılıcı kılıcımla karşılaşınca büyük bir 'çatırt' sesi duyuldu ve bununla birlikte Adrian geriye doğru düştü. Ben kılıcımı onun boynuna dayayamadan o hemen kalktı ve geri çekildi. Daha sonra savunma pozisyonu alarak klıcımı süzmeye başladı. Kılıcımdaki şimşekler sönükleşmeye başladı. Benim öfkem arttkça onun gücü de artıyor, benim öfkem azaldıkça onun gücüde azalıyordu. Adrian'da unu farketmiş gibiydi. Bende öfkemi en çok arttıracak şeyi düşündüm. Eniştemin anneme kötü söz söylediği anlar. Öfkemi ençok arttıran şey buydu. Anneme kötü söz söylediği anda ona elektrik sanılan fakat aslında güçsüz şimşekten başka bir şey olmayan şey onun tüylerini diken diken ederdi ve oda konuşmayı keserdi. Bunları düşünmemle beraber kılıcımın yaydığı ozon kokusu arttı. Etrafındaki şimşekler parlaklaşmaya başladı. Bu istediğm şeydi. Bir az önce kılıcımın Adrian'ı kılıcıyla beraber geri savuruşundan sonra benimle tekrar kılıç çarpıştırabileceğini sanmıyordum. Adrian'a baktım. Gözlerinden tedirginliği okunuyordu. Yüz ifadesini korumaya çalışıyordu. Yüz ifadesi şimdilik umursamaz ve küçümserdi. Ama bunu koruyamazsa altında tedirgin ve az da olsa korkan bir yüz ifadesi olacağından emindim. Çünkü bu gözlerinden okunuyordu. Adrian'a sırıttım ve ona doğru koşmaya başladım. O bana doğru koşmuyordu. Şuan ki tek planının savunma olduğuna şüphem yoktu. Yerinde duruyordu. Elinde kılıcı vardı ve benim yaklaşmamı bekliyordu. Daha sonrasında ne yapacağını bilmez bir hali vardı. Ona yaklaştığımda kılıcımı ona doğru savurdum. Bu hamlemden eğilerek kurtulmayı başardı. Bu bir dakika boyunca böyle sürdü. Daha sonra hiç beklenmeyen bir anda suratında kestiğim yerle kesişen bir çizik daha attım ve geri çekildim. Yüzündeki ifadeyi görmek istiyordum. | |
| | | Ares Tanrı
Mesaj Sayısı : 573 Kayıt tarihi : 17/10/10
| Konu: Geri: Adrian Black vs Leonard Luke Carter Perş. Kas. 25, 2010 4:11 am | |
| Adrian, herzamanki gibi imla hatan yoktu. Kurgun iyiydi, akıcılık ve betimlemen yeterliydi. Puanın 8.
Leonard, kendini güzel toparladın ama keşke bunu bir önceki turda yapsaydın. Kurgun güzeldi. İmla hatan çoktu yine. Akıcılık ve betimleme de güzeldi. Puanın 7. | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Adrian Black vs Leonard Luke Carter Perş. Kas. 25, 2010 9:01 pm | |
| İşte bu hoşuma gitmişti, yüzümden akan kanlar azalmaya başladığı zaman Leo aynı yeri bir kez daha çizmişti kılıcıyla. Bu hamleyi yaptıktan sonra gerileyip merakla yüz ifademe bakmakta olduğunu görebiliyordum. Yüz ifademin nasıl olduğunu bilmiyordum, ama onun beklediği gibi olmadığına Lucy'e olan aşkım kadar emindim. Şeytani bir tebessüm kaplamıştı muhtemelen yüzümü, çünkü içimdeki öfke ruhumu cayır cayır yakıyordu. Ama sıradan bir öfke değildi bu, Leo'yu oracıkta öldürmek için kurnazlığımla ve düello ustalığımla birleşmiş bir öfkeydi. Bir Ares çocuğunu düello esnasında öfkelendirmek, ha? Bu yaptığınız son şey olabilirdi. Bazı hataların telafisi yoktur. "Buraya kadar." diye bağırdım Leo'ya. "Bu düello fazla uzadı." Yanağımdan aşağı doğru süzülen kanları ellerimle yüzümün her yerine yaydım. Dudaklarım kanın tadını hissettiğinde içimdeki şeytan bas bas bağırmaya başlamıştı "Kan istiyorum!" diye. Artık strateji hakkında düşünmeye gerek yoktu, doğaçlama takılacaktım. Bu benim en sevdiğim yöntemdi, hele de böyle öfkeliyken... Leo daha neye uğradığını anlamadan ona doğru koşmaya başladım, o savunma pozisyonunu alırken ben de hiç beklemediği bir şey yapmaya karar verdim; hızla üstüne doğru atladım. Havadayken kılıcımı kuvvetlice onun kılıcına vurup sol ayağımla yüzüne bir tekme attım. Leo sendeleyip geriye doğru düştü, ben ise dimdik düşmüştüm yere. "Henüz oyun bitmedi, kalk ayağa!" diye bağırdım ona. Seyirciler bile artık kendilerini kaybetmişti, herkes çığlık çığlığaydı. Leo doğrulup tekrar savunma pozisyonu alınca tekrar üzerine koşmaya başladım. Yine aynı taktiği uygular gibi yaptım, ama tam üzerine atlamaya hazırladığımı düşündüğünde kendimi yere bırakıp yerde kayarak Leo'ya doğru ilerlemeye başladım. Bunu hiç beklemiyordu, onun açık bacaklarının arasından kayarak geçerken kılıcımla zırhının göğüs kısmına sertçe vurdum. Yeniden ayağa kalkıp arkamı döndüğünde Leo'nun göğsünü tutmuş, öne doğru eğilmiş bir vaziyette olduğunu gördüm. Tanrı Ares bu hamleme müdahale etmemişti, ama onun bakışlarının da bunu onaylamadığını fark edebiliyordum. Eğer işi abartacak olursam müdahale edecekti kesin. Eh, o zaman ben de oyunu kurallarına göre oynardım. Leo'nun kendine gelmesini bekleyemezdim daha fazla, tekrar üstüne doğru koşmaya başladım. Arkasından üstüne atlayıp kılıcımın kabzasıyla miğferine ağır bir darbe indirdim. İşte şimdi yere yıkılmıştı. Düelloyu kazanmam için artık tek yapmam gereken kılıcımı onun boğazına doğrultup Ares'in kazandığımı ilan eden şeyi söylemesini beklemekti. Ama onunla işim bitmemişti, ben eğlenmeye yeni başlıyordum! Leo'nun kendine gelebilmesi için ona biraz zaman tanımaya karar verdim, ben de o sırada uzakta yerde durmakta olan gürzümü alıp onu iskambil kartı formuna çevirdim. İleride onu tekrar kullanmam gerekebilirdi. Arenanın tribünlerinde kardeşlerimin oturduğu yere de yaklaşmıştım, deli gibi bağırıp destekliyorlardı hala beni. Onlara elimle selam verip öpücük gönderdim. Bunu yapmamla birlikte "Kan! Kan!" diye bağırmaya başladılar. Ben de onları gülümseyerek onayladım; "Merak etmeyin, bugün kana doyacaksınız." Arkamı döndüğümde tanrı Ares'in yüzünde tereddütlü bir ifade olduğunu görebiliyordum. Düellonun bu hale gelmesi onu tedirgin etmişti muhtemelen, ama müdahale edebileceği kadar çok da kan dökülmemişti henüz. Leo da tekrar ayağa kalkmıştı, zırhının göğüs kısmından sızan kanlar hemen göze çarpıyordu. Miğferinden akan kanlar ise tüm yüzünü kaplamıştı. "Bu kadarı yetmez." diye mırıldandım kendi kendime, öfkem dinmek bilmiyordu. Aramızda uzun bir mesafe vardı şimdi, ama Leo'daki değişikliği buradan bile anlayabiliyordum. Onun da yüzünü benimki gibi bir öfkenin kapladığını hissedebiliyordum. Ama öfke benim gücümün temel unsuruydu, onun değil! Kılıcından bir anda mavi kıvılcımlar çıkmaya başladığını gördüm, gökyüzünden de garip sesler geliyordu. Düellonun başından beri beklediğim saldırı nihayet geliyordu anlaşılan, bakalım şimşekleri Assassin's Heart ile baş edebilecek miydi? Aramızda uzak bir mesafe olması benim işimi kolaylaştırıyordu, böylece tüm dikkatimi kendimi şimşeklerine karşı korumaya verebiliyordum. Gökyüzünden gelen ilk ışık demetine tüm gücümle savurdum kılıcımı, eğer elimdeki normal bir kılıç olsa muhtemelen hiçbir etkisi olmazdı. Ama Assassin's Heart bana babamdan, yani düellonun hakemi de olan Savaş Tanrısı Ares'ten bir hediyeydi. Aynı zamanda Atlas ile olan mücadeleme hazırlanmak için Styks Nehri'ne girdiğimde o da benimle birlikte nehre girmiş, nehrin gücü kılıcıma da bulaşmıştı. Kılıcım şimşeği doğruca göğe geri gönderdi. Leo buna şaşırmıştı, ama yeni saldırılar da yapacağını anlayabiliyordum. Bu saldırılarına sonsuza kadar cevap veremeyeceğimi düşünüyordu muhtemelen, keşke ne kadar yanıldığına dair bir fikri olsaymış. Üstüme gelen ikinci şimşeği kılıcımla karşılayıp onu sahibine doğru yönelttim. Leo üzerine gelen kendi silahından son anda kaçabildi, o anki yüz ifadesi gerçekten görülmeye değerdi doğrusu. Artık üzerime umutsuzca şimşekler yollamaktan da vazgeçmişti, düelloyu bitirecek olan son saldırımı bekliyordu. En azından bana öyle görünüyordu, ama başka planları da olabilirdi. Savaşta uzak durulması gereken şeylerin listesi hazırlansa, 'Rehavet' ilk sırada olurdu muhtemelen. Bu yüzden zafer sarhoşluğu yaşamayıp bu düelloyu bitirmeliydim bir an önce. |
| | | Leonard L. Carter Zeus'un Çocuğu/Kılıç Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 1903 Kayıt tarihi : 09/10/10
| Konu: Geri: Adrian Black vs Leonard Luke Carter Paz Kas. 28, 2010 7:14 am | |
| Gökten değişik sesler geliyordu. Kampın üstünü siyah bir bulut kaplamıştı ve kampa yağmur yağıyodu. Seyrciler kana susamışlıklarını dile getiriyrlardı. Kendimi antik Roma'daki bir gladyatör gibi hissediyordum. Seyircileri eğlendirmeye yarayan bir köle gibi. Seyircilerin bağırışları devam ederken ''Kesin sesinizi !'' diye bağırdım. Düello alanına birkaç şimşek indi. Miğferimden akan kanlar tüm yüzümü kaplamıştı. Göğsümden sızan kan ise hemencecik belli oluyordu. Geriye doğru sendeledim ve yere düştüm. Ağzımın içinde tadı garip bir sıvı olduğunu hissediyordum. Sıvı ağzımda tutamayacağım kadar çoğaldığında kusarmış gibi oldum ve sııyı bıraktım. Sıvıyı görünce şok oldum. Bütün seyirciler ayağa kalktı. Herkesin gözleri faltaşı gibi açılmıştı. Athena biraz durduktan sonra ayağa kallktı. Ağzı açık öylece duruyordu. Ares şaşkınlık içinde bana bakıyordu. Adrian ise gözleri faltaşı gibi açık korkuyla bakıyordu bana. Bana böyle bakmalarının tek sebebi kustuğum suıvıydı. Kan kusuyordum... Gökyüzünden Adrian'ın tam önüne bir şimşek indi. Bunu ben yapmamıştım. Babam çok sinirlenmiş olmalıydı. Yavaşca doğrulmaya çabaladım. Sol dizimin üstünde durmayı becerebildim. Yerdeki kılıcım Thánatos yani Ölüm'ü kaptım. Bir süre böyle durdum. Daha sonrasında üstümdeki zırhı çıkarıp attım. Üstümden büyük bir yükün kalktığını hissettim. Artık üstümde yırtık, turuncu bir melez kampı tişörtü vardı. Yırtık yerden yaram görünüyordu. Kan kaybediyordum. Ama bu düelloyu kaybetsemde savaşarak kaybedecektim. Doğrulmayı başardım. Kılıcımdan destek alarak ayakta durabiliyordum. Elim cebime uzandı. Cebimdeki şeyi çıkarttım. Avucum kadar büyük olduğundan kimse bunu farketmemişti. Bu bir jiletti. Düeloda bunu kullanmaya izin verilip veilmediğini bilmiyordum.Elimi kaldırdım ve jileti Adrian'a doğru savurdum. O ne yaptığımı anlamaya çalışırken jilet tam kalbinin sağına zırhı delerek saplandı. Adrian jileti gördü ve hemen onu çıkarttı. Bu ona büyük bir yara vermemişti ama sinirlendiği belliydi. Bende son gücümü kullanmadan pes etmeyecektim ama. Adrian öfke saçan gözlerle ban baktı ve koşmaya başladı. Bense yerimde duruyordum. Zaten bu halde koşamazdım. Adrian aramızda az bir mesafe kalındca sıçradı ve kılıcını bana doğru savurdu. Bende bu hamlesini karşılamak için kılıcmı havaya kaldırdım. Adiran'ın hamlesini engelledim ama geriye doğru sendeledim. Acınası durumdaydım. Bu halde kılıç kullanamazdım. Göz kapaklarım kapanmak istiyordu ama ben direnmeye çalışıyordum. En sonunda Adrian beni yenecekti ve tüm kampa karşı rezil olacaktım. Bunun olmasına izin veremezdim. Adrian'ı şimşeklerle yenmeye çalışacaktım. Elinde normal bir kılıç olsa şansı yoktu ama kılıcı Styks Nehri'ne girdiğinden şanslıydı. Adrian bana suratsız suratsı gülümserken yüz üstü yatmış ona bakıyordum. İlk önce yüzüme acı çekemiş gibi bir ifade yerleştirdim. Dha sonra aniden ona gülümsedim. O bunu neden yaptığımı anlamaya çalışırken çecresine bir çok şimşek indi. Yerde daire biçiminde bir yer kapkaraydı. Şimşeklerin etkisi olsa gerek. Adrian şoktaydı. Bende o kadar çok şimşeği nasıl indirdiğimi bilmiyordum. Ama içinde güç hissediyordum. Müthiş bir güç. Doğrulmaya çalıştım. Kılıcımdan destek almadan doğrulmayı becerdim. Adrian kılıcını havaya kaldırmış muhtemel bir şimşeği bekliyordu. Ama ben ona şimşek indirmedim. Elimdeki kılıca şimşek verdim. Havaya yine bir ozon kokusu yayıldı. Adrian bana küçümsercesine bakıyordu. Ona doğr koşmadım, yerimden kıpırdamadım ama kılıcımı ona doğru savurdum. Kılıcımdan çıkan bir şimşek Adrian'ın göğsüne isabet etti .Adrian geriye doğru savruldu ve bariyerlere çarptı. Göğsünden ve miğferinden akan kanlar görülmeye değerdi. Orada baygın bir halde yatarken onu izlemek çok zevkliydi. Ben onu izlerken gökten çıldırmışcasına sesler geliyordu. | |
| | | Ares Tanrı
Mesaj Sayısı : 573 Kayıt tarihi : 17/10/10
| Konu: Geri: Adrian Black vs Leonard Luke Carter Paz Kas. 28, 2010 7:38 am | |
| Adrian, yine bir değişiklik yok, böyle devam et. Kurgun iyiydi, akıcılık ve betimleme yeterliydi. Yine imla hatan yoktu, puanın 8.
Leonard, epey ilerleme kaydettin. Kurgun güzeldi, akıcılık ve betimleme yeterliydi. İmla hataların azalmıştı, puanın 8. | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Adrian Black vs Leonard Luke Carter Çarş. Ara. 01, 2010 3:26 am | |
| Korktuğum şey başıma gelmişti işte. Leo Zeus'un, yani göğün ve şimşeklerin tanrısının oğlu olmasının verdiği güçleri kullanmaya başlamıştı. Kılıcıyla yaptığı son hamle bana büyük zarar vermişti, bu darbenin etkisiyle geriye doğru uçmuştum. Tüm vücudum bu darbenin verdiği zararla kaplanmıştı, ama bunun Leo'ya hiçbir faydası olmayacaktı. Yaralarımdan süzülerek akan kanlar beni zayıflaştırmıyordu, aksine gittikçe güçleniyordum. Öfkem artıyordu bunların sayesinde, ve ben de daha ölümcül oluyordum. Leo'nun ise bundan haberi yoktu tabii ki, o muhtemelen savaşın kendi lehine döndüğünü düşünüyordu. Ah, ne kadar yanıldığını bilebilseydi keşke... Doğrulup ayağa kalktım, kılıcımın elinde olmadığını ayağa kalktığımda farkettim. Arkamı döndüğümde kılıcımın yerde uzanmış olduğunu gördüm, Leo bana tekrar saldırmadan gidip onu yerden alabilirdim. Ama buna gerek yoktu, artık B planımı uygulama vakti gelmişti. Bilekliğimden diğer iskambil kartını, 'Sinek As'ı çıkartıp onu gürz formuna çevirdim. Eğlenceden nasibini alma sırası Assassin's Curse'teydi. Elimde ölümcül silahım ile tekrar Leo'ya döndüğümde onun yüz ifadesinin değiştiğini fark etmem zor olmadı. Aldığım darbelerin işimi bitirmiş olması gerektiğini düşünüyordu herhalde, ama beni yenmek için bundan çok daha fazlasına ihtiyacı vardı. Ne yazık... "Tüm yapabileceğin bunlardan mı ibaret Zeus oğlu?" diye haykırdım Leo'ya. Seyirciler bu geri dönüşüm üzerine iyice coşmuştu artık, çılgınca tezahürat yapıyorlardı. Düello alanındaki coşku onlara da bulaşıyordu doğal olarak. Leo bana cevap vermemeyi tercih etti, soğukkanlılığını korumaya çalışıyordu. Ama titreyen ellerinden, korku dolu bakışlarından bunu pek beceremediği açıkça belli oluyordu. Tribünlere baktım tekrar, Ares kulübesindeki kardeşlerimin olduğu yere... Kardeşlerimin hepsi coşku içinde bağırıyorlardı, benim onlara baktığımı görünce de baş parmaklarını havada yere doğru sallayarak 'Öldür' işareti verdiler bana. En umursamaz tavrımı takınarak gülümsedim onlara, öldürmenin yasak olmasına gerçekten çok üzülüyordum. Gürzümü kaldırıp sapından tuttum ve Leo'ya döndüm tekrar. Onun korku dolu bakışlarına aldırmadan gürzü elimde sallamaya başladım, bu silahla ölümü tatmak bir insanın yaşayabileceği en kötü son olmalıydı. Ama zaten öldürmeyecektim onu, alacağı ağır darbelere ise katlanmak zorundaydı. Gürzü sallayarak Leo'nun üzerine doğru koşmaya başladım, korkunç bakışlarımı da onun üzerinde kenetledim. Birkaç saniye sonra aramızda sadece birkaç metre mesafe kalmıştı, gürzü dikkatle sapından tutup tüm gücümle Leo'nun zırhına doğru savurdum. Eğer kılıcıyla bu darbemi savuşturmaya kalksa, muhtemelen kılıcı geriye doğru savrulacak ve ağır bir yara alacaktı. Ama bunu akıl edecek kadar zekiydi, o yüzden geriye doğru atlamıştı. Nasıl olsa sonsuza kadar kaçamazdı saldırılarımdan... İkinci kez savurdum gürzümü Leo'ya, bu kez son anda kendini yana atabildi. Üçüncü saldırımda ise havaya sıçrayarak miğferine doğru indirdim lanetli silahı, bu darbeden kurtulması imkansızdı. O da kendi açısından en mantıklı olanı yaptı, istemeden de olsa ayağı takılarak yere düştü. Gürzüm tam zırhının ortasına indiğinde Leo acı içinde haykırdı, tribünlerden ise çığlıklar yükselmeye başladı. Bunların bir kısmı coşku dolu çığlıklardı, bir kısmı ise korku... Tanrı Ares artık müdahale etmesi gerektiğini düşünüyordu muhtemelen. Babam yüzünde sert bir ifadeyle bana doğru ilerlerken onu bir şey durdurdu, Leo'nun sesi; "Durun, savaşabilirim." Hafifçe doğrulmuştu ama hala zırhının yara aldığı bölgeyi tutuyordu. Ne dediği hakkında hiçbir fikri yoktu muhtemelen, bu düelloya devam etmek onun hayatına mal olabilirdi. Tanrı Ares de benim gibi düşünüyordu sanırım, şaşırmış bir ifadeyle Leo'ya bakıyordu. Leo ise sendeleyerek de olsa ayağa kalkabildi, kendinden emin bir ifade oturtturmaya çalıştı yüzüne. Ares bunun üzerine çekildi tekrar, düello devam edecekti anlaşılan. İster istemez takdir ettim Leo'yu, o darbeyi ben almış olsam belki ben bile vazgeçebilirdim savaşmaktan. Ama o devam etmeye karar vermişti, kendisi istemişti bunu. Tekrar gürzümü kaldırarak üzerine koşmaya başladım, Leo da kılıcını kaldırıp savunma pozisyonu aldı. Gürzümü hızlıca savurdum, ama bu kez vücuduna değil, kılıcına. Kılıcı elinden düşünce artık tamamen savunmasız kalmıştı. Tek yapmam gereken son öldürücü darbeyi yapmaktı, ama bunu yapamıyordum. Az önce takdirimi kazanmış olması mıydı acaba bunun sebebi? Tam olarak emin değildim, ama kendimde ona tekrar vuracak gücü bulamıyordum. Tabii bu zayıflığımı herkesin görmesini istemezdim, o yüzden alaycı bir ifade takınmaya karar verdim. "Hala devam edebileceğini düşünüyor musun Zeus oğlu?" diye sordum dalga geçer gibi. Ona cevap verme fırsatı vermeden de arkamı dönüp geriye doğru yürümeye başladım. "Eğer hala devam etmekte kararlıysan, kılıcını al ve gel. Seninle biraz daha eğlenmeye itirazım olmaz doğrusu." diye ekledim boğuk bir kahkaha atarak. |
| | | Leonard L. Carter Zeus'un Çocuğu/Kılıç Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 1903 Kayıt tarihi : 09/10/10
| Konu: Geri: Adrian Black vs Leonard Luke Carter C.tesi Ara. 04, 2010 12:54 am | |
| Yere düşen yağmur damlaları artıyordu. Yağmurun şiddeti müthiş bir şekilde artmıştı. Havadaki soğuk rüzgar herkesin üşümesine neden olacak boyuta gelmişti. Gürz'ün yaraladığı bölgemden akan kanlar, bir musluktan akan su gibiydi. Bazı seyirciler korkuyla bana bakıyor bazıları ise coşkuyla çığlıklar atıyordu. Gök gürültüsü kulakları sağır edecek bir biçimde artmıştı. Adrian beni ağır yaralamıştı. Güçlükle ayakta duruyordum. Yere saplanmış olan kılıcımı çekip çıkarttım ve kılıcın etrafının şimşekllerle sarılmasını seyrettim. Daha sonra havaya yayılan ozon kokusunu içime çekerken gözlerimi kapattım. Derin bir nefesten sonra gözlerimi açtım ve bakışlarımı Adrian'a çevirdim. Zorda olsa yüzüme bir gülümseme yerleştirdim. Bu sefer planım vardı. Buradaki herkesi tehlikeye atabilirdim ama bu umrumda değildi. Rüzgar gittikçe şiddetini arttırıyordu. Yağmur yüzünden herkese yağmurluklar dağıtılmıştı. Bazı melezlerde kulübelerinin yolunu tutmuşlardı. Gökgürültüsü müthiş derecede artmıştı. Daha öğlen saatleri olmalıydı ama hava kararmıştı. Ama benim planım burayı aydınlatmaya yeterde artardı. Bende hiç durmadım ve bunu uyguladım. İlk önce arenaya ben ve Adrian arasına bir şimşek indi. Daha sonra Ares kulübesinin oturduğu noktaya bir şimşek indi. Ardından benim olduğum nokta dışında heryere şimşek nmeye başladı. Herkes panikle kaçıştırıyor, çığlıklar atıyorlardı. Tahtadan yapılma oturaklar yanıyordu. Kısa bir süre içinde oturakların hepsi yanmaya başladı. Herkes oturaklardan kalkıp arenayı terk etti. Adrian etrafımızda bulunan yangına bakıyordu. Athena'nında bu yangının başka yerlere sıçramasından korkar gibi bir hali vardı. Adrian şaşkındı ve bunu gizlemeye çalışır gibi bir hali de yoktu. Benim amacımda onu şaşırtmaktı zaten. Etrafımızdaki ateşten duvar, tırmanma duvarının sıçrattığı lavlara benziyordu. Etrafta seyirci yoktu. Athena'da Arena'dan ayrılmıştı. Geriye sadece ben Adrian ve hakemimiz Ares kalıyorduk. Yaramdan akan kan hiç durmuyordu. Duracak gibi de görünmüyordu zaten. Ama ölürsemde savaşarak ölmüş olacaktım ve buda bir onur olacaktı. Pis pis Adriana sırıttım. O bu halde savaşabilceğime şaşırmış gibiydi. Ama kılıcımnı kaldırdı oda bana gülümsedi. Daha sonra birbirimizin üstüne doğru koşmaya başladık. Onunla aramızdaki mesafe azalınca zıplayarak kılıcımı ona doğru savurdum. O bu halde nasıl zıplayabildiğimi merak ederyor, şaşkınlıkla bana bakıyordu. Ama kılıcını kaldırıp hamlemi savuşturdu. Tam onun karşısında durdum. Kılıçlarımız tekrar havada çarpıştığında ikimizde birbirimizin kılıçlarını düşürmek için çaba sarf ediyorduk. Ama düellonun başındaki gibi ikimzde eşittik. Ama o bu halimle beni küçümsüyor, kılıcını gevşetiyordu. Kılıcını yukarı doğru savurduğumda ise ne olduğunu anlayamadı. Ama kılıcım göğsünde düz bir çizgi şeklinde yara açınca kendine geldi ve geriye doğru sendeleyip yere düştü. Kılıcı yanında değilde yanında sadece Assassin's Curse vardı. Kılıcımı onun boynuna dayadığım an iş biterdi ama ben önümdeki kılıcı alıp ona atmayı seçtim. Bunu o bana aynısını yaptığı için yapmıştım. Oda buna şaşırmıştı. ''Kalkta savaş benimle !'' diye bağırdım ona. | |
| | | Ares Tanrı
Mesaj Sayısı : 573 Kayıt tarihi : 17/10/10
| Konu: Geri: Adrian Black vs Leonard Luke Carter C.tesi Ara. 04, 2010 7:12 am | |
| Adrian, bu sefer de kendini zorlamamışsın, sıradan yazmışsın. Kurgun güzeldi, imla hatası göremedim. Betimleme ve akıcılık yeterliydi, puanın 7.
Leonard, bu seferki öncekinden biraz daha kötüydü. Kurgun güzeldi, birkaç imla hatan vardı. Betimleme ve akıcılık yeterliydi, puanın 6.
Sonuç olarak bu son turdu ve artık kazanan belli oluyor.
Adrian:Puanların:''7,8,8,8,7'' Toplam, 38. Leonard:Puanların:''4,5,7,8,6'' Toplam, 30.
Kazanan Adrian Black!!!
------------------------------------------------------------------------------
Böyle bir düello olmasını uzun zamandır bekliyordum. Sonuçta biri Zeus'un oğluydu, üvey kardeşimdi. Diğeri ise oğlumdu... Fakat yine de ikisine de bir ayrımcılık yapmamalıydım. Böyle bir düellonun daha önce olmuş olan düellolara benzemeyeceğinden adım kadar emindim. Adrian yetenekli bir çocuktu. Çok iyi kılıç kullanırdı. Diğer taraftaki Leonard da iyi kılıç kullanırdı fakat ayrıca onun şimşek indirme gibi bir ekstra gücü vardı. Şimdiden sonucunu bilmek zordu.
Düellonun başlangıcında Adrian'ın kararsızlığı beni epey şaşırtmıştı. Daha sonra bunu toparlaması bir nebze de olsa beni sevindirmişti fakat bunu dışa vurmamıştım. Başlama komutunu verdiğimde düellonun başlangıcını epey sıkıcı geçti. Çok fazla hareketli olaylar olmamıştı. Daha sonra ise Adrian'ın yaptığı hile Leonard'ı epey sinirlendirmişti sanırım. Daha sonra Leonard'ın kılıcından yükselen ozon kokusunu fark ettim. Düello yeni başlıyordu sanırım.
İlgi çekici birçok darbeden sonra düellonun sonunun yaklaştığını hissettim. Leonard da Adrian da yaralanmışlardı. Bu düello böyle bitemezdi, yoksa birbirlerini öldürebilirlerdi. İleride Leonard'ın Arena'nın heryerine şimşekler indirmesi beni biraz sinirlendirmişti. Bu birçok kişiyi yaralayabilirdi. Daha sonra bunların ikisinin başbaşa dikildiklerini gördüm. Bu düello az sonra bitecekti, Leonard eğer bu kısa süre içinde Adrian'ı yenemezse yarasından kaybettiği kan yüzünden yere yığılacaktı. Leonard şimşekler tarafından sarılmış olan kılıcıyla Adrian'a doğru koşmaya başladı. Adrian darbelerini kılıcıyla karşıladı. ''Leonard, iyi bir rakiptin ama bu iş burada bitiyor!'' ''Evet Adrian, bu iş burada bitiyor ve sen kaybediyorsun!'' dedikten sonra Leonard tüm gücüyle kılıcını Adrian'ın kılıcına vurdu. Adrian'ın kılıcı düştü. Bu sırada Leonard hiç beklemediyi şekilde Adrian'dan bir çelme yedi ve yere düştü, başını yere çarptı. Ayağa kalktığında başını tutuyordu. Adrian'ın yüzünde bir gülümseme ve elinde kılıcıyla Leonard'a doğru koşmaya başladı. Leonard çok yorgundu, zar zor Adrian'ın darbelerini karşıladı ve onu geriye ittirdi. Yarasından sızan kan onu halsiz düşürmüştü. Zeus'un -benim için hiç yapmadığı şekilde- az sonra düelloya karışacağını hissediyordum. Leonard kılıcına dayanarak zar zor ayakta dururken ona doğru koşan Adrian'a doğru gökyüzünden bir şimşek indi. Tam Adrian'a çarpıp onu metrelerce ileri fırlatacakken hızla koştum ve şimşeği kılıcımla karşılayıp geldiği yere gönderdim. Bu düello böyle bitmeyecekti. Daha sonra benim böyle bir müdahaleme şaşırmış olan Adrian Leonard'a doğru ilerlemeye devam etti. Leonard zar zor da olsa savaşa hazırlandı. Adrian'ın darbelerini karşıladı ve onun bir açığını yakalayıp bacağına bir kesik attı. Daha sonra tam Adrian bacağını tutarken ona doğru ilerlemeye başladığı anda birden gözleri karardı ve yere yıkıldı. Ben başından böyle olacağını biliyordum, Leonard ayağa kalktı ve yürümeye devam etti. Tam Adrian'a vuracakken Adrian kenara çekildi ve Leonard'a bir çelme takıp onu düşürdü. Kılıcını boğazına dayadı. Sonunda! Düello bitmişti. ''Kazanan Adrian Black!'' dedikten sonra Leonard'a doğru koştum, onu kucakladığım gibi Büyük Ev'in yolunu tuttum...
RP BİTMİŞTİR!(Biraz geç oldu kusura bakmayın. Son birkaç gündür ciddi sağlık sorunları çekiyorum da.) | |
| | | | Adrian Black vs Leonard Luke Carter | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|