Öğlen olmuştu çoktan. Neden bu kadar geç uyandığımı bilmiyordum. Üstüme geçirdiğim eşofmanlarımı ayna karşısında düzelttikten sonra yüzüme baktım. Çok mu zayıflamıştım? Bu iyi bir işaretti sanırım. Kev’in sevdiği çikolata ve koladan sonra bu zayıflık iyi olmuştu. Sıfır şekerli kola diye yutturduğu normal kola beni sinirlendirmişti. Yeniden sinirlendiğimi hissediyordum. Saçıma ve başıma tekrar baktıktan sonra hemen kulübeden çıktım. Serenity’in yanına uğradıktan sonra koşar adımlarla ormana ilerledim. Sabah yürüyüşü iyi olacaktı.
Umarım Tanrıça Athena beni görmezdi. Çok kızacağını biliyordum. Buranın müdürünü öğrendiğimde şok olmuştum. Genelde yemeklere katılıyordu ve ben onu rahatlıkla görüyordum. Bu iyiydi gerçekten. Hiç değilse diğer melezler gibi annemden fazla uzak kalmayacaktım. Ormanda neredeyse önüme bakmadan koşuyordum. Bir canavar önüme çıkacağı hiç aklıma gelmemişti doğrusu.
O iğrenç görünümlü lanet bir cehennem tazısı beni görmemişti. Çünkü ağacın arkasına saklanmıştım. Burnu ile havayı kokluyordu. Kesin kokumu almıştı. Daha sonra yanına bir tazı daha geldi. Bu kadar çok cehennem tazısı mı vardı burada yahu? Sinirle bir oflama sesi çıkardım. Bunu hissetmiş gibiydiler. Hemen ağaca tırmanmaya başladım. Onlar gidene kadar buradan inmeyecektim. Neyse ki fazla sürmende kaybolmuşlardı. Kampa doğru koştum hızla. Eğer beni yakalasalar bile kolyem yardımımla başkasına dönüşecektim. Ama gerek kalmamıştı. Hemen Athena kulübesine girdim ve bir süre çıkmadım.