Bu kadar kısa bir aradan sonra kızını karşısında görmeyi beklemiyordu, bu yüzden bahçede tek başına ayakta dikilmiş, bir oraya bir buraya yürürken meraktan içi içini yiyordu. Tabii ki Anita'yı tekrar göreceğine seviniyordu, kızının o güzel yüzünü görmeyi özlemişti. Bu yüzden yaklaşan adım sesleri duyduğunda büyük bir heyecanla oraya döndü. Kızının taht odasının kapısına ulaştığını görünce, içini anlık bir panik dalgası kapladı. 'Hayır yapma!' Anita'nın irkildiğini görünce gülümsemeden edemedi. Özür diler gibi, 'Zeus bence ikinci bir görüşmeye izin vermez.' dedi açıklama olarak. Herhangi bir durum olsa görüşme için izin alıp almamak onun için bir sorun olmazdı, ama uslu davranması gereken bir zamandı. Bunun üzerine kafa patlatmak yerine, yüzüne çekingen bir tebessüm yerleştirmiş olan Anita'yı bir el işaretiyle yanına çağırdı. Ağır adımlarla bahçe girişine doğru ilerledi ve kızıyla orada buluştu. Birlikte yan yana yürürlerken şöyle bir bakındı etrafına. Konu açmak istiyormuş gibi, 'Yasemin çiçekleri. En sevdiğim çiçektir.' dedi ve özlemle Anita'ya baktı. Kızının biraz kafası karışmış gibi görünüyordu. 'Seni tekrar görmek güzel oldu.' Anita'yı bahçedeki bir banka yönlendirmişti. Birlikte oturdular. Bir süre önüne baktıktan ve sessiz kaldıktan sonra, 'Senin için bir hediyem var.' dedi ve kıyafetinin cebinden küçük bir kutu çıkardı. Onun için büyük önemi olan bir şeydi ve sırf bu yüzden kızına vermekten gurur duyuyordu. Anita'nın elini tuttu ve kutuyu avcuna yavaşça bıraktı. Bir yandan da içindeki, minik taşlarla süslü gül şeklindeki kolyeyi beğenip beğenmeyeceğini merak ediyordu.