Kendini biraz olsun toparlayabilmenin sevinciyle önüne gelen ilk koltuğa yayılmıştı. Kulübede henüz ikinci günü olmasına rağmen o kadar çabuk alışmıştı ki buraya. Kardeşleriyle eğlenerek temizlik yapıyordu, yaşadığı berbat olayları unutmuş gibiydi. Fakat ne yaparsa yapsın, içindeki o boşluk asla gitmeyecekti. Yüzü ne kadar gülerse gülsün, içinde bir yerlerde Vladimir'in ölümünün acısı ve suçluluk duygusu gülümsüyordu ona. Gitmeyecekti, bitmeyecekti o ölümün ardında bıraktıkları. Her neşe saçtığı anda, bir o kadar da hüzün doluyordu kalbine. O hisse hüzün demek, basit gelirdi aslında. Acıdan da yoğun bir şeydi, kara bir tünelde önündeki ışığı görerek yolculuk yapar gibi hissediyordu. Işık orada bir yerlerdeydi, yüzüne vuruyordu fakat asla karanlıktan çıkamıyordu. Yine düşünceleriyle baş başa kalmıştı işte, bir hançer daha saplanmıştı içinde bir yerlere. Gözünü uzakta bir yerlere dikmiş, boş boş bakıyordu. Herşey bir film karesi gibi gözlerinin önüne serilmişti adeta. Öyle bir kare gelmişti ki gözüne, boğulur gibi olmuştu. Malikanelerinin büyük bahçesindeydi gözlerini kapattığında, bir ağacın dibinde kara marsık gibi bir çocuk duruyordu. Düzgün burnu, şekli bir değişik olan kapkara gözleri ve kısacık siyah saçları. Yüzünde hınzır bir ifade vardı, oyuna çağırır gibiydi sanki. Fakat yine o buğulu bakışları üzerindeydi. Kırmızı bir kazak.. Boğazını kapatan kırmızı bir kazak vardı üstünde, esmer teniyle uyum içindeydi. Karşısında bir kız çocuğu duruyordu. Beyaz teni, iri yeşil gözleri ve hokka bir burnu vardı. Kahverengi saçları at kuyruğu yapılmıştı, aynı hınzır bakışlarla karşısındaki çocuğa karşılık veriyordu. Aniden gözleri açıldı Caroline'in. Gözlerini kapattığında gördükleri, Vladimir ile ilk tanıştığı günden karelerdi. Ne kadar sevimli bir çocukluğu olduğunu bile unutmuştu, sonralardan açılan teni o zaman esmerdi ve minyon haliyle beraber çok sevimli bir havası vardı. O an, hem gözlerini açıp o hayalden ayrıldığına üzgündü, hem de bir an önce unutmak istiyordu. Hatırladıkça, içindeki suçluluk duygusu büyüyordu. Kardeşlerinden Philomela, dikkatle ona bakıyordu. Dalgın halini fark etmiş gibiydi. ''Caroline ? Daldın gittin bakıyorum.'' Hemen kendine gelerek ayağa kalktı. Yüzüne yine o gülümsemesini yerleştirdi. ''İyiyim, biraz dalmışım sadece.'' Tam o sırada, kulübelerinin kapısı çalındı. Caroline ağır adımlarla kapıya yöneldi. O sırada kardeşleri temizlikte ufak tefek kalan işleri hallediyorlardı. "Merhaba." Karşısındakinin çocukluk arkadaşı ve yakın dostu Daphne olduğunu görünce içten bir gülümseme belirmişti yüzünde. Daphne de Vladimir gibi yakın arkadaşıydı, kardeş gibiydi onun için. Fakat Vladimir ile aralarında arkadaştan öte bir bağ vardı. Aslında o an en çok ihtiyaç duyduğu kişi karşısındaydı, Daphne onu biraz olsun rahatlatabilirdi. ''Hoşgeldin, içeri geçsene.'' Daphne'yi de yanına alarak odasına doğru ilerledi. Onlar ilerlerken, Daphne etrafı inceliyordu. Haklıydı aslında, Hades Kulübesi'nin içini görmek herkesin yapabileceği bir şey değildi. Caroline odasının kapısını açıp, Daphne'yi içeri buyur etti. Yatağının üstüne oturup, konuşmaya başladılar. Poseidon Kulübesi'ni anlatıyordu Daphne, yaşadığı şok ile karışık mutluluğunu paylaşıyordu onunla. Fakat Caroline yine dalgındı. En sonunda Daphne dayanamamıştı. "Sende bir tuhaflık var Caroline. Anlat bana." Anlamıştı.. Caroline uzaklara, çalışma masasının olduğu yere doğru bakmaya başladı. Sabah, Vladimir'in 13 yaşındaki resmini masasının baş köşesine koymuştu. Birilerinin görmesinden çekinmemişti, zira odasına herkes giremezdi. Aynı anda Daphne de oraya bakmaya başladı. Caroline'in gözlerini buğulandıran resmi görünce, biraz olsun anlamış gibiydi. Fakat, o korkunç olaydan onun bile haberi yoktu..