Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Denetleme 15: Yeni Bir Yuva

Aşağa gitmek 
+2
Lieselotte Qwin
Cintia B. von Dorff
6 posters
YazarMesaj
Cintia B. von Dorff
Nemesis'in Çocuğu/Kulübe Lideri
Nemesis'in Çocuğu/Kulübe Lideri
Cintia B. von Dorff


Mesaj Sayısı : 664
Kayıt tarihi : 15/04/11

Denetleme 15: Yeni Bir Yuva  Empty
MesajKonu: Denetleme 15: Yeni Bir Yuva    Denetleme 15: Yeni Bir Yuva  Icon_minitimeCuma Tem. 29, 2011 10:58 am

Güneşin doğuşunu beklemeden yatak niyetine yattığı eskimiş koltuktan kalktı Cintia. Daha dün apar topar yerleştiği bu bomboş kulübeye nasıl gelmişti, hala hayret ediyordu. Kocaman kasvetli yapısı, yalnızlığını durmadan yüzüne vurur gibiydi. Güneşin daha doğmamış oluşundan olsa gerek, üşüdüğünü hissetti. Üzerine hırka almak için yerinden kalktığında bir toz bulutunun da onunla birlikte havalandığını fark etti. Evet, burası daha yeni yapılmış, bomboş ve insanda ilk görüşte terkedilmiş hissi uyandıran bir kulübeydi. Burayı annesine yaraşır bir biçimde döşemek ve yaşanabilir sıcak bir yuva konumuna getirmek onun göreviydi fakat koca kulübenin altından tek başına kalkabilir miydi? Belki birilerinden yardım isteyebilirdi fakat Romalı olduğu için kampın yarısı onu sevmeyi bırak, ondan nefret ediyordu. Cintia'nın da onları pek sevdiği pek söylenemezdi fakat şimdi gerçekten yardıma ihtiyacı vardı. Ama şimdi tek başınaydı ve elinden geldiğince burayı adam etmeliydi. Kulübenin ortalarına doğru yürüdü ve elini beline koyarak düşünmeye başladı; "Acaba nereden başlasam?" Bu gerçekten zor bir soruydu. Diğer kulübelere oranla daha küçük olmasına rağmen yine de büyük bir kulübeydi ve temizlemesi Cintia'nın tüm gününü harcayabilirdi. Roma Kampı'nda edindiği sıkı disiplinle imkansız denilebilecek şeyleri başarmıştı, ufacık bir kulübeyi mi temizleyemeyecekti? "Tabii ki de temizlerim." diye düşündü içinden. "Benim başaramayacağım hiçbir şey yok."

"Bakalım neler eksikmiş." deyip kulübeyi gezerken kulübede neredeyse hiçbir şeyin olmadığını fark etti Cintia. Ana şeyler vardı, mesela koltuk, yatak vs. gibi ama sadece bunlar. Ne temizlenecek eşya, ne de temizleyecek malzeme vardı. Toz yığını dışında bir şey yok sayılırdı. "Böyle bir yerde nasıl yaşanır?" diye düşündü daha önce yaşadığı Demeter kulübesinin daima çiçek ve kurabiye kokan, sıcacık ortamını düşününce. Nasıl olur da Demeter, daha doğrusu Ceres kızı sanılabilirdi ki? Kherion böyle yanlış anlaşılmaların sık olduğunu söylemişti ona fakat Lupa böyle hatalar yapmazdı. Hele beş yaşından beri Roma Kampı'nda büyüyünce böyle bir hatanın gözden kaçması pek mümkün görünmüyordu. Bu işin içinde bir iş vardı ama şimdi bunu düşünmek istemiyordu. Bunca yıl hiç sahiplenilmediğini nasıl hatırlamadığını düşündü ve gerçek annesi Nemesis'in iki gün önce onu nasıl sahiplendiğini hatırladı. Kafasını iki yana salladı ve bu düşünceleri aklından çıkarmaya çalıştı. Kulübeye tekrar göz attı ve eksikleri taradı. Hemen bu eksikleri aklına kazıdı ve hiç vakit kaybetmeden yanına drahmilerini de alarak kulübeden kamp marketine doğru yola çıktı.

Elindeki kocaman poşetlerle kapıyı zar zor açtı ve kendini kulübenin serinliğine bıraktı. Dışarı çıkınca havanın ne kadar sıcak olduğunu fark etmişti ve kulübesinin bu kadar soğuk oluşuna şükretmişti. İçeri girdiği anda torbaları fırlattı ve oymalı bir kolona yaslanarak gözü kapalı, serinlemeye çalıştı. Sıcaktan öyle bunalmış, hiçbir şeyi görmez olmuştu ki içerideki kızı fark edememişti bile. Gözlerini açtı ve salonda elinde birkaç eşya torbasıyla dikilen kızı görünce eli nin hançerine gitmesine engel olamadı. "Sen de kimsin ve burada ne arıyorsun?" dedi kıza sertçe. Sesi biraz yüksek çıkmıştı ama kız pek irkilmiş sayılmazdı. Derin mavi gözleriyle keskince, doğrudan kızın gözlerine bakıyordu. Kız "Aa-a şey, galiba kulübeleri karıştırmışım. Nemesis meleziyim, Nemesis kulübesi değil mi?" deyince Cintia anında olayı anladı ve kendi aptallığına gülerek kıza yaklaştı. O karşısında şekil değiştirmiş bir canavar ya da bir casus beklerken kendisi dışında herhangi bir Nemesis melezi olabileceği aklına gelmemişti. Kemerindeki hançeri kavrayan ellerini yavaşça çekti ve gülümseyerek "Ah çok affedersin. Ben seni şey sanmıştım...." Kız soran gözlerle Cintia'ya baktı ama Cindy uzatmak istemiyordu. Bir kardeşiyle karşılaşmış olmanın verdiği sevinçle elini kızın omzuna attı ve "Doğru yerdesin, kardeşim. Ben Cintia, aynı senin gibi Nemesis meleziyim." dedi ve yüzüne sıcak bir gülümseme oturtmaya çalıştı. Bir tanışma faslından ve adının Adelynne olduğunu öğrendiği kardeşinin eşyalarını bir odaya yerleştirdikten sonra bir nefes aldılar ve Adelynne Cintia'ya "Peki sen nereden geliyordun?" diye sordu. Bu soru üzerine Cintia temizliğin tamamen aklından çıktığını fark etti ve Adelynne'e dönerek sordu; "Seni bana tanrılara gönderdi kardeşim! Şu kulübeyi yaşanılır bir yer haline getirmeye ne dersin?

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lieselotte Qwin
Nemesis'in Çocuğu
Nemesis'in Çocuğu
Lieselotte Qwin


Mesaj Sayısı : 320
Kayıt tarihi : 13/07/11

Denetleme 15: Yeni Bir Yuva  Empty
MesajKonu: Geri: Denetleme 15: Yeni Bir Yuva    Denetleme 15: Yeni Bir Yuva  Icon_minitimeCuma Tem. 29, 2011 11:55 am

Aynı sıralar, Fransa.

...

Karşısında duran satire öfkeyle "Bana bu mektupta yazan şeylerin gerçek olmadığını ve pantalonunun altında normal erkek bacakları olduğunu söyle." dedi Lieselotte. Bir yandan aklından geçen düşüncelerden emin olmak istercesine adamın bacaklarını inceliyor, bir yandan da babasının ölümünden yıllar sonra dün gece sonunda vakitin gelmesiyle açıp okudukları o kahrolası mektubu öfkeyle havada sallıyordu. Kendisine satir denilen adam kenarları sararmış ve bir gecede kırış kırış olmuş kağıdı eline alıp üzerine yazılmış olanlara hızlıca bir göz attı ve sonra, "Doğru, doğru, evet dünya adaletsiz bir yer. Hımm, bak bunu tartışırım işte. Nemesis cadının teki, melek olduğu falan yok." diye mırıldandı. Ardından, yeni aklına gelmiş gibi suratına hınzır bir gülümseme yerleştirdi, sağ elinin işaret parmağıyla Lieselotte'ye 'bak bakalım' tarzı artist bir işaret yaptı ve pantolonunun fermuarını açmaya koyuldu. Nadiren şoka girme özelliğiyle ve insanı çileden çıkaran sakinliğiyle tanınan Lieselotte, şaşkınlıktan konuşamayacak duruma gelmişti. Bir an ne yapacağını şaşırdıysa da sonunda kendini toparladı ve "Sen lanet olasıca bir terbiyesizden başka bir halt değilsin sanırım. Defol." dedi. Ne yazık ki bu tavrı, karşısındaki adamın hoşuna gitmişe benziyordu. Gevrek bir şekilde sırıttıktan sonra tekrar pantolonunun fermuarına yöneldi.

Adam -yani Lieselotte'nin lûkatına yeni eklenen bir kelime olan satir- bacaklarını açıkta bıraktığında, onun terbiyesizin teki olmasını ne kadar da çok isteyeceğini fark etti. Ne yazık ki karşısındaki yaratık doğru söylüyordu; onun belden aşağısı bir keçiye aitti. Lieselotte'nin ağzından çıkmayı başaran tek kelime
"Korkunç." oldu. Bu laf üzerine pek de alınmamış olan satir pantalonunu tekrar giyerken, "Melezler için belki. Ama herkesin bu şekilde düşünmediği konusunda seni temin ederim." yanıtını verdi. Demek dünyanın bir yerlerinde, P insan ve P keçiden oluşmuş olan yaratıklara ilgi gösterenler de vardı. Bu dünyanın sadece adaletsiz değil, aynı zamanda komik ve tiksinç olduğunu da kanıtlıyordu. Keçi-adam şokunu üzerinden atma çabasıyla "Her neyse. İsmim Lieselotte ve ablam gibi ben de Tanrıça Nemesis'in kızıyım. Hani şu cadının teki olan. Anladığım kadarıyla onun veya şu kafasına göre kurallar koyup değiştiren adamın isteği üzerine bizi kampa götürmen gerekiyor." dedi. Karşısında duran satir yüksek sesli bir kahkaha attı ve "O dediğin adam, yani Zeus, böyle ufak meselelerle alakadar olmak için fazla meşguldür, inan bana. Kendi çocuklarını canavar inlerinden topluyoruz, sorumsuzun teki." yorumunu yaptı.

Demek Lieselotte'nin bir tanrıça olan annesinden bile üstün olan o adamın ismi Zeus'tu. Geride bıraktığı gece boğarak öldürmüş olduğu Jasper Ludlow'un ardından, şimdi de onu kara listesine alması gerekiyordu. Bu sefer işini bir yastığın halledemeyeceği düşüncesindeydi ama sorun olmazdı, Lieselotte zaten zoru sevenlerdendi. Lieselotte'yi derin düşüncelerinden sıyıran, karşısındaki satirin tekrar konuşmaya başlaması oldu.
"Bu arada ismim Ronald. Genç gösterdiğimin farkındayım ama biz satirler böyleyizdir; yaşım 52. Ablan ne zaman bize katılacak? Artık üzerimize daha fazla canavar çekmeden yola çıkmamız iyi olur da." Lieselotte ablasıyla sabah ettikleri kavgayı ve onun kampa daha sonra geleceğini öğrendiği o anı hatırladı. Bunu kardeşinin işlediği cinayeti örtbas etmek için yapacak olması, Lieselotte'yi kahrediyordu. Ablasının başına bir şey gelmesinden, onun suçlu bulunup işlemediği bir suç yüzünden tutuklanmasından delicesine korkuyordu. Hoş, hiçbir dedil ona işaret etmiyordu ve belki de bu kadar endişelenmesi saçmaydı. Yine de... Korkup aklında felaket senaryoları kurmadan duramıyordu işte. "Ablam kampa daha sonra gelecek. Onda ikimizin de telefon numarası var. Ah, bu arada, kendinle övünmek için fazla yaşlısın. Ben derim ki yola hemen çıkalım." dedi. Gidecekleri kampın Amerika'da, Manhattan denilen bir yerde olduğunu öğrenmişti. Orada nasıl insanlarla karşılaşacağınıysa delicesine merak etmekten kendini alamıyordu.


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Anita S. de Luca
Nemesis'in Çocuğu
Nemesis'in Çocuğu
Anita S. de Luca


Mesaj Sayısı : 505
Kayıt tarihi : 29/06/11

Denetleme 15: Yeni Bir Yuva  Empty
MesajKonu: Geri: Denetleme 15: Yeni Bir Yuva    Denetleme 15: Yeni Bir Yuva  Icon_minitimeC.tesi Tem. 30, 2011 2:50 am

Bir kaç saat sonra,Melez Kampı yakınları

Gününün pek de güzel geçtiği söylenemezdi.Canavarlarla savaşmış,yorgunluktan tükenmiş durumdaydı.Fakat hala Melez Kampı denen şu gizemli yere varamamışlardı.Zaten kamyon ile gidiyorlardı o yere.Ne kadar berbat bir yolculuk olduğunu tahmin edin.Ah durun etmeyin,bir de şoförün bir satir olduğunu düşünün.İşte şimdi edebilirsiniz.Uykusu gelmişti fakat sarsıntıdan uyuyamıyordu.Kafasını nazik bir şekilde cama koyduğunda ise sallantı sayesinde kafasında hafif bir kanama olmuştu.'Lanet olsun!' diye söylenmişti ama satir sadece gülmekle yetinmişti.'Aptal satir' diye mırıldanıp peçete aramaya koyulunca da satir elleriyle kafasına vurmuştu.Asabi bir satiri vardı.Tamam onu şu iğrenç canavarlardan kurtarmış olabilirdi fakat nazik olsa daha iyi olmaz mıydı? Nemesis'in kızıydı Anita,öcünü alacaktı o satirden.Vurma anından beri de arabada sessizlik hüküm sürüyordu.Sessizliği seven tiplerden değildi ne yazık ki.El çantasına zar zor sıkıştırdığı kitabı zorlayarak siyah püsküllü çantasından çıkarmıştı.Onu okuyacaktı,ama sallantı kitap okumasına bile engel oluyordu.Gittikleri yerleri izlemekten başka hiç bir çaresi kalmamıştı.

Yarım saat sonra satiri sonunda konuştu.'Sessizlik için özür dilerim,güvenli gibi gözükse de yollar bir çok açıdan tehlikeli olabilirdi.' Lafını bitirdikten sonra da radyoyu açtı.Açılan kanalın reklam sesi geliyordu kulağa.Sinyal düştü ardından da.Satir radyonun üstüne bir-iki kez vurdu.Sinyal geri geldi ve hoş bir müzik çaldı.Anita bu müziği biliyordu,ama nereden? 'But mama im in love with a criminal.And this type of love isn't rational, it's physical.Mama please don't cry...' sözleri mırıldanmaya başladı.Satir ona baktı ve değişik bir ses tonuyla 'Sesin fena değilmiş.' dedi ve gülümsedi dişlerini göstererek.Açıkçası gülümsemesi değişikti.Değişik derken harika manasında.Yakışıklıydı,siyah saçları ve yeşil gözleri vardı.Kötü çocuk havası vardı onda.Adı da Dylan idi.Yani en azından o böyle sanıyordu,kurcalamayı da pek istemiyordu.'Nihayet!' dedi satir.Anita bakışlarını satirin baktığı yöne çevirdi.Antik yunanca 'Melez Kampı' yazıyordu.Satir arabayı istop ettirdikten sonra Anita'nın kapısını açtı.Nazik davranışı Anita'ya nedense az biraz yapmacık geliyordu,seviyordu o satiri arkadaş manasında ama bazen aralarında oluşan buzlar kalınlaşıveriyordu.

Satiri Dylan ona kulübenin yerini tarif ettikten sonra yanından ayrıldı.Anita yavaş ve rutin adımlarla tarif edilen yere doğru yürüdü.'U' şeklindeki kulübe alanlarına gelince annesinin kulübesini gördü.O sırada elinde valiz taşıyıp Nemesis kulübesine yürüyen bir kız daha gördü.Kız ondan daha yakındı kulübeye.Anita adımlarını hızlandırdı.O sırada hemen hemen kapının önüne varmıştı kız.Ama o da ona yetişmişti.Derin bir nefes aldı ve kıza bakarak 'Merhaba!' dedi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Adelynne C. Flamme
Nemesis'in Çocuğu
Nemesis'in Çocuğu
Adelynne C. Flamme


Mesaj Sayısı : 41
Kayıt tarihi : 28/07/11

Denetleme 15: Yeni Bir Yuva  Empty
MesajKonu: Geri: Denetleme 15: Yeni Bir Yuva    Denetleme 15: Yeni Bir Yuva  Icon_minitimeC.tesi Tem. 30, 2011 3:54 am

    Israrla karşımda duran, ruhumu tüm cazibesiyle bir şekilde kendine doğru çeken ve diğerlerine kıyasla daha küçük olan kulübeye bakmayı sürdürdüm. Evet, dört bir yanı sarmış diğer heybetli, canlı kulübelerin yanında son derece küçük ve sade görünüyordu lakin, bu kulübede diğerlerinde olmayan bir şeyler vardı, bunu benliğimin derinliklerinde hissedebiliyordum. Nedenini henüz tam olarak anlayamayacaktım ama bu tahmin yürütemeyeceğim anlamına gelmezdi. "Demek burası..." diye mırıldandım kendi kendime, yazın sıcak esintisinde kayboldu fısıltım. "Demek burası anneme ait..." Bu kez ağzımdan bir fısıltı çıkmadı. Sesim cılız değil, daha güçlüydü. Yine de kimsenin beni duyamayacak olması bir gerçekti. Zaten haykırsam da kimsenin umursamayacağını biliyordum, ortalıkta umursayacak biri yoktu ki! Yani vardı tabi de, herkes son derece meşgul ve kendi halinde görünüyordu. Bazı kulübelerden gruplar halinde gülüşerek dışarıya çıkan melezler, köşedeki ağaçlara yaslanmış flüt çalan satirler ve sahipleriyle vakit geçiren pegasusları saymazsak. Kendi kendime gözlerimi devirdim. Bu kamp düşündüğüm kadar kötü bir yer değildi belki de, gerçi ben kötü bir yeri buraya tercih ederdim sanırım. Neden bilmiyordum, zaten bu sıralar aklımda o kadar saçma ve değişik düşünceler vardı ki bunun üstünde durmayı aklımın ucundan bile geçirmedim. Sıcak ve bunaltıcı havayı içime çektim. Daha fazla dışarıda duramayacağımı biliyordum, içeriye ilk adımımı atmanın vakti gelmişti. Acaba beni orada neler bekliyordu? İlk bakışta kendimi ait hissettiğim bu gizemli kapının arkasında nasıl bir kader bana pusu kurmuştu? Öğrenmenin tek yolu olduğunu biliyordum ama bunu kendime itiraf etmek istemiyordum. Sıkıntıyla başımı önüme eğdim. "Yap gitsin." diye homurdandım kendi kendime. En kötü ihtimalle ne olabilirdi ki? Hiçbir şey! Kulübelerden dışarıya sayılamayacak çoklukta melezler akın ediyordu. Hepsinin de keyfi gayet yerinde görünüyordu. En azından hepsi hayattaydı! Yine de ayaklarım hala düşüncelerime göre hareket etmemekte ısrarcıydı. Nedenini bildiğimin farkındaydım. Ama onun burada olmadığını biliyordum. Biliyordum işte! Hissedebiliyordum. Burada bana ait onca şeyin arasında, o yoktu. Ne hissetmem gerektiğini bilmiyordum ama artık zamanı gelmişti. Akşama kadar burada dikilemezdim ya! Mutlaka biri gelir, ne yaptığımı sorardı. Ya da büyük ihtimalle o zamana kadar başıma güneş geçerdi ve kendimi yede bulurdum. Kendi kendime 1. seçeneği tercih edeceğimle ilgili birşeyler mırıldandım ve sonunda yürümeye karar verdim. Baya zamanımı almıştı doğrusu. Ayaklarımın ağırlaşmış olmasını, yürümenin zorlaştığını hissetmeyi bekliyordum lakin tam tersine, bir tüy kadar hafiflemiştim. Şaşkınlıkla ayaklarıma baktım. Birileri gerçekten o kulübeye girmemi istiyordu. Tıpkı şuan yaptığım gibi. Daha farkına varamadan kendimi kulübemin içinde bulmuş, hatta ardımdan kapıyı bile kapamıştım! Düşüncelerime mi, yaptıklarıma mı yoksa bu sakin görünümlü kulübenin içine mi daha çok şaşırmam gerektiğini bilmiyordum ama burası hiç beklediğim gibi değildi. En ufak bir yaşam belirtisi yoktu, zaten burada kim yaşamak isterdi ki? Her adımımda yerden tozlar yükseliyor, garip hışırtılar duyuluyordu. Acaba bu kulübede kaç tane böcek vardı? Cevabı kimin bildiğini kim bilebilirdi ki? Ürperdim. Tüylerim de diken diken olmuştu. Benim gibi titiz birinin burayı elden geçirmesi gerekiyordu.

    Neler olduğunu tam olarak hatırlamıyordum ama artık bir kardeşim vardı! Evet, hayatımda kurduğum en garip cümle olmalıydı bu, lakin gerçeklerden kaçılamadığı da bir gerçekti. Artık Cintia adında bir kız kardeşim vardı! Ablam daha doğrusu, ama ona böyle hitap ettiğimi duysa beni öldürürdü. Her ne kadar 28 yaşında olsa da, son derece genç görünüyordu. Acaba ben onun yaşına geldiğimde, bu kadar iyi bir fiziğe sahip olabilecek miydim? Gözlerimi devirdim. Değil 11 yıl sonraki fiziğimi bilebilmeyi beklemek, 11 yıl sonra hayatta olup olmayacağım bile belirsizdi. Bu hoş bir düşünce değildi lakin, dediğim gibi, gerçekler kaçınılmazdı. Bugün bana neler oluyordu, gerçekten bilmiyordum ama bu kez de kendimi camları silerken bulmuştum. Evet, bugün açık ara farkla en garip günler listemin en üstünde yer alıyordu. Hatta o ana kadar böyle bir listem olduğumu fark etmemiş olmam, arayı biraz daha açıyordu. Yine gözlerimi devirdim, bu bende alışkanlık olmaya başlamıştı. Elimdeki toz bezini suya batırırken Cintia'ya göz attım. Alnındaki teri silerek odadaki tek tozlu koltuğa yığıldı. Bana da "Gelsene!" der gibi bir işaret yaptı ve derin bir nefes verdi. Kulübeye baktım. Şöyle baktığımda ilk gidiğimde gördüğüm kulübeden bir farkı yoktu. Daha çok işimiz vardı ve ikimiz de bundan haberdardık. Lakin bir iki dakikalık molanın kimseye zararı olmazdı. Ona gülümseyerek karşılık verdim ve yavaşça tozlu koltuğa oturdum. Koltuklan çıkan zırıltı tüylerimi diken diken etmişti. Rahatsızca yerimde doğruldum. "Buraya bir oda dolusu yeni eşya lazım." diye mırıldandım düşünceli düşünceli. Bana katılır gibi bir hareket yaptı. "Önce yataklardan başlasak fena olmayacak sanırım." diye homurdanırken acılı gözlerle oturduğumuz koltuğa baktı. Bu da kafamda dün gece nerede uyuduğuyla ilgili birkaç soru işareti oluşturdu. "Yatak demişken..." diye mırıldandım odaya bir göz gezdirirken. "Yatak odamız var mıdır sence?" Gülümsedi. Yüzündeki ifade paha biçilmezdi. "Tanrıça'ma şükürler olsun ki var." dedi canlı bir sesle. "Küçük ve eğer çabalarsak..." Yüzünü ekşitti. "... çok çabalarsak, sevimli sayılabilecek bir mutfağımız bile var." Çabalama kısmı ikimizin de hoşuna gitmemişti ama gerçekler konusunu yeniden açmama gerek yoktu herhalde. Yerdeki poşetleri biraz karıştırarak bir şişe limonata bulmayı başardım. Yerimde doğrulurken koltuğun çıkardığı rahatsız edici sesi yok sayarak hemen şişeyi açtım ve kafama diktim. Belki bu kaba bir davranıştı ama yanımda artık güvenebileceğim tek insan ablam vardı. Endişelenmeme ya da utanmama hiç gerek yoktu. Hatta onun da poşetleri karıştırarak bulduğu vişne suyunu kafaya dikmesi beni cesaretlendirmişti. Şişeyi ağzımdan çekip kolumun tersiyle dudaklarımı silerken "Yarışalım mı?" diye sordum gülümseyerek. İkimizin içeceklerinin de eşit miktarda olduğundan emin olur olmaz "Olur!" diye mırıldandı heyecanla. 10'dan geriye doğru sayarken kalbim küt küt atıyordu. Hayatımda ilk defa bir kardeşimle hız yarışı yapıyordum. Hatta onu geçin, hayatımda ilk kez bir kardeşe sahip olmuştum!

    Keyfime diyecek, mutluluğuma karışacak, etrafta intikam alma isteğimi uyandıracak biri yoktu. Yani ben gerçekten mutluydum!


En son Adelynne C. Flamme tarafından Paz Tem. 31, 2011 1:26 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cintia B. von Dorff
Nemesis'in Çocuğu/Kulübe Lideri
Nemesis'in Çocuğu/Kulübe Lideri
Cintia B. von Dorff


Mesaj Sayısı : 664
Kayıt tarihi : 15/04/11

Denetleme 15: Yeni Bir Yuva  Empty
MesajKonu: Geri: Denetleme 15: Yeni Bir Yuva    Denetleme 15: Yeni Bir Yuva  Icon_minitimeC.tesi Tem. 30, 2011 11:41 pm

Cintia yeni kardeşine çok çabuk alışmıştı. Doğuştan soğuk ve sert olup sıkı bir disiplin içinde büyütülmesine rağmen Yunan Kampı onu açmış, daha ılımlı biri haline getirmişti. Yeni bulduğu kardeşi ve ona duyduğu yakınlık, kampı bir anda gözünde daha çekilebilir bir hale getirmişti. Tam en çok ihtiyaç duyduğu anda kardeşi çıkagelmişti ve Cintia bunun bir işaret olduğunu düşünüyordu. Adelynne'in gelmesi Cintia'yı dünyanın farklı yerlerinde kardeşleri olabileceğini düşündürüyordu, belki de hiçbiriyle tanışamayacaktı. "Hepsi aynı gün gelse ne ilginç olur ama." diye düşünmeden edemedi. O düşüncelere dalmışken yarış yaptıkları tamamen aklından çıkmıştı ve o daha içeceğini ağzına götüremeden Lynne bir dikişte tüm bardağı bitirmişti. "Kazandım!" diyerek ellerini havaya kaldırdığında Cintia kocaman bir kahkahayla beraber "Tebrikler kardeşim!" dedi. Bir süre daha Adelynne'in koca bardağı nasıl bir dikişte içtiğini konuşup ve süngerler hakkında birkaç espriden sonra Cintia temizliği tamamen unuttuklarını fark etti ve ayağa kalkarak "Hadi bakalım bu kadar gırgır yeter. Şimdi temizlik zamanı." dedi yüzünde bir gülümsemeyle. Lynne de ona onay verircesine başını salladı ve birlikte, torbalardan temizlik malzemelerini çıkardılar. Cintia neredeyse bulabildiği bütün temizlik malzemelerini almıştı ve şimdi iki kişi olduklarına göre her tarafı pırıl pırıl yapabilirlerdi.

Eşit bir şekilde görev dağılımı yaptıktan sonra Cintia görev yerlerinden biri olan mutfağa doğru yürümeye başladı. Mutfağa vardığında ise "Tanrılarım, buraya mutfak demeye bin şahit ister!" diye düşündü. Aslında kulübenin küçüklüğüne rağmen rahat ve geniş bir mutfağa sahiplerdi fakat tezgahlar boştu ve hiçbir eşya yoktu. Zaten melezler karınlarını kulübede doyurmazlardı ama buradan mis gibi kurabiye, kek kokuları gelse hiç fena olmazdı. Karın acıktıran bu kısa hayalden sonra üstüne annesinin elinde terazi tutan figürü oyulmuş, koca bir sütuna yaslandı. Malzemelerini hazır ettikten sonra bir el çabukluğuyla kir ve tozdan zor seçilebilen mutfak zeminini silmeye başladı. Mermerlerden kendi yansımasını görmeye başladığında yerleri silmeyi bıraktı ve ıslak bir bez alarak önce tezgah ve dolapları, sonra ise camları sildi. Mis gibi temizlik kokusu yavaş yavaş mutfağı sarmaya başlamıştı ve Cintia'nın işi de bitmek üzereydi. Ellerini beline koydu ve toz, toprak veya kirden iz kalmadığından emin olmak için gözleriyle mutfağı şöyle bir taradı. Aldığı birkaç atıştırmalığı ve mutfak eşyasını salondan aldı ve salona girdiğinde kardeşinin de onunla aynı tempoda salonu süpürdüğünü görünce gülümsedi. Poşetleri alarak tekrar mutfağa girdi ve hızlıca eşyaları yerleştirdi. Mutfak şimdi gözüne daha güzel görünüyordu. Tatmin olmuş bir şekilde gülümsedi ve yeni görev yerine, yani tuvalete doğru yürümeye başladı. Gözleri kardeşiyle buluştuğunda ne demek istediğini anında anladı. Evet, birlikte bu kulübeyi adam edecek ve en üstlere çıkaracaktılar!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lieselotte Qwin
Nemesis'in Çocuğu
Nemesis'in Çocuğu
Lieselotte Qwin


Mesaj Sayısı : 320
Kayıt tarihi : 13/07/11

Denetleme 15: Yeni Bir Yuva  Empty
MesajKonu: Geri: Denetleme 15: Yeni Bir Yuva    Denetleme 15: Yeni Bir Yuva  Icon_minitimePaz Tem. 31, 2011 1:18 am

Lieselotte kurulu düzenleri, uzun yolculuklara ve yeni yerler görmeye tercih eden biriydi. Ona ve hayatına yalnızca kötülük getirmiş olan ve kendi elleriyle boğarak öldürdüğü eski sahte kocasına ait olan o malikaneyi, daha şimdiden özlediğini hissediyordu. Belki de Ronald'a susması için birkaç teneke kutu vermesi, yaktığı bu minyon sarayın arkasında bir görgü tanığı bırakmış olduğu gerçeğini unutması için yeterli değildi. Yine de bir şekilde, nedenini bilemese bile, bu genç olduğunu iddia eden gevrek satire güveniyordu. Bir Nemesis çocuğu için 'güven' kelimesi sadece komikti. Hoş, Lieselotte hayatının her döneminde bazı insanlara güvenmişti. Dünyanın adaletsiz bir bataklık olduğunu çok iyi biliyordu fakat içinde gerçekten iyi kalpli canlılar da yaşıyordu. En azından, son yaşadığı şokların ardından bu gerçeğe sıkı sıkı tutunmak istiyordu. Mesela babası, hayatını onu ve ablasını korumaya adamış, Nemesis'e duyduğu aşka ömrünün sonuna kadar sahip çıkmış, dünyadaki haksızlıkları önlemek için çalışmış iyi kalpli bir adamdı. Lieselotte kendisinin iyi biri olup olmadığını kısa bir süre düşündü. Onun yüzünden ölen Victoria'yı kurtarmayı başaramamış, hatta riskin farkında olmasına rağmen bir şeyler yapmaya çalışmamıştı. Hayatlarındaki tüm zorlukları sona erdirecek, külçelerce altın değerinde bir bilgiye sahip olmasına rağmen, ablasının o berbat hayatı yaşamasına göz yummuş, onu zaman zaman translara giren ve her şeyden korkan biri haline getirmişti. Sırf öldürdüğü adam saf kötü biri olduğundan, yaptığıyla gurur duymuştu. Şu anda nefes alabiliyor olmasını Jasper'ın ona duyduğu aşka borçlu olduğunu bildiği halde, Jasper'ı kandırmıştı. Ondan intikamını almak için, sayısız bir suç zinciri yaratmıştı. Şüphesiz şu ana kadar yaptığı en büyük kötülük ise, Melez Kampı denilen yere giderken onun suçunu örtbas etmesi için ablasını arkada bırakmasıydı. Pekala, dürüstçe kendini değerlendirdiğinde, iyi değil; Neredeyse öldürdüğü adam kadar kötü biri olduğunu fark etti. Tabii arada büyük bir fark da yok değildi. Jasper, hırsı ve aç gözlülüğü nedeniyle kötülük yapmıştı. Lieselotte'nin tek amacı ise her zaman adaleti sağlamak olmuştu. Aslında, birçok şeye de ablasının güvenliği için katlanmıştı. Oynadığı satranç oyununda tek bir yanlış hamle yapsaydı, bunu ona sonsuz bir ıstırap verecek olan ablasının ölüm olayı izleyecekti. En azından, bir daha hiç eskisi gibi şen bir şekilde güleceğine ihtimal vermese de, ablası yaşıyordu. Nefes almak zaten en önemli şey değil miydi? Kişi aldığı nefesin güzelliğinin farkında olmasa bile...

Ronald uçağa binmelerinden önce Lieselotte'nin şimdiden nefretini kazanmayı başarmış olan Zeus adındaki tanrıya dua etmişti. Bu koca bir saçmalıktan başka bir şey değildi. Anladığı kadarıyla Zeus kendi melezlerine sahip çıkmaktan bile acizken, bir Nemesis melezi ile yaşlı bir satirin hayatını önemseyecek değildi. Bindikleri uçakta, yerlerine doğru ilerlerken tek tek bakabildiği kadar fazla insanın çehresini inceledi. Kimileri mutluydu, kimileri sıkılmış, kimileri korku doluydu... Elbette hiçbiri, tanrıların gerçek olduğu bir dünyada yaşadıklarının farkında değillerdi. Önünde ilerlemekte olan Ronald aniden durup bir köpek misali etrafı koklamaya başladığında, Lieselotte belki de ona birkaç fazladan teneke kutu daha vermiş olsa böyle bir rezillik yaşamayacağını düşündü. Ronald'ın bakışlarını takip ederek sıranın koridor tarafında oturmakta olan siyah uzun saçlı, yakışıklı bir çocukla göz göze geldi. Çocuk ona gülümseyip başıyla selam verdi fakat ifadesinde yanlış olan bir şey vardı. Çok... Sindiydi. Bir de, sanki Lieselotte'den hoşlanmıyor, ona zarar vermek istiyordu. Ne yazık ki yirmi yaşındaki Nemesis kızı, fazlasıyla hayat tecrübesi edinmişti ve insanların ifadelerinden düşüncelerini anlayabilmek konusunda ustalaşmıştı. Ronald'a döndüğünde onun kendisine bir şey belli etmemesini anlatmaya çalıştığını fark etti. Bozuntuya vermeden, siyah saçlı çocuğa hafifçe bir baş selamı verdi ve tatlılıkla gülümsedi. Ardından, az önce tüyler ürpertici bir gerilme sahnesi yaşanmamış gibi sakince yerlerine geçtiler. İşte Lieselotte'nin numarası da buydu; Her durumda soğukkanlı olmayı başarabilirdi. Ronald'a fısıltıdan farksız bir sesle, "Bana anlattığın şu sisle kılık değiştirebilen canavarlar... O çocuk onlardan biriydi, değil mi?" diye sordu. Yaşlı satir onayladığını belli etmek için başını salladıktan sonra şaşkın bir ifade eşliğinde "Melezler genellikle canavarlar burunlarının dibine sokulsa bile onları fark edemezler. Biz satirler ise, onların kokusunu alırız. Sen... Onun bir canavar olduğunu nereden anladın?" sorusunu yöneltti. Lieselotte bir süre cevabı düşündükten sonra, sinsice gülümseyerek "Ben adaletsizlikleri ve adalete uymayanları hissederim, Ronald." dedi. Yaşlı satir gülümseyerek "O halde senden iyi bir hakim olurdu." yorumunu yaptıktan sonra bir anda ciddileşerek, "Neyse, bunları sonra konuşuruz. Şimdi daha önemli bir sorunumuz var. Bir uçakla Fransa'dan Amerika'ya gidiyoruz ve her an bize saldırabilecek bir canavarla baş başayız." dedi. Lieselotte bir süre içinde bulundukları durumu tam olarak idrak edebilmesi için beynine izin verdikten sonra, "Yapma ama. Benim tiyatro yeteneğimi çok hafife alıyorsun." diyerek gülümsedi ve kemerlerin takılması gerektiği uyarısı yapılırken aniden yerinden fırlayarak canavarın oturduğu sıraya doğru koşmaya başladı.

...

"Sen gerçekten de tam bir manyaksın." dedi Ronald, Melez Kampı tabelasının altından geçtikleri sırada. Lieselotte mutlu sayılabilecek bir gülümseme eşliğinde "Kusura bakma ama tek numarası vasat derecede flüt çalmak olan yaşlı bir keçiye canımı emanet edemezdim. Bu dünyada daha almam gereken çok intikam var." dedi. Ronald bir süre kaşlarını çatarak bekledikten sonra, "Tamamen şans eseri hayatta kaldığımızı ikimiz de biliyoruz." dedi. Pekala, Lieselotte'nin bu işe katkısı oldukça fazlaydı ama sonuç olarak bir seri katil olduğunu iddia etmesi üzerine, yanında oturan adamın hazırlıksız yakalanmış olan canavarın üzerine çullanması ve uçağın alarma geçmesi, biraz da talihlerinin işi gibiydi. Kapıların açılmasının hemen ardından içeri dalan güvenlik görevlisinin biçim değiştirmeye başlamış canavara ateş etmesi, büyük ihtimalle canavarların tarihinde surat kızartan bir olay olarak anılacaktı. Lieselotte aslında o anı tam olarak hatırlayamıyordu. Yanında değişmeye başlamış olan adamın hırıltısını işitmiş, ürpererek oradan geri çekilmeye çalışırken gözlerinin önünden ışık hızında geçen mermiyi tam olarak görememişti. Sonrasında güvenlik görevlisi esrarengiz bir biçimde ortadan kaybolmuş ve satiri ona, canavarlara genellikle normal mermilerin işlemediği bilgisini vermişti. O adam büyük ihtimalle kılık değiştirmiş ve Lieselotte'yi korumaya gelmiş bir iyilik meleğiydi. Belki de sadece nasıl olduklarını denemek için bir yerlerden bronz mermiler satın almıştı, uçaktaki olaydan sonra da karnı acıktığı için bir şeyler atıştırmaya gitmişti. Sonuçta bu hayatta her şey mümkündü. Lieselotte bu meseleye kafa yorma işini daha sonraya bırakmaya karar verdi. Ronald'a dönerek "Pekala, sanırım burada yollarımız ayrılıyor yaşlı satir." dedi. Ronald 'evet' masasında başını salladıktan sonra "Sanırım ablan onu almaya gitmem gerektiğini söylemek için beni arayana kadar, benden senin gibi tiksinmeyen kızlarla vakit geçireceğim." cevabını verdi. Ardından, Lieselotte ile büyük ve riskli, uçuk kaçık bir macera yaşamamış, çok değerli birkaç anıyı paylaşmamış gibi sıradan bir şekilde gülümsedi ve karşılarında belirmiş olan ormana doğru ilerlemeye başladı. Ah, evet. Liseselotte satirleri tiksinç bulmak konusunda gerçekten de haklı olduğunu düşünüyordu. Bir o kadar da ukala oldukları, su götürmez bir gerçekti. Elinde bavuluyla ona tarif edilen yeni yuvasına, yani Nemesis kulübesine doğru ilerlemeye başladığında, tam arkasında bir ses işitti: "Merhaba!" Gülümseyen Lieselotte, kamptaki ilk dakikalarında bir arkadaş edinecek olmanın verdiği coşkuyla arkasını döndü ve gülümseyerek karşısındaki kıza "Selam! İsmim Lieselotte ve kampa henüz şimdi geldim. Annem, İntikam Tanrıçası Nemesis." dedi.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Kaylee Murphy
Nemesis'in Çocuğu
Nemesis'in Çocuğu
Kaylee Murphy


Mesaj Sayısı : 49
Kayıt tarihi : 30/07/11

Denetleme 15: Yeni Bir Yuva  Empty
MesajKonu: Geri: Denetleme 15: Yeni Bir Yuva    Denetleme 15: Yeni Bir Yuva  Icon_minitimePaz Tem. 31, 2011 10:09 am

Koskoca ormanın içinde kaybolmuş gibiydi. Bir türlü gideceği yeri bulamıyor, yolları ayırt edemiyordu. Sürekli aynı yerden geçtiği hissine kapılıyordu. Ağaçların, patikaların her biri bibirine benziyordu çünkü. Bu da onun işini daha da güçleştiriyordu. Saatlerdir ormanın içinde yürüdüğünden çok yorgun düşmüştü. Fakat henüz kampa dair bir şey bulamamıştı.

Tanrıça Nemesis'in çağrısından sonra hemen yola koyulup kampı aramaya başladı. Üvey annesinin de ölmesi onu olduğundan daha yalnız kılmıştı. Burada, kampta bu yalnızlığını giderebileceğini düşündüğü için buradaydı. Burada yeni arkadaşlar edinecek daha iyi bir yaşama sahip olacaktı. Aslında bu konuda biraz tereddütleri olsa da iyi günler geçireceğini umut ediyordu. Daha huzurlu olacağı kesindi en azından. "Şu ormandan bir çıkabilsem çok daha huzurlu olacağım ama." diye yakınırken ayağı bir sarmaşığa takıldı ve yere kapaklandı. Tüm kıyafetleri çamura bulanmış, yüzü ise çamurdan görünemez hale gelmişti. Ayağa kalkarken bir yandan küfürler yağdırıyor bir yandan da yüzünü silmeye çalışıyordu. Neredeyse önünü göremez bir haldeyken yürümek için çabaladı. Zar zor önüne çıkan şeyleri ayırt ediyordu. Birden eline yumuşacık bir şeyin değdiğini farketti. Tam olarak ne olduğunu anlayamasa da bir hayvana ait olduğunu sezmişti. Elini hızlıca geri çekti ve geri geri ilerlemeye başladı. Korkusunu ne kadar bastırmaya çalışsa da başarılı olamıyordu. Sesinin titrek çıkmasından korksa da "Nesin sen?" diye sordu. Karşısındakinden herhangi bir cevap duyamayınca daha da korkuya kapıldı. Ormanda karşısına çıkabilecek türlü hayvan vardı ve bunların çoğu tehlikeli hayvanlardı. Cesaretini toplayıp tekrar sordu "Nesin sen?" Bu sefer de karşıdan cevap gelmemişti. Ama bir anda yüzünde gezinen bir mendil hissetti. Karşısındaki şey onun yüzünü silmeye çalışıyordu. Sonunda gözlerini açabildiğinde şaşkınlığını gizleyemedi. Karşısında üstü insana altı ise bir keçiye ait bir yaratık duruyordu. Onu çok ürkütücü bulduğu söylenemezdi hatta onu sevimli bile bulmuştu. Yüzündeki gülümsemeye engel olamayarak sırıtmaya başladı. Karşısındaki henüz ne olduğunu bilmediği şey "Ben bir satirim." dedi. Kaylee daha önce herhangi bir satirle karşılaşmadığı için şaşkındı. "Bu kadar ilginç bir şey olduğuna göre kesin kampı biliyorsundur. Melez Kampı'nı." dedi. Satir gülerek "Evet buraya sizi kampa götürmek için geldim." dediğinde sevinç çığlıkları atmamak için kendini zor tuttu. "Çok teşekkür ederim ömrüm boyunca burada kalacağım düşüncesine kapılmıştım bir an." dedi ve çamurlu çantasını yerden alıp satiri takip etmeye başladı.

Satirin arkasından ilerlerken keçi bacaklarına bakıp gülmekten kendini alamıyordu. "Bu şekilde çok sevimli görünüyorsun." dedi ve gülümsedi. Satir ayaklarıyla biraz şaklabanlık yaparak Kaylee'yi daha da neşelendirdi. Kamp hakkında pek fazla fikri yoktu ama şimdiden çok eğlenceli bir yer olduğunu hayal edebiliyordu. "Peki, bana biraz kamptan bahseder misin? Nasıl bir yer olduğu konusunda hiçbir fikrim yok." diye sordu. Satir neşeli tavırlarıyla "Orası harika bir yerdir. Senin gibi bir sürü yetenekli melezle tanışacaksın. Ayrıca kardeşlerin de olacaktır. Anlayacağın tanrıları kızdırmadığın ve canavarlara bulaşmadığın zamanlar çok eğlenceli geçecektir." dedi ve yürümeye devam etti. Anlattıkları Kaylee'yi oldukça rahatlatmıştı. Kardeşleri olacağı düşüncesi ise onu çok heyecanlandırmıştı. Kamp hakkında hayaller kurarken yürümeye devam ettiler.

Kısa bir süre daha yürüdükten sonra ormandan çıktılar. Açıklık bir alana geldiklerinde satir "Geldik." dedi.Oldukça yaşlı görünümlü, büyük bir ağacın yanından geçtikten sonra çıkan tabelayı okumaya çalıştı. "Melez Kampı" yazısını görünce gülümseyerek içeri adımını attı. Bu çamurlu haliyle onca melezin içinden geçmeye utansa da kulübesini bulmak zorundaydı. Satir kulübenin yerini işaret ettikten sonra Nemesis Kulübesi'ne doğru ilerlemeye başladı. Diğer melezlerin ona nasıl baktığını farketse de görmemezlikten gelip ilerlemeye devam etti. Bir an önce kulübeye girmek istiyordu. Kulübesini bulduktan sonra hızla içeri daldı. Artık gözlerden uzak ve evinde hissediyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Anita S. de Luca
Nemesis'in Çocuğu
Nemesis'in Çocuğu
Anita S. de Luca


Mesaj Sayısı : 505
Kayıt tarihi : 29/06/11

Denetleme 15: Yeni Bir Yuva  Empty
MesajKonu: Geri: Denetleme 15: Yeni Bir Yuva    Denetleme 15: Yeni Bir Yuva  Icon_minitimePtsi Ağus. 01, 2011 7:39 am

Derin bir nefes aldı ve kıza bakarak "Merhaba!" dedi kıza bakarak.Edineceği ilk arkadaş kampa gelişinin ilk bir kaç dakikasında olduğu için mutluydu.Kız da ona baktı ve gülümseyerek "Selam! İsmim Lieselotte ve kampa henüz şimdi geldim. Annem, İntikam Tanrıçası Nemesis." dedi Liesolette.Kanı hemen ona ısınmıştı,söylediği tek bir cümleyle bu olayın olması kendisini bile şaşırtmıştı.Anita herkese güvenen bir tip değildi fakat Lie'nin konuşma tarzı bile onu kendisine çekmiş,duyguları açıkça 'Bana güvenebilirsin.' demişti.Anita tahmin ettiği cevabın doğruluğu ile gülümsedi yeniden."Ben de Anita Syrena De Luca.İtalyanım.Ve evet benim annem de Nemesis." dedi gülümseyerek.Aldığı cevap karşısında Liesolette de sevinmişti.İlk arkadaşı kardeşi olmuştu sonuçta,bu durum Anita için de geçerli elbet.Elleriyle alnında oluşan boncuk terleri sildi.Hava ne kadar sıcaktı böyle?Neyse ki Lie de aynı durumdaydı,yoksa çekingen tavırlar sergileyebilirdi.Utangaç değildi fakat ilk izlenim onun için gerçekten de çok önemliydi.

Sıcacık bir sohbetle berabee kulübenin kapısına kadar geldiler.Ardından bakıştılar.Kısa süreli bir sessizliğin ardından Liesolette ittirerek kapıyı açtı.Anita içeriyi görür görmez kaçmak istedi.İsteğinin nedeni dekorasyonu değildi,çünkü dekorasyon onun zevkine göre tasarlanmıştı adeta.Kaçma isteme nedeni kardeşleri olacak kişiler de değil.Kaçma isteği kardeşlerinin içeride temizlik yapmasıydı."Bu bir şaka olmalı." diye mırıldandı.Lie de kafasını sallayarak onay verdi.İkili yavaşça içeri geçti ve valizlerini kapının yanında koyduktan sonra kapıyı kapattılar.Lie birilerinin geldiğini belirtmek amacıyla hafifçe öksürdü.O anda iki çift boncuk göz onlara çevrildi.Kardeşlerinin suratlarında tebessüm belirdi.Ardından da süpürgeleri bırakıp yanlarına geldiler.Kızlardan biri "Merhaba ben Cintia" dedi."Kulübe lideriniz ben oluyorum" ardından da elini uzattı.Elini çekingen bir tavırla sıktı.Öteki kız ise adının Adelynne olduğunu söyledi.İçinde bir mutluluk belirtisi oluştu.Onlara hemen canı ısınmıştı,tıpkı Lie'ye olduğu gibi.

Bir kaç dakikalık sohbetin ardından Cintia temizliğe devam etmeleri gerektiğini söyledi.Oflaya poflaya fikri kabul etti.Cintia eline bir bez tutuşturdu ve dolapları işaret etti.Elindeki bezi ıslatmaya gerek duymadı.Sonra da tozlardan neredeyse gözükmeyen dolabı silmeye başladı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alexandra Bethany Daniels
Afrodit'in Çocuğu
Afrodit'in Çocuğu
Alexandra Bethany Daniels


Mesaj Sayısı : 1854
Kayıt tarihi : 05/09/10

Denetleme 15: Yeni Bir Yuva  Empty
MesajKonu: Geri: Denetleme 15: Yeni Bir Yuva    Denetleme 15: Yeni Bir Yuva  Icon_minitimePaz Ağus. 07, 2011 12:31 am

Değerlendirmede.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Denetleme 15: Yeni Bir Yuva
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Yeni Yuva
» Yeni Bir Hayat ve Yeni Gerçekler
» Yeni ev,yeni başlangıç...
» Yeni Bir Sayfa, Yeni Bir Aşk...
» Denetleme 16

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Melez Kampı :: Kulübeler :: Nemesis Kulübesi-
Buraya geçin: