Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Hayat Tesadüfleri Sever.

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Afrodit
Tanrıça
Tanrıça
Afrodit


Mesaj Sayısı : 284
Kayıt tarihi : 30/06/11

Hayat Tesadüfleri Sever. Empty
MesajKonu: Hayat Tesadüfleri Sever.   Hayat Tesadüfleri Sever. Icon_minitimeC.tesi Tem. 23, 2011 12:02 pm

İçimdeki karanlık beni tüketiyordu. Artık kurtulmaya çalışmıyordum. Kaçmayı tercih ediyordum... New York'a fazlasıyla gitmek istiyordum, Lara ile birkaç gün önce gidip dönüşünde başımızı derde sokmamız yetmemiş gibi yine gitmek gelmişti içimden. Oraları görüp, eski hayatıma dönerek içimdeki sıkıntıları atıyordum. Tabii bu kısa süreli oluyordu, ancak burada aklımı kaçırmaktan iyiydi. Kararımı vermiştim, yine gidecektim. Pegasusumu kimselere yakalanmadan ahırdan aldıktan sonra, usulca yürüyordum. Uçup, karanlığa karışabileceğimiz uygun bir yer arıyordum. En sonunda bulmuştum. Ormanın girişiydi burası. Uçsuz bucaksız, ay ışığının bir mücevher gibi süslediği ormanın girişi... Bu aralar fazla duygusal olmuştum, her gece gördüğüm karabasanlar bana ne anlatıyordu bilmiyordum fakat içimi acıtıyordu. Sabaha unuttuğum şeyler, kalbimde acı hisler bırakıp gidiyordu. Geceleri dönmek üzere tabii. İç geçirdim, bunalıyordum. İlk defa ne giyeceğime dikkat etmemiştim. Üzerimde kot şortum ve beyaz tişörtüm vardı. Hepsinin üstüne gri renk, spor bir ceket atmıştım. Spor ayakkabı giydiğim nadir zamanlardan biriydi. Saçım açıktı ve kendi dalgasındaydı. En sade halimle, pegasusumun üzerindeydim şimdi. Uçmaya hazırdım. Uçacaktım, New York'a, evim saydığım şehre gidecektim bu gece. Havadayken hiç olmadığım kadar hissiz ve rahattım. Alejandro kanatlarını gecenin içinde kibarca çırparken adeta süzülüyorduk göklerde. New York'a vardığımızın farkına bile varamamıştım. Gözlerim kapalı gidiyordum çünkü. En sonunda gözlerimi açtığımda, yüksek gökdelenler ve göz kamaştırıcı şehrin ışıkları görünmüştü işte. Alejandro beni herhangi bir gökdelenin tepesinde bırakıp, geri uçtu. New York'a indiğimde bir uykudan uyanmış gibiydim. Uçar adımlarla gökdelenden aşağılara indim. Sonunda, Manhattan'ın muhteşem caddelerine varmıştım. O an tek yapmak istediğim şey, biraz içip kafa dağıtmaktı. İlk gördüğüm bara girdim. İçerisi dumanaltıydı, göz gözü görmüyordu. Sadece müzik hafifti, kulakları rahatsız edercesine açmamışlardı sesleri. Bu güzeldi, kafa dinleyecektim aynı zamanda. Kötü bir bunalımın eşiğindeydim artık. Bara gittiğimde en sevdiğim içkiden söyledim. Viskiye su gibi ihtiyaç duyuyordum o an. İlk bardak hemen bitmişti. İkincisini istedim. İçki beklerken, etrafa bakınıyordum. Soluma döndüğümde gördüğüm yüz, gözlerimin faltaşı gibi açılmasına sebep olmuştu. Mideme yumruk yemiş gibi hissediyordum. Karşımdaki, zamanında çok canımı sıkmış birisiydi. Aslında, eski aşkımdı diyebilirim. Onu çok sevmiştim, o kadar çok sevmiştim ki, zamanla benden neler götürdüğünü anlayamamıştım. Benimle ismim için birlikteydi, sadece bununla kalsa iyi olabilirdi. Ancak, beni de kendi düştüğü kötülüklere sürüklemeye çalışmıştı. Onun yüzünden aylar boyunca bunalımdan kurtulamamıştım. Liseyi bırakıp, kendimi bulduğum moda dünyasına atılmamın nedenlerinden biriydi. Aslında kötülük etmek isterken iyilik etmişti, fakat ruhumda bıraktığı derin yaralar yok sayılacak gibi değildi. İşte, karşımdaydı şimdi. Neden ? Neden Roma'da değil ki ? Manhattan'a taşındım, hayatım değişti, herşeye rağmen neden onu görüyorum karşımda ? İsyan ediyordum içimden. O ise, karşımda yüzsüz bir şekilde gülüyordu bana. Tamam, bu kadarı fazlaydı. Gözlerimin dolmaya başladığını hissediyordum. En azından dışarıda bir yerlerde ağlamalıydım, kimse görmemeliydi. Bir hışımla çıktım o dumanaltı yerden. Arkama bakmadan ilerliyordum, nereye gittiğimi bilmeden... Yüzüm gözyaşlarıyla ıslanmıştı. Yumruklarımı sıkıyordum. Yürüye yürüye, Manhattan'ın arka sokaklarından birine gelmiştim. Çıkmaz bir sokaktı. Tam geri gitmek isterken, onun o iğneleyici sesini duydum. ''İyi bir mekan buldun güzel prenses.'' Her zaman yaptığı gibi, benimle alay ediyordu. Beni sevdiğini sandığım zamanlarda bile kandırmıştı hep. Ona var gücümle bağırdım. Sesim çatallanıyordu. ''Senden nefret bile edemiyorum ! Sen... Sen, hayatımı mahvetmeye çalışan bir pisliğin tekiydin Fabiano !'' Doğru düzgün cümle bile kuramıyordum. Öyle çok şey vardı ki içimde, saydıramaz olmuştum. O ise, gülüyordu. ''Nefret bile edemiyorsun, çünkü hala seviyorsun.'' Bunu ciddi bir ifadeyle söylemişti. Aynı zamanda fısıldayarak. Yanıma hızla yaklaşıyordu. Koyu kumral rengindeki saçları ay ışığında parlıyordu, siyaha yakın renkteki gözleri ise korkunç bakıyordu. İşte o an, ne yapacağını dehşet içinde anlamıştım. Hiç vakit kaybetmeden sertçe belimi kavradı, gözlerinden ateş fışkırıyordu. Ona şiddet uygulayamazdım, özellikle o şokun etkisiyle. Benden daha güçlüydü. Yanıma Crystal Fatal'ı da almamıştım. En sonunda, istediğini alacaktı. Belki de daha kötüsünü yapacaktı. Hayatımı karartmasına seyirci kalırken, o başlıyordu buna. Belimi sertçe kavrayıp kendine iyice çekti. Aramızda bir mesafe kalmamıştı artık. Bir süre sonra, kendimi kaybetmiştim.


En son Adriana Valentino tarafından C.tesi Tem. 23, 2011 12:48 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Erebus
Tanrı
Tanrı
Erebus


Mesaj Sayısı : 73
Kayıt tarihi : 18/07/11

Hayat Tesadüfleri Sever. Empty
MesajKonu: Geri: Hayat Tesadüfleri Sever.   Hayat Tesadüfleri Sever. Icon_minitimeC.tesi Tem. 23, 2011 12:47 pm

Bir Karanlık Tanrısı'nın bile eğlenmeye ihtiyacı olabilirdi. Gece ve karanlığın olduğu her ortam bana göreydi. Bu sefer insan yoğunluğunun fazla olduğu Manhattan'a yolum düşmüştü. Işıltılı bir geceydi, sokaklar insan doluydu. Gidecek mekan ararken, caddenin karşısındaki bardan bir kızın hışımla çıktığını gördüm. Ona iyice baktım, tabii normal insanların baktığı gibi değil. Gelmişini geçmişini öğreniyordum bir bakışta. O bir melezdi, Afrodit melezi. Fakat beklediğimden de sade görünüyordu. Sarı saçları şehrin ışıklarından bile parlaktı, solgun gibiydi ancak bu halde bile göz kamaştırıyordu. O anda başka bir şey daha fark ettim, arkasından kendi yaşıtı gibi duran genç bir oğlan yürüyordu. İyice incelediğimde, onun bir melez olmadığını anlamıştım. Koyu kumral renginde saçları tam bir serseri gibi dağınıktı, sevimsiz bir ifadesi vardı. Ancak en çok dikkati gözleri çekiyordu, o gözlerde hırsın doruklarında olduğunu gördüm. Bu yeni bir duruma benzemiyordu, çok eskiden gelen şeyler sezmiştim. Sezgilerime güvenerek, onları takip etmeye karar verdim. İçimde iyi hisler uyanmamıştı çünkü. Uzun süre yürümüştüm, Afrodit melezi hızla gidiyordu. Nereye gittiğini kendi bile bilmiyordu. Arkasındaki oğlan ise, aynı anda hem sabırla hem de büyük bir hırsla yürüyordu. Her adımda, hedefine yaklaştığını hissediyordu sanki. Büyük takip, çıkmaz bir sokakta son bulmuştu. Karanlığa bürünüp, onlar tarafından görünmez olduğumda yanlarına iyice yaklaşmıştım. O kadar yaklaşmıştım ki, oğlanın pis düşüncelerini duyabiliyordum. Sabırla dinlemeye başladım. ''İyi bir mekan buldun güzel prenses.'' Bu sözleri melez kıza sarf ederken, yüzünde pis bir gülümseme belirmişti. Arayıp da bulamadığı hazine karşısında olan aç bir korsan gibiydi, karakteri de dış görünüşü de sefildi. ''Senden nefret bile edemiyorum ! Sen... Sen, hayatımı mahvetmeye çalışan bir pisliğin tekiydin Fabiano !'' Kızın sesi çatallanıyordu, nedenini bilemediğim bir şekilde onun boşalan siniri, benim içime doluyor gibiydi. Bir melezin hissetiklerini böylesine güçlü halde duyan bir Tanrı ? Kendime inanamıyordum. Fazla korumacı değildim, umursamaz bir Karanlık Tanrısı'ydım. Korku salmayı severdim genelde. Fakat şimdi; benimle ilgisi alakası olmayan, yanıma bile yanaşamayacak bir Afrodit melezini korumak istiyordum. İçindeki yoğun duygular beni de etkiliyordu. Benim gibi duygusuz bir Tanrı'yı bile. Nasıl bir şeydi burada yaşananlar ? Tam o sırada duyduğum kadarıyla adı Fabiano olan çocuğun kıza fısıldamasıyla kendime geldim. ''Nefret bile edemiyorsun, çünkü hala seviyorsun.'' Hiç vakit kaybetmeden istediğini almak için hırsla kızın yanına gitti. Sertçe belini kavrayıp, kendine çekti. Kız ise tepki vermemişti, olduğu yerde kalakalmıştı. Tamam, bu kadarı fazlaydı. Sonrasında olanları düşündükçe, gözlerimden ateşler fışkırıyordu. Gücümün korkutucu sınırlarına çıkacak kadar sinirlenmiştim. Karanlığın içinden çıkıp, insan formuma büründüm. O serserinin omzuna dokunup, bana bakmasını sağladım. Gözlerimiz buluştuğunda, korkudan titrer olmuştu. Gözlerine fazlasıyla odaklanmama gerek kalmamıştı, çünkü bu fışkıran sinirimle onu saniyeler içerisinde öldürebilirdim. Tabii, öyle de yapmıştım. Yaşadığı şokun etkisiyle yerde baygın yatan Afrodit kızının önünde öldürmüştüm o çocuğu. Karanlık Tanrısı'nın gecenin içinde bir bakışı bile, ölümcüldü. Böyle sinirlendiğim anlarda fazla odaklanmadan, şöyle bir bakıp geçsem bile verdiğim yoğun acıyla kolaylıkla öldürebilirdim. Ve şimdi de öyle olmuştu. Ardından vakit kaybetmeden, yerde yatan melezi kucağıma aldım. Buraya gelmesi bile yasaktı, ancak bir şekilde gelmişti. Çok derdi varmış gibi görünüyordu. Onu bir an önce kampın yakınlarına götürmeli, konuşmalıydım. Normal bir melez olsa anında çağırdığım bir yaratıkla, veya karanlığa hizmet eden bir pegasusla kampa yollardım. Ancak bu melezden aldığım elektrik, başka bir şeydi. Yoğun duyguları vardı ve beni karmaşa içerisine sokmuştu. Yaşanan gerginlikleri o çıkmaz sokakta bırakarak, karanlığın içine karıştık.

-Rp bitmiştir. Devamı ormanda.-
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Hayat Tesadüfleri Sever.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Hayat Tesadüfleri Sever. -2-
» Canavarlar boyaları sever(!)
» yeni bir hayat.
» Yeni bir hayat.
» Hayat Felsefem; Her Yarışı Kazanmak.

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Kamp Dışı :: New York-
Buraya geçin: