Gözleri huzursuzca açıldı derin uykusunda. Etrafına sersemlemiş bir şekilde bakarak yatağından doğruldu ve odasının kapısını açtı. Kapıyı açmasıyla birlikte bilindik gümüş renkli geyik ve ok desenli Artemis kulübesinin içini görmeyi beklerken karşısına çiçeklerle bezenmiş harika kokular yayan bir bahçe çıktı. Bahçenin içine doğru kendinden emin olmayan adımlarla ilerlerken, kalıplı bir adamın küçük bir kızla konuştuğunu gördü. Neler olduğunu anlamak istercesine adama ve kıza bakarken adam yüzünü çevirdi. Adam savaş tanrısı Ares'di. Küçükken onu savaş teknikleri konusunda eğiten tanrıydı. Lucas şaşırmış bir şekilde tanrı Ares'in yüzüne bakarken Ares Lucas'ı görmezden gelerek bahçenin sonuna doğru yürüdü. Yaklaşık iki büyük adımda bahçenin sonuna varan savaş tanrısı sarışın bir çoçuğun yanına geçti. Lucas sarışın çocuğu tanıyormuşcasına gözlerini kısarak baktı. Çocuk sanki karşısında genç bir erkek yokmuşcasına sırıttı ve el salladı. Lucas şaşkın bir şekilde çocuğa bakakaldı. Çocuğun gözlerini görmüştü. Farklı renklerdeki gözlerini... Sarışın çocuğun o olduğunu anladığında arkasını döndü ve kızıl saçlı kızında Lucas'a -çocukluk haline- çekingen bir şekilde el salladığını gördü. Yaklaşık 7 sene önce yaşadıklarını şu an rüyasında görmesi Lucas'ı biraz şaşırtmıştı doğrusu. O anı çok iyi bir şekilde hatırlıyordu. Ares'in gür kahkahası Lucas'ı düşüncelerinden kopararak bulunduğu yere yeniden bağladı. Ares kahkaha'sını kesitikden sonra Lucas'ın küçüklük haline bakarak '' Lucas Matthew Price bu Carmen Gabriel Boudicca '' dedi ve gözden kayboldu. Ares'in ortadan kaybolmasından sonra küçük Lucas'da küçük kıza göz kırparak ortadan kayboldu.
Küçük Lucas’ın kaybolmasıyla manzarada değişti. Artık güzel çiçek kokuları ile bezenmiş bahçede değil. Bir geminin içindeydi. Bir savaş gemisinin… Küçükken olimpos’dan sonra en çok bulunduğu yer burasıydı. Tanrı Ares’in tapınağı… Küçük Lucas sessizce tanrı Ares’in peşinden yürüyor ve aklını kurcalayan bir şey varmış gibi yere bakışlarını dikmiş ve kafasını kaldırmadan yürümeye devam ediyordu. Tanrı Ares’in aniden durması nedeni ile yüzünü bir anda savaş tanrısının sırtına çarptı. Ares hışımla dönerek Lucas’a baktı ve ‘’ Sorunun ne evlat?! Yine hayallere damış gibisin? Kızım seni baya etkilemiş gibi ha? ‘’ dedi son kelimelerinde gülmeye başlayarak. Lucas yüzünün kızarmasını engelleyerek Ares’e baktı ve ‘’ Öyle bir şey yok! B- benim sadece canım sıkıldı o kadar ‘’ dedi elini belindeki savaş tanrısının hediyesi olan kılıca koydu ve Ares’e derin derin baktı. Tanrı Ares bir kahkaha daha attıkdan sonra insanı iliğine kadar korkutan kılıcını çekti ve ‘’ İşte seni bu yüzden seviyorum evlat! Birisi seni sözleri ile sıkıştırınca ilk başta kılıcına davranıyosun! Aferin. ‘’ diyerek kılcını savurdu. Lucas gelen kılıc darbesinden eğilerek kurtulduktan sonra küçük boyuna rağmen bir çok atleti kıskandıracak bir şekilde zıpladı ve kılıcını Ares’in kılıcına vurdu.
Gözleri aniden açıldı ve onu yatağında zıplattı. Bu rüyayı ilk kez görmemişti… Yatağından yavaş yavaş kalktı ve üstüne bir basketbol şortu ile sevdiği t-shirtler’inden birini geçirdiği gibi kulübenin kapısına yöneldi ve dışarı çıktı. Kampın içinde kendini rahatlatmak istercesine yüzüne vuran rahatlatıcı rüzgara karşı koşmaya başladı. Neden bugün bu rüyayı görmüştü? Uzun zamandır geçmişi ile ilgili rüyalar görüyordu ama ilk kez bu rüyaya başka bir kişi dahil oluyordu. İlahi olmayan bir ya da yarı ilahi olan biri… Sessizc koşmaya devam ederken Zihninin içinde bir ses ‘’ Ondan hala hoşlanıyor musun? ‘’ dedi. Bu Moon’un sesiydi. Ardından daha eğlenen bir ses ‘’ Ne aşkmış ya! Küçükken bir kere gördün ve hala unutamadın! Onu unutmak için o kadar çabalamana rağmen! ‘’ dedi kahkaha atarak. Lucas dişlerini sıkarak kesin sesinizi dedi zihninin içinden her ne kadar haklı olsalarda. O kızı unutmak için bir çok melez, bir çok ölümlü, bir çok tanrıça ile beraber olmuşu ama hala aklından çıkmamıştı kız. Düşünceli bir şekilde kano gölündek iskeleye doğru koştu. Ay ışığının suya vurmasıyla ortaya çıkan güzellik göz alıcı olmasını rağmen Lucas’ın dikkatini çekmeyi başaramamıştı. Lucas sessizce iskelenin ucuna oturdu ve bacaklarını sallayarak düşünmeye başladı. Acaba o kız kampa gelmeyi başarabilmişmiydi? Sessiz düşünceler içerisinde kafası karışırken arkasında ayak sesleri duydu. Arkasını döndüğünde karşısındakinin kişinin kızıl saçları beyaz tenine dökülmüş aşırı güzel bir melez olduğunu gördü. Gördükleri karşısında gözleri irileşirken Carmen olduğunu düşündüğü kızında gözleri gözlerine odaklanmış bir şekilde irileşmişti. Kız gözlerinden tanımıştı Lucas’ı. Sessizce fısıldadı ‘’ Lucas… ‘’.
Lucas şaşkınlığını üstünden atamayarak kıza bakmaya devam etti. Carmen çekingen bir şekilde Lucas’a doğru yaklaşırken Lucas’da oturması için yer açtı. Carmen sessizce yerine otururken Lucas’da onu ilk gördüğü zaman ki gibi gülümseyip ‘’ Carmen Gabriel Boudicca. Seni uzun süredir görmüyorum. ‘’ dedi her gün onu görme isteğini hatırlayarak.