Melez olmak zor iş. Beş dakika rahat vermiyorlar. Posi'de tam bizi çağıracak zaman bulmuştu, bıraksaydı da kolumla ilgilenseydim. Tırmanma Duvarında da yenilgiye uğramıştım zaten. Lanet olası lavlar! Empire'e girdiğimizde içimden 'gene mi sen?' dedim. Asansörün yanında ki kapıda gene o kıt zekalı ihtiyar oturuyordu. Onu görmeyeli saçları bembeyaz olmuş. Sanırım buraya çok fazla melez geliyor. Kate adamın önüne geçip "Olimpos'a gideceğiz. 600. kat için anahtarı alayım."dedi. Adam, kaşlarını çatıp arkasına yaslandı. Kollarını göğsünde birleştirdi. "Neden bahsediyorsun kızım? Ah şu gençler ve hayal güçleri..."
Ah şu ihtiyarlar ve bizi kandırmaya çalışmaları... Bu adamın tatlı dilden anlayacağı yoktu. Kate'i yana ittirip adamın önüne geçtim. Elimi sertçe masaya vurup "Şimdi beni dinle ihtiyar keçi."dedim. Adamın yakasını tutup onu sertçe oturduğu yerden kaldırdım. Kaşlarımı çatıp "Oyun oynayacak sabrım ve takatim yok. Ya anahtarı verirsin, yada seni kendinden geçene kadar döverim! Belki o zamanda dövmeye devam ederim. Anladın mı beni!"diyip adamı sandalyesine fırlattım. Adam korkulu gözlerle bana bakıyordu. Elini cebine atıp birşeyler aramaya başladı. Sonunda titreyen elleriyle anahtarı uzattı. Sertçe anahtarı çekip aldım. Kate'e dönüp "Hadi gidelim."dedim.