Olimpos Rpg Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi. |
|
| Kaçış. | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Stephan F. Canner Ares'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 94 Kayıt tarihi : 17/05/11
| Konu: Kaçış. Paz Tem. 10, 2011 11:01 am | |
| Savaş alanlarından ve içerisi bir savaş alanını aratmayan Ares Kulübesi dışında hiçbir yere ait olamamanın acısını yaşayan ben, şu an birine bağlanmanın acısını çekiyordum. Beynim ve kalbim sadece tek bir kelimeyi düşlüyordu. Günlerdir kulaklarımın duyduğu, belki de duymak istediği, tek kelime vardı; Philomela... Her şeyin anlamını yitirip düşüncelerim ve duygularım anlamsız kaldığında; işte o noktada hayatıma Phil giriyordu. Phil, gördüğüm ilk andan beri, hayatımın büyük bir kısmını değiştiren ve değiştirmeye de devam edecek kişi. Phil, Hades'in kızı ve sevgilim; tek aşkım... Günlerdir düşlerimi süsleyip beni rüyalarda tutmaya zorlayan kişi... Kalktığımda ise yaşadığım hüsran, hiç uyanmama isteğimi körüklüyordu. Bu gece yaptığım plan ile kaderlere karşı gelmeyi dahi planlıyordum. Yasaklara, engellere ve bizi ayrı bırakmak için uğraşan bilumum olaylara bugün bir engel çekecektim. Muhtemelen tüm ağabeyleri, hatta tüm kardeşleri, beni öldürmeye çalışacaklardı. Eh, öldürmek konusunda bayağı bir usta olduklarını da bildiğim için planım kusursuz olmalıydı. En ufak bir hatada bile kendi ölümüme yol açardım. Ölümden korkuyor muydum? Kendime bu soruyu sormanın benim için pek iyi bir yanı olmasa da, ölümden korktuğumu gururla itiraf ediyordum kendime. Ölümden kastettiğim ise bedenimin öldürüp, ruhumun yeraltına gitmesi değildi. Eğer planım en ufak bir sekteye uğrarsa, Phil'in kardeşleri inanılamayacak ölçüde güvenlik önlemleri alırlardı. Phil'i bir daha görememek işten bile olmazdı ve bu yüzden bir daha onu asla göremezdim. İşte kastettiğim ölüm... Zor, uzun ve acılı... "Gereğinden fazla tedbir, kusursuz bir plan ve mükemmel bir işleyiş... Neden plan sekteye uğrasın ki?" Kendimi sakinleştirmek için bu aciz sözlerden çok daha fazlası gerekiyordu. Aslında bana sadece tek bir kişi gerekiyordu; Phil... Fakat maalesef, o bana neredeyse yıldızlar kadar uzaktı...
Kulübede çok eski olmasam bile, tuzakların nerelerde olduğunu ezberleyecek kadar kalmıştım. Yavaş ve gürültüsüz adımlarla kulübeden çıktım. Her ne kadar dalgın ve üzgün olup, o an hayatımın büyük bir kısmını adeta tek bir olaya bağlasam da; tüm dikkatimi vermiştim. Hata yapmamalıydım. Tek bir hata bile, sonumu getirirdi. Yanıma, kimseyi yaralamayı bile düşünmememe rağmen, mızraklarımı da almıştım. Son derece sessiz bir şekilde ilerliyordum ve tüm duyularımı sonuna kadar kullanabiliyordum. Hades Kulübesi'ne yaklaşmıştım ve her ne kadar soğukkanlı olmaya dikkat etsem de, dizlerimin titremesine engel olamıyordum. Her adımıma ona biraz daha yaklaşıyordum. Her adımımda beni bekleyen kadere doğru gidiyordum. Planımı bir kez daha kafamda şekillendirdim. Günlerdir buhran halinde olmama rağmen işimi şansa bırakmamak için kulübeyi gözetlemiş ve sonunda da içeriye sızabileceğim bir yer bulmayı başarmıştım. Tam olarak Phil'in odasına girmem gerekiyordu. Tüm kulübedekilerin hafif bir uykuda olduğunu düşünmüştüm planımı hazırlarken. Her zaman olayın en kötü tarafını hesaba katardım. İçeri girip Phil'i uyandırmak ve sonra da onu dışarı çıkarmak için yaklaşık iki dakikam vardı. "Çok az..." diye mırıldandım kendi kendime. Yine de artık geri dönülemeyecek bir noktaya gelmiştim. Ayaklarım bana itaat etmek yerine, kalbimin isteğine göre hareket ediyorlardı. Artık her şeyi göze almış bir biçimde camdan, Phil'in odasına girmek için hazırlanmaya başladım.
Cama yaklaşıp hiç de beni zorlamayan bir biçimde camı açtım. Aslında normalde anca camı kırarak bunu yapabilirdim. Bundan çekineceğim pek söylenemezdi fakat bu kulübe, Phil'in kulübesiydi ve buraya herhangi bir zararın gelmesini istemiyordum. Bu yüzden cebimde kalan son drahmilerle de Hermes çocuklarının birinden bu aleti aldım. Sadece kullanışını biliyordum, çocuk bana ismini bile söylememişti. Phil'in odasına yavaşça girerken hiç ses çıkarmamaya çalıştım. Bunu hem kulübeden kimsenin uyanmaması için, hem de Phil'in korkmaması için yapmıştım. Fakat maalesef pek başarılı olduğum söylenemezdi. İçeri girerken kalp atışlarım o kadar seri ve düzensizdi ki, göğüs kafesimde oluşan ağrı yüzünden hareketsiz kalmam an meselesiydi. Yine de derin bir nefes aldıktan sonra içeri adımımı attım ve büyük bir gümbürtü koptu. Evet, ayağım pencerenin bir kenarına takılmıştı ve bütün vücudum bir saniye içerisinde yeri boylamıştı. Phil'in doğrulduğunu hissettim ve o kadar hızlı bir şekilde ayağa kalkıp onun üzerine atıldım ki, bir an Hermes kadar hızlı olduğumu düşündüm. Koşup Phil'in çığlık atacağını sandığım bir sırada ağzını kapattım. "Sakin ol, sadece benim..." Benim sesimi tanıdığını biliyordum. Çünkü aynı durumda ben olsam, ben de onun sesini anında tanırdım. "Şimdi elimi çekeceğim, lütfen sesini çıkarma. Zaten yeterince ses çıkardım..." Elimi Phil'in ağzından çektiğimde bana sinirli bir bakış fırlattı. Öyle ki, ağabeyleri yerine onun beni Tartarus'un dibine yollayacağını zannettim. Tam sinirli bir biçimde konuşmaya başlayacaktı ki onun sözünü kestim. Bundan hiç hoşlanmasam da, bunu yapmak zorundaydım. "Bak, buraya senin için geldim. Bizi engelleyenleri ve beraber olmamamız gerektiğini düşünenleri haksız çıkarmak için. Önümüzdeki tüm engelleri yıkmak için... Fakat önce acilen buradan çıkmalıyız. Muhtemelen çıkardığım gümbürtü yüzünden birileri uyanmıştır... Çabuk ol lütfen, fazla vaktimiz yok." - Spoiler:
out: Robert, biraz daha yaşamak istiyorum.
| |
| | | Philomela Morgenstern Hades'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 184 Kayıt tarihi : 22/04/11
| Konu: Geri: Kaçış. Salı Tem. 12, 2011 3:30 am | |
|
İkiz kızlarım Emily ve Sofia'yı uyutmuştum. On yaşında olabilirlerdi fakat bütün kulübeyi birbirine katıyorlardı, bizden beterlerdi. Benim yatağımın hemen yanındaki ranzada uyuyorlardı. Sofia, Emily'den çok daha yaramazdı. Şaka yapmaya, hırsızlığa meyilliydi Hermes sayesinde. Emily de cin fikirliydi, kurnazdı ve lider ruhluydu. Birini zapt etmek, ötekini zapt etmekten çok daha zordu. Ama yine de onlar benim biricik kızlarımdı, onları her şeyden çok seviyordum. Alınlarına birer tane öpücük kondurduktan sonra kendi yatağıma doğru ilerlemeye başladım. Bugün gerçekten çok yorulmuştum, iyi bir uykuya ihtiyacım vardı. Öncelikle, gölge yolculuğu yapmıştım ki bu gerçekten efor gerektiren bir işti. Sonra çocukları gezdirmiştim. Yorganımı hafifçe araladıktan sonra yatağımın içine girdim ve tavana bakmaya başladım. Bedenim çok yorgundu, bir an önce uyumak istiyordum. Fakat uyumamı engelleyen biri vardı. Onun mavi gözlerini, gamzelerini hatırladıkça uyuyasam gelmiyordu. Onun o gülümseyişini, duruşunu giyim tarzını, konuşmasını, tavırlarını, davranışlarını... Kısacası her şeyini, ben Stephan'ı seviyordum. Yeşil gözlerimi kapadığımdan kadar, yaşamdan ölüme kadar her zaman sevmeye devam edecektim onu. Ama çocuklarım vardı ve tabi ki sinirli abilerim, başta da korumacı abim Robyn olmak üzere. Yine de kalbime engel olacak değildim, daha önce yapmıştım. Şimdi daha önce duyduklarımdan çok daha büyük, çok daha farklı bir sevgi, bir aşk besliyordum Step'e karşı. O benim için hayattı, dünyanın anlamıydı. Bunu yirmi yedi yaşında anlamış olmak farklı bir histi, yine de geç de olsa bu duyguyu tattığım için mutluydum, Step'le tattığım için ayrı bir huzurluydum. Gözlerimi kapamıştım, içimde bambaşka hareketlenmeler ve zihnimde bambaşka düşüncelerle. Tek istediğim, onunla beraber günler geçirebilmekti, baskı olmadan. Yorganımı üzerime çektim ve uyumaya hazır olduğumu hissettiğimde kendimi bıraktım.
Uyuyordum fakat odadan gelen bir patırtı uyanmama sebep olmuştu. Gözlerimi ovuşturduktan sonra yerimden doğruldum fakat o anda bir el ağzıma yapıştı. Kaçırılıyor muydum, gasp mı ediliyordum, evde hırsız mı vardı bilmiyordum fakat yine de gerçekten korkmuştum. "Sakin ol, sadece benim..." diyince hafiften rahatlamıştım. Bu sesi tanıyordum, o Step'in sesiydi. Yine de gece gece kulübemi basması pek doğru değildi, doğruluktan yana sıra akıllıca değildi. Robyn onu görürse ne olacağını tahmin edemiyordum. O elini ağzımdan çekeceğini söylediğinde yutkundum ve ses çıkarmamak adına kendimi zorladım. Ona sert bir şekilde baktım, çocuklar bunu görürse kötü olabilirdi. Fakat her niçin olursa olsun buraya gelmesine oldukça sevinmiştim. Tam neden geldiğini soracaktım ki lafı ağzına aldı. Sanırım ipler onun elindeydi. "Bak, buraya senin için geldim. Bizi engelleyenleri ve beraber olmamamız gerektiğini düşünenleri haksız çıkarmak için. Önümüzdeki tüm engelleri yıkmak için... Fakat önce acilen buradan çıkmalıyız. Muhtemelen çıkardığım gümbürtü yüzünden birileri uyanmıştır... Çabuk ol lütfen, fazla vaktimiz yok." diyince ne yapacağımı bilemedim. İkizlerime baktım. Onları burada bırakmak ne kadar doğru olacaktı? Birkaç günlüğüne de olsa anneleri bir erkekle kaçacaktı sonuçta. Gerçi kaç gün olduğunu da bilmiyordu, belki de hepti. Kalbi Step'le gitmesini söylerken aklı burada kalmasının daha iyi olduğunu düşünüyordu. Çabuk karar vermesi gerektiğini de biliyordu. Yoksa her an abilerimden biri burayı basabilirdi. Yatağımdan kalktım ve Step'in o etkileyici mavi gözlerinin içine bakmaya başladım. O gözlerin içine bakınca, kararımı verdiğimi fark ettim. Çocuklarıma birkaç günlüğüne Stell, Aly ve Sel'in bakacağından emindim. Gülümsedim Step'e. "Haydi gidelim." dedim uykusuzcasına. Sanki haftalardır bunu bekliyorcasına. Hazır gibiydim aslında fakat üzerime bir hırka alsam fena olmayacaktı. Hızlı bir şekilde dolabımdan çıkardığım hırkayı aldıktan sonra Step'in yumuşacık elinden tuttum ve ona gülümsedim. Step'in muhtemelen içeri girdiği camdan beraber dışarı çıktık. Ve koşmaya başladık. Sanırım o an en mutlu anımdı. Bütün bu yaşadıklarıma, her şeyime, günlerimi gün etmeme değmişti. Şu an sevdiğimin, yanında olmak istediğimin yanındaydım. Sanırım hayatımda ilk defa yapmak istediğim şeyden bu kadar emindim, kendime ve Step'e güveniyordum ve emin adımlarla koşuyordum geleceğimize.
| |
| | | | Kaçış. | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|