Myra Küçük Tanrıça
Mesaj Sayısı : 235 Kayıt tarihi : 26/03/11
| Konu: Eve Kaçış. C.tesi Nis. 16, 2011 10:31 am | |
| O gün sabah kulübemde gözlerimi açtığımda etrafa şaşkın şaşkın bakındım ve gözlerimi ovuşturdum. Bugün büyük gündü. Bu kampı gerçekten pek sevmemiştim, geldiğimden beri aileme özlem duyuyordum. Kulübe liderimiz Katherine her zamanki gibi herkesi uyandırıyordu, kulübede bana en yakın kişi de o olduğundan kulağına fısıldadım. "Ben New York'a gitmek istiyorum. Beni idare etsen?" diye sordum tek kaşımı kaldırarak ve kızıl saçlarımı geriye atarak. Sarı saçlarıyla oynayan Katherine dudağını ısırdı, onun katı ama disiplinli bir lider olduğunu herkes bilirdi, bu yüzden ondan korkmamak elimde değildi. Kathe bir süre düşündükten sonra deniz mavisi renkteki gözlerini üzerime dikerek benim gözlerime baktı. Yüz ifadesinden kararsızlığı anlaşılıyordu, bir süre köpek bakışı yaptım ona, ardından Kathe gülümsedi. "Başını belaya sokmadan geri gel ama." dedi göz kırparak. Ben de ona sarıldım, uzun boyu altında biraz ezilsem de yine de ona minnet borçluydum. Çantama Fishion'u tıktım, pegasus ahırlarına doğru ilerlemeye başladım. İri mavi gözleriyle beni ileride bekleyen Desperia'nın yanına giderek sırtına atladım ve beni New York'a götürmesini rica ettim. Bugün gerçekten eğlenecek gibiydim. Desperia'nın sırtında bile korkmadan uçabiliyordum, galiba ilk defa bu kadar uzun mesafe kat edecektik beraber ama beklediğimden daha kısa süre sonra New York'a varmıştık. Manhattan sokakları, hepsi capcanlıydı. Mükemmel bir ambiyans ortama hakimdi, Desperia bir çatının üzerine indiğinde ben de gülümsüyordum. Ona burada beklemesini söyledim ve çatıdan aşağıya indim, sokağa adımımı attığım an gülümsedim. Ailemin oturduğu apartmanı arıyordu gözlerim, geleli iki hafta olmasına rağmen etraf beni büyülemişti, daha önce hiç böyle bir güzellik görmemiştim. New York sürekli kendini yenileyen bir şehirdi. O sırada da gözüme McDonalds takılmıştı, şans bu ya. O sırada da epey acıkmıştım, karnımı ovuşturdum ve cebimdeki normal paralara göz gezdirdim. Bunların şimdilik bana yeteceği kanısına vardım ve kızıl saçlarımı geriye atarak McDonalds'tan içeri girdim. Kuyruğa baktım, sanırım değişmeyen tek şey buranın uzunluğuydu. Derin bir iç çekişten sonra kuyrukta beklemeye başladım, tam o sırada cebimde bir şeyler titremeye başladı. Titreyen şeyi korkuyla elime aldığımla atmam bir oldu. Kathe'nin dediklerini hatırladım. Cep telefonunu asla açık bırakma, canavarları çeker o şeytan. Siyah kaplı telefonumun içinden pillerin düşüşüyle dışarıdan gelen canavar seslerini duymam da bir olunca çığlığı basmamam imkansızdı. Çantamdaki Fishion'u çıkardım ama benim gibi çaylak bir melezin ne kadar dayanabileceğinden ben bile emin değildim. Fishion'la beraber karşıdan gelen telekinelerin üzerine doğru ilerlemeye başladım, tek başımaydım ve çömezin tekiydim. Telekineyle de, daha önce karşılaştığım için biliyordum bunlar gerçekten zor varlıklardı. Saçlarımı topladıktan sonra gözlerimi telekineye diktim, koşmaya başladım ve telekine beni savurdu. Yere düştüm, kanayan elime baktım ve yerden zorla kalktıktan sonra da telekineye doğru ilerledim, fakat arkadan bir tanesinin daha gelmekte olduğunu görmemiştim. Fark ettiğimdeyse artık çok geçti, dibi boylamam gerekti. "Baba seni seviyorum!" dedim gözlerimi kapayarak. Kendimi sıktım, tam o sırada bir şeyin beni aldığını hissedince gözlerimi refleks olarak açtım. Desperia ışıl ışıl mavi gözlerini kırpıştırdıktan sonra kişnedi, ben de ona sarıldıım. O pegasus benim hayatımı kurtarmıştı. Ona minettardım, kampa varınca ilk işim ağzını şekerlerle doldurmak olacaktı. Bir süre sonra ağacı gördüm ve orada indik. Ama etrafta bekleşen iki kız vardı, güzellerdi muhtemelen Afrodit kızlarıydılar. Desperia'nın üzerinden indiğimde hepsi birden sordular. "Sen Judytte misin?" Başımla onaylayınca daha bir kıkırdaştılar. "Athena seni çağırıyor. Muhtemelen bir haftan heba olacak güzelim." dedikten sonra ilerlemeye başladılar. Boynum büküktü, müdüriyete doğru ilerlemeye başladım.
| |
|