Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Aşk ve Sihir / Renklerin Büyüsü

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Claire Angel Deeply
Afrodit'in Çocuğu/Kulübe Lideri/Büyü Teknikleri Eğitmeni
Afrodit'in Çocuğu/Kulübe Lideri/Büyü Teknikleri Eğitmeni
Claire Angel Deeply


Mesaj Sayısı : 3332
Kayıt tarihi : 31/10/10

Aşk ve Sihir / Renklerin Büyüsü  Empty
MesajKonu: Aşk ve Sihir / Renklerin Büyüsü    Aşk ve Sihir / Renklerin Büyüsü  Icon_minitimeC.tesi Tem. 02, 2011 10:16 am

Alarmı çalmaya başlamıştı. Öyle güzel bir rüya görüyordu ki alarmın sesini duymamaya çalıştı. Fakat başarılı olamadı. Alarmın sesinden dolayı uyandı. Üstünde hayata karşı rüyasından kopup gerçek hayata dönmesinden dolayı bir kırgınlık vardı. Rüyasında Pers’le evlenmiş çocukları olmuştu. Acaba bu günleri ilerde görebilecek miydi? Bu düşüncelerine kapının çalmasıyla vedalaştı. “Gel” deyince odasının kapısı çalındı. İçeri kardeşleri girdi. “Hadi ama sen hala yataktasın. Seni bekleyen oyuna biz mi gideceğiz?” dediler. Kardeşleri doğru söylüyorlardı. Onu bekleyen bir oyun vardı. Hemen hazırlanmak için yatağından kalktı. Kardeşlerine sarıldı. Ona çok destek veriyorlardı. Onlar olmasaydı çoktan elenmiş olurdu. Banyoya elini yüzünü yıkmaya gitti. Geri döndüğünde dolabını açtı. Siyah bir eşofman takımını giydi. Bu sefer oyuna eşofmanla gitmeye karar vermişti. Çünkü her oyunda üstünü başını kirletmeyi beceriyordu. Bari eşofmanı harap olsaydı. Yeni aldığı kıyafetleri değil. Boy aynasından kendine baktı. Saçını düzleştirerek açık bıraktı. Fakat yanına bir toka aldı. Orada bağlaması gerekebilirdi. Şimdi sıra makyajındaydı. Siyah göz kalemini gözünün hem altına hem üstüne sürdü. Farını çekti. Fondötenini sürdükten sonra da dudağına kırmızı rujunu da sürmeyi unutmadı. İki gün içinde plajda yandığı için yanaklarına allık sürmeye gerek duymadı. Doğal haliyle sürmüş gibi gözüküyordu. Bu da onu hem güzel gösteriyor hem de mutlu ediyordu. Dolabını yeniden açtı ve büyük bir çanta seçti. Çantasına her zaman ki kişisel eşyalarını yani makyaj malzemelerini, kremlerini koydu. En sevdiği parfümden üstüne sıkıp daha doğrusu boşaltıp onu da çantasına attı. Boy aynasına tekrar baktı. Eşofman giymesine rağmen güzel gözüküyordu. Son rötuşlarını tamamlarken kardeşleri de ona bakıyordu. Tamamen hazırlanınca kardeşlerinden biri “Hadi kahvaltıya.” Dedi. Başta itiraz etmek istedi. Çünkü geç kalmak istemiyordu. Fakat kardeşlerine de ne derse desin karşı gelemeyeceğini biliyordu. Yine de şansını denedi fakat başarılı olamadı. Sinirli bir bakışla kardeşi “Kahvaltısız şuradan şuraya yollamam. Merak etme daha vaktin var.” Dedi. Böylece hep birlikte mutfağa gittiler. Alex her zaman ki gibi yeteneğini konuşturmayı başarmıştı. Kahvaltıya bakar bakmaz gözü doydu. İştahla masaya oturdu ve yemeye başladı. Alex çatlaktı falan ama iş yemeğe gelince ondan iyi aşçı bulunmazdı. Bu yüzden kulübece çok şanslıydılar. Kahvaltısını yapıp, çayını bitirince masadan kalktı. Tıka basa doymuştu. “Ellerine sağlık kuzu.” Dedi ve saatine baktı. Artık çıkması gerekiyordu. Çantasını koluna takıp kardeşlerine veda etti ve kulübeden çıktı. Kamp meydanına yürümeye başladı. Yolda gördüğü melezlere selam veriyordu. Onlarda ona başarılar diliyorlardı. Kısa bir süre yürüdükten sonra oraya, kamp meydanına vardı. Gelmiş olan Marcus ve Drake’e selam verdi, ayaküstü sohbet etti. Oyun hakkında tartıştılar. Onlarda bu oyunu çok merak ediyorlardı. Kimsenin oyun hakkında hiçbir fikri yoktu. Herkes kamp meydanına teşrif edince Kheiron’da belirdi ve konuşmamaya başladı: “Oyununuz Renklerin Büyüsünü hazırlayanlar İris ve Hekate. Şimdi sizi bir odaya ışınlayacaklar. Hepinize başarılar.” Renklerin büyüsü... Şimdi oyunu daha da çok merak etmeye başlamıştı. Oyun hakkında fikirler üretmeye başlamıştı bile. Dördüncü oyun olmasına rağmen hala heyecanı ilk günkü gibiydi. Kheioron sözünü bitirir bitirmez oyunun sahipleri İris’le Hekate belirdi. Tek tek herkesi yanlarına çağırıp ışınlamaya başladılar. Birkaç kişiden sonra onu da çağırdılar. Yanlarına gidince Hekate “Sihrin büyüsünü bul!” diyerek elini şaklattı. Elini şaklatmasıyla onu da ışınladılar.

Işınlanmanın etkisinden dolayı başı dönmeye başlamıştı. Gözlerini açınca kendisini bir odada buldu. Bu oda ikinci oyunda ki odanın aynısıydı. Kapısız bir oda. Pencerenin dışı çimentoyla kaplandığı için hiçbir şey göremediği bir oda. Tek farkı o iğrenç kokulu içecek yok olmuştu. Buna sevinmişti. Çünkü o garip içecekten nefret ediyordu. Odaya bir şey sıkmışlar gibi çok güzel kokuyordu. Odanın kokusunu değiştirmelerine sevindi. Yoksa öyle hiç çekilmezdi. Yatağa oturdu. Hala rahatsız mı diye merak ediyordu. Oturunca anladı ki hala çok rahatsız bir yataktı. Komedinin hala çekmecesi kayıptı. Çekmeceyi kimin niye aldığını çok merak etse de buna aldırış etmedi. İkinci oyunda odanın yarısı boş iken şimdi o boş olan odanın yarısını bir tezgâh ile doldurmuşlardı. Tezgâhı incelemeye koyuldu. Tezgâhta 7 tane deney tüpü vardı. Birbirine bağlı yedi deney tüpü… Fakat bir şey dikkatini çekti. Deney tüpleri birbirlerine bağlı olmasına rağmen odayla hiçbir bağlantıları yoktu. Bu ilgisini çekmesine neden olmuştu. Aklını bunlar yerine deney tüplerine verdi. “Neden 7 tane?” diye düşündü. Deney tüpleriyle sihrin rengini bulması gerekiyordu. Hemen işe koyulmaya karar verdi. Çantasından sabah yanına aldığı tokasını çıkardı. Sarı saçlarını tepeden dağınık bir şekilde topladı. Nasıl göründüğüne bakmak için aynasını çıkardı. Saçını özensiz toplamasına rağmen güzel olmuştu. Masmavi gözleri ortaya çıkmıştı. Kollarını sıvadı. Sonra düşündü. “Sihrin rengi ne olabilirdi? Pembe?” demesiyle 1.deney tüpü pembe rengiyle doldu. Buna şaşırdı. Odayla hiçbir bağlantısı olmayan tüp nasıl pembe rengiyle dolmuştu? Düşünmeye devam etmesi gerektiğini biliyordu. Nasılsa bu sorulara cevap veremeyecekti. O yüzden bu tuhaflıkları bırakıp işine tekrar odaklandı. Pembe annesinin, kendisinin rengiydi. Bu yüzden ilk olarak pembe rengini aklına getirmişti. Fakat biraz daha düşündükten sonra “Cık pembe olamaz. Pembe şekerliğin tatlılığın rengi. Sihrin değil.” Dedi. Sonra başka bir renk düşünmeye başladı. Oda da bir tur attı. “Ne olabilir bu renk ne? Sarı? Mor? Cık hiçbiri değil.” Sarı… Sarı güneşin rengiydi. Işıltının rengi. Fakat sihrin rengi başka olmalıydı. Bambaşka. O renk söyledikçe tüpler onun dudaklarından süzülen şarkı gibi renlerle doluyordu. “ Yeşil? Mavi? Of ne olabilir ne?” Mavi’yle yeşilin de olamayacağına karar verdi. Peki, ne olabilirdi? Yatağa uzandı ve birazda orada düşünmeye başladı. “Acaba renklerin karışımı olabilir mi ki? Mesela beyazla siyahın karışı mı? Umutsuzlukla barışın karışımı olabilir mi ki? Hayatı anlatan 2 rengin karışı mı?” Düşündükçe beyni yorulmaya başlıyordu. “ Hayır, sihrin rengi doğal olmalı. Hayatı tamamen anlatmalı. Bu karışım olamaz. Siyah rengi olamaz.“ Tüpte siyahla beyazın karışımı bir renk oluşmuştu. Renge baktı. Hem o kadar karamsar hem de o kadar sevecen duruyordu. Böyle bir renk gerçekten de olamazdı. Sihrin rengi farklı olmalıydı. O rengi bulduğunda aklına başka bir seçenek gelmemeliydi. “ Tamam, işte buldum bu!” Demeliydi. Peki, böyle bir renk var mıydı? Sihrin rengi olabilir miydi? Ya yoksa. Ya boşuna böyle bir renk arıyorsa? Olamaz mıydı? Bunu demesiyle birlikte en son kalan tüpte saydam bir renk belirdi. “Yok, bu da değil. Sihrin mutlaka bir rengi olmalı. Ona özgü bir renk. Hem her şeyin rengi vardır. Mesela ateşin kırmızı ya da gökyüzün mavi… Bunlar gibi sihrin de mutlaka bir rengi olmalı.“ dedi. Bütün tüpler dolmuş fakat o daha sihrin renginin bulamamıştı. Yatağa tekrar uzandı. Ne kadar rahatsız da olsa buna katlanmak zorundaydı. Düşünmekten zihni iyicene yorulmuştu. Beynini dinlendirmesi gerekiyordu. Düşünmeye biraz ara vererek gözlerini yumdu. Uyumuyordu. Sadece dinleniyordu. Hayatını düşünüyordu. O kadar yoğundu ki bunları düşünecek fırsat bile bulamamıştı. Artık hayatından çok sıkılmıştı. Şu Tanrılar Oyunu bitince bir tatile çıkmaya karar verdi. Roma’da ki Lara’yla birlikte kurduğu evine gidip uzun bir süre orada kalacaktı…

Gözlerini birden açtı. Hala aynı odadaydı. Sanırım uyuya kalmıştı. O kadarda söz vermişti kendine uyumayacağım diye. Fakat uyumuştu. Acaba ne kadar süre uyumuştu? Tezgâha baktı. Hala sihrin rengini bulması gerekiyordu. Zihni bir kuş kadar hafiflemişti. Uyku ona iyi gelmişti. Bu yatakta nasıl uyuyabildiğine de şaşıyordu. Şimdi tekrar düşünmeye başlamalıydı. Sihrin rengi? Uyuduğunda hep kırmızı rengini görmüştü. Acaba sihrin rengi kırmızı olabilir miydi? Neden olamayacaktı ki? Aşkın, tutkunun rengi olamaz mıydı sihrin rengi? Sihir sonuçta tutkudan aşktan ibaret değil miydi? Herkes sihir yaparken o tutkuyu yaşamıyor muydu? O aşkla yanıp tutuşmuyor muydu? Aşk olmalıydı sihrin rengi aşk! Bunları düşünürken sonuncu tüpün içindeki saydam renk kıpkırmızıya dönüştü. Renge baktı. Aşkın rengine! Çok güzel gözüküyordu. Hazın rengiydi. Bu hayatta mutlaka olan tek şey aşktı, tutkuydu, hazdı. Herkes mutlaka aşkı, tutkuyu tadacaktı. Tatmayan kimse yoktu. Bulmuştu Sihrin rengini bulmuştu. Sihrin rengi de herkeste mutlaka olması gereken bir şey olmalıydı. Yani kırmızı olmalıydı. Aşk varken herkeste mutlulukta oluyordu. Aşk mutluluğu da simgeliyordu. Sihir yapan kişide de hem tutku hem mutluluk olurdu. Sihir ne kadar iyi de olsa kötüde olsa. Bu yüzden kırmızı olmalıydı sihrin rengi. Sihrin rengini bulmasıyla yüzündeki gülümsemesine engel olamadı. Bulmanın sevinciyle kahkaha atmaya başladı. Tıpkı delirmiş gibiydi. Bu oyunlar onu delirtmeyi başarmıştı. Fakat pes etmeyecekti. Devam edecekti. Şimdi sihrin rengini bulmanın sevinciyle İris ve Hekate’nin gelmesini bekliyordu. Kısa bir süre geçmeden odanın içinde belirdiler. “Aferin. Sihrin rengini seçtin. Oyun bitti.” Dediler. Bu oyunu da burada sonlandırdı. İris elini şaklattı ve kendini tekrar kamp meydanında buldu. Başı tekrar dönmeye başlamıştı. Şimdi yapmak istediği tek şey sıcak yatağına girip Pers’in hediye ettiği ayıcığına sarılıp uyumaktı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Aşk ve Sihir / Renklerin Büyüsü
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Bölüm 1: Renklerin Büyüsü
» Zafer Yarası / Renklerin Büyüsü
» Renk Havuzu / Renklerin Büyüsü
» Hafızamın yardımı / Renklerin Büyüsü
» Âfitâbın Görkemi / Renklerin Büyüsü

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Etkinlikler :: Tanrıların Oyunu :: Etap # 2-
Buraya geçin: