Mirabella LaPiere Demeter'in Çocuğu/Doğa Bilimleri Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 863 Kayıt tarihi : 01/11/10
| Konu: Âfitâbın Görkemi / Renklerin Büyüsü C.tesi Mayıs 21, 2011 11:31 pm | |
| Sümbül ve krizantem kokuları her yanı kaplamıştı. Esen hafif meltem baharın müjdeleyici haberini etrafa, çiçeklerin yaydığı kokularla iletiyordu. Genç kız aynanın karşısına geçmiş, saçına taktığı renk cümbüşü çiçeklerle yeni güne merhaba demek üzere hazırlanıyordu. Gökkuşağının renklerini barındıran çiçekler büyüleyici bir izlenim bırakıyordu. Diğer bir açıdan ise tam bir Demeter kızı olduğunu belli ediyordu. Geride bıraktıklarını düşündükçe bedenini kaplayan hırs, benliğinde ki tutkuyla birleşiyordu. En iyisi olacaktı, belki de son günlerde düşündüğü tek konu buydu. İkinci finale gelmişken geri dönemezdi, dönememeliydi. Kendisine yapabileceği bileceği belki de en büyük ahmaklık olurdu, ona güvenen kardeşleri ve annesini yüz üstü bırakmış olacaktı. Geriye sekiz kişi kalmışlardı, her gireceği sınavda elenmenin eşiğinde olduğunu bilincindeydi. Heyhat, kendisine olan güveni her zaman ki gibi tamdı. Yalnız gireceği sınavın Tanrıça Hekate ve İris tarafından hazırlanacağını biliyordu. Zaten her zaman böyle olmamış mıydı? Diğer sınavları da onu karşılayan bir sürpriz gibi beklemişti. Tek emin olduğu gireceği sınavında zorluklarla süslenmiş bir armağan olacağıydı, ne olduğunu sadece kutuyu açtığında öğreneceğiydi. Sevdiği söylemezdi aslında, çünkü her zaman karşısına çıkanın onu zorlayıcı olacağını biliyordu. Her ne kadar ikinci görevinde gözlerini güzel bir diyarda açmışsa da karşılaştığı ütopya tam tersini anlatmıştı. Sadece bir perde arkasına saklanan bir yanıltma olduğunu görmüştü. Bu kez yanıltmalara aldanmayacaktı, değişen odaya buz mavisi gözleriyle süzmeye başlamıştı. Artık kulübesinde olmadığından emindi, çevreyi kaplayan yeşil bitkiler yerine sadece beyazlığa bürünmüş bir alandaydı. Bulunduğu holün oldukça sade olduğu söylene bilinirdi, tıpkı cennetten ayrılmış bir köşeydi. Büyük camlardan yansıyan güneş ışığı tüm koridoru aydınlatacak kadar güçlü bir yansıma sergiliyor, cam gibi parıldayan yerler göz yanıltabilecek bir edayla parıldıyordu. Sade olmasına rağmen bir bekleme salonu gibi küçüktü, koridorun karşısında yer alan ahşap kapı belki de beyazlığın arasında tek ilgi geçici husustu. Gösterişli olduğu kadar ilginç bir görünüm sergilediği büyük bir gerçekti Maria için. Kenarları safirlerle bezeli ahşap kapının, altından bir yumurtayı anımsatan tokmağının dönmesiyle ilahi güçte bir ışık huzmesi odayı kaplamıştı. Yere kadar uzanan krem rengi elbisesi, kestane rengi gözlerini ön planı çıkarıyordu. Beline kadar uzanan kızıl saçları oldukça etkileyici bir görünüm sergiliyordu Tanrıça’da. Birkaç saniyenin ardından camlardan yansıyan âfitâbışığı renk cümbüşüne dönüşerek göz alıcı görünümle Tanrıça İris belirmişti. Oldukça zarif ve büyüleyici bir görünümü vardı. Kimi zamanlar gökyüzünü süsleyen renk cümbüşünün beden bulmuş haliydi adeta. Kehribar sarısı gözleriyle etrafında ki melezlere bakınmaya başlamıştı. Zamanın geldiği kanısına vararak karşısında duran sekiz meleze içeri geçmelerini söylemesiyle onu karşılayacak sürprize bir adım daha yaklaşmıştı Maria.
İçeri girdiğinde buz mavisi gözleriyle etrafı incelemeye başlamıştı, oldukça geniş bir görünümü vardı. Etrafı kapsayan saf beyazlık hükmünü sürdürüyordu. Odanın dizaynı onu okul günlerine götürmüştü. İkişerli olarak dizilmiş toplam dört tezgah ve tezgahın üzerinde duran boş yedi deney tüpü vardı. Meraklı bakışlarla ne yapacağını anlamaya çalışıyordu. Lakin Tanrıça’ların sözleriyle bu merakı sona ermişti; “sizden sihrin rengini elde etmenizi istiyoruz.” Karşısında duran boş tüplere baktığında nasıl yapacağını düşünmeye başlamıştı. Başlangıç olarak ona kolay geliyordu, fakat uygulamaya gelince… Genç melez kendisini çıkmaz bir yolda hissetmişti, hayatı boyunca başaramadığı tek şey belki de deneylerdi. Okul zamanında bile nefretle anımsadığı ders, yeniden bir sınav olarak karşısında duruyordu. Dudağını bükmüş, buz mavisi gözleriyle önünde duran deney tüpüne bakıyordu. Boş bir şeyden nasıl bir karışım oluştura bilirdi ki? Onun için saçmalık gelse de kimi zamanlar aslında imkansız olarak başardığı görevler aklına geliyordu. Eskiden varlığını bile bir efsane olarak tanıdığı ütopyadaydı. Başarmak zorunda olduğunu biliyordu, heyhat düşüncelerini rahatsız eden anılar hilafını anlatıyordu.
“Sence bu mu?” Küçük kız ışıldayan mavi gözlerle karşısında duran profesörüne bakmıştı. Büyük bir hevesle evet diyerek fısıldamıştı. Ona göre en büyüleyici renk gökkuşağının kendisiydi. Evrenin içindeki her tonu barındıran gökyüzünü boydan boya kapsayan bir uzantıydı. Belki o olmazsa renklerde olmazdı, içinde bulunduğu dünya sadece siyah beyaz bir yaşantı haline gelirdi. Çimenlerin yeşilliği, bahr ve gökyüzünün maviliği, güneşin ihtişamla parıldayan sarı tonu, bir sevgilinin tutkusu kırmızı… Heyhat renklerin yokluluğu düşüncelerinde ki büyüleyici dünyayı da beraberinde götürecekti. Ona göre yaşamın rengiydi, hayatın yansıttığı tüm güzellikleri yeni günle içinde barındırıyordu. Heyhat ihtiyar kadın aynı görüşte değildi. Kafasını olumsuz yönde iki yana sallamıştı, zümrüt yeşili gözlerini küçük çocuğa dikmiş sert bakışlarıyla kendisine yönelen buz mavisi gözleri süzüyordu. Yılların eskittiği simasının getirdiği kırışıklar kaşlarını çatmasıyla bir kat daha artmıştı. Korkunç bir görünüm sergilediği küçük kızın açısından büyük bir gerçekti. Yutkunarak elinde tuttuğu resme mavi gözleriyle bakmıştı. Etrafı kapsayan güneş, büyüleyici ışıklarını ihtişamla çevreye yansıtmıştı. Yeni tomurcuklanan çiçekler açmaya yüz tutmuş,âsumanı kapsayan renk kuşağı etkileyici bir izlenim uyandırıyordu. Lakin artık çizdiği resmin onun için bir önemi yoktu, başını iki eli arasına almış ahşap pencerenin dışarısında kalan dünyaya bakıyordu. Diğer açıdan da profesörünün benimsediği büyüleyici rengi düşünüyordu.
Küçük bir kızken Madam Oldwin’in dersi aklına gelmişti. İhtiyar cadının sözlerine aldandığına inanamıyordu, çevresinde ki etkileyici dünya yok olmuştu onun için. Saçından düşen turuncu çiçeğe bakınca bir kez daha yanıldığını benimsemişti. Bu onun sınavıydı, bu sefer içinden geldiği gibi davranacaktı. Önündeki tezgahta duran yedi deney tüpüne alıcı gözüyle baktı. İçleri bomboştu; her iki Tanrıça’da ondan sihrin rengini elde etmesini istemişti. Ona göre herkese göre sihrin rengi farklıydı, kişinin en benimsediği ve etkilendiği tondu. Belki de kendisini bulduğu… Büyük camdan yansıyan ışık huzmesinin deney tüpüne vuran yansıması, gökkuşağının renklerini oluşturuyordu. Beyaz tezgah yansımanın verdiği etki ile çeşitli renklere bürünmüş saflığını kaybetmişti. Fakat ortaya çıkaran görünümün acîb bir izlenim bıraktığı büyük bir gerçekti. Adeta sihrin renkleri yansıma olarak tezgahının üzerini süslüyordu. Saçından düşen turuncu renkli çiçeğe bir kez daha bakınca ahmer renkli dudaklarında çarpık bir gülümseme oluşmuştu. Bitkilerin yapraklarında çeşitli renklerin gizlendiğini biliyordu; çimenin yeşilliği, kirazın kırmızılığı, orkidenin maviliği… Saçına taktığı çiçek tacını alarak tezgahın üzerine bıraktı. Gökkuşağını sembolize eden çiçekleri alarak âfitâb sayesinde deney tüplerinden yansıyan ışığa yerleştirdi. Uyum sağladığı büyük bir gerçekti, tek yapması gereken tüplerin içine yedi rengi buluşturmaktı. Tacını oluşturan bitkileri eline aldığında hâlâ yaşadıklarını hissetmişti genç melez, onun için çok geç değildi henüz. Özlerini sıvı haline getirerek her birini tüpün içine koymaya başlamıştı. Her ne kadar başta tüpün içerisinde sadece bir yansıma gibi görünmüş olsalar da eklenen tomurcuklarla birlikte tezgahın üzerinde ki yansımayı oluşturmuşlardı. Yedi farklı tüp çiçeklerin özleri sayesinde yedi farklı renge bürünmüştü. Etkileyici göründüğü gerçekti, ona göre büyünün rengi başından beri kişinin benimsediğiydi. Herkes için farklı olan renk kimiler için tümüydü. Aynı şekilde Maria içinde. O, tüm renklerin büyüleyici bir güzelliği olduğu kanısındaydı. Oluşturduğu renklere buz mavisi gözleriyle bakarken yanına gelen Tanrıçalarla birlikte düşünden çıkması bir olmuştu.
| |
|