Kulübeme kabul edildikten ve Kherion ile yaşadığımız olaydan sonra artık bu kampa alışmıştım. Hayatımın burada geçeceğinin bilincinde olarak (tabi istersem kamptan kaçıp ölme seçeneğim de vardı...) hareketlerime ve konuşmalarıma dikkat ediyordum. Kardeşlerim artık beni aralarına kabullenmişlerdi. Bende buraya alıştığım için sorun yoktu. Kherion'un bizi yakalamasının ardından arenaya gidip Zack ile isteksice birkaç hamle çalıştık. Zack her hamlede beni yere serdiği için genelde isteksiz olan kişilik bendim. Zack kılıcımın kabzasına vurarak kılıcın elimden fırlamasanı sağlarken "Bileklerini fazla büküyorsun." dedi. Homurdanarak elimi biraz daha düz tutmaya ve bileklerimi kontrol etmeye çalıştım. Ancak birkaç dakika sonra Zack'in kılıcını elinden düşürebildim. Ki bu da onun esnemesi sebebiyetiyle oldu. Kaşlarımı havaya kaldırarak "Saat daha gecenin ikisi!" dedim. "Biliyorum." dedi Zack. "Fakat gerçekten çok uykum geldi. Üç günden beri uyumuyorum" diye de ekledi. Böylece Nyks kulübesine doğru yürümeye başladık. Odama girerek yatağıma yatınca buraya geldiğimden beri yaşadıklarımı düşünmeye başladım. Hem heyecanlanmış hem de korkmuştum ve artık bu duygulara alışmam gerektiğini öğrenmiştim. Her melez bir gün bunu yaşayacak veya ölecekti sonuçta. Bu düşünceler ile yatağımda kıvrıldım ve uyumaya çalıştım. En sonunda uyuyamayacağımı anlayınca yataktan çıktım ve elime kalın bir kitap alarak yatağımın yanındaki küçük pufa oturdum. Bu kitap beni bir süre oyalardı. Zaten okumaya çalışmak bile yeterince zor gelmişti. Burayı sevmiştim. Benim gibi olan pek çok kişi ile yaşıyordum artık. Onlar da ikide bir okul değiştirmiş, hatta belki de benim gibi deli damgası yemiş kişilerdi. Ama burayı ve burada yaşayan insanları sevmiştim. Babamla olan kavgamızdan ve Washington'daki çoğu kişinin bana acıyarak bakmasından artık bıkmıştım. Fakat burada hiç kimse bana bu şekilde bakmıyordu. Bir kaç dakika sonra kitap yüzümün üzerine düştü ve sırtım duvara yaslandı. Uyuyakalmıştım...