Sizce de Long Island kıyısı rahatlatıcı değil mi?İster bir şeyler düşünmek için ister denizin serinliğine kendinizi bırakmak için.Fakat ister inanın ister inanmayın ben oraya deniz kıyısında piknik yapmak için gitmiştim.Aldrick ile gidecektik ilk başta fakat sonradan Marc'ın düğün ile ilgili sorunları çıkmıştı.Aldrick de ona gitmişti.Ben de planımdan caymamış tek başıma gitmiştim.
Sarı renkli piknik örtümü kumun üstüne örttükten sonra çantadan şemsiyeyi çıkarıp kuma sapladım.Henüz saat sekizdi,erkendi.Güneş görünüyorsa mutlaka kendimi korumam gerekiyordu.Beyaz tenliydim çünkü.Ve güneş kremi sürmeyi de asla alışkanlık haline getirmemiştim.Vogue marka güneş gözlüğümü taktıktan sonra örtünün üstüne oturdum.Sepeti kucağıma koydum ve içinden bir bardak çıkardım.Hani 'Ne istiyorsanız söyleyin' bardaklarından.Sepeti yana koydum ve bardağa "Kırmızı sert şarap" dedim.Bardak istediğim gibi kırmızı bir şarapla doldu.O sırada arkamdan gelen bir ses duydum."İstediğin şarap sana biraz sert kaçabilir canım." Arkama hışımla döndüğümde bana bakan şu tatsız tanrı Dionysos'u gördüm.Neden başkası değil de o diye düşünürsem pek hatalı sayılmazdım değil mi?Elinde her zamanki gibi şarap vardı.Yazık adama demek isterdim ama değil,kesinlikle yazık değil.Cezasını haketmiş.Ama neden Melez Kampı'nda ceza görmek zorundaydı? "Aslında bu sevdiğim bir şaraptır." dedim."Öyle olsun küçük hanım" dedi ve ardından kayboldu."Bir daha görüşmemek üzere diye mırıldandım." Gerçekten de onu bir kez görmeye bile katlanamamıştım zaten...