Sabah bir tekme ile uyanmıştım. Bunu yapabilecek cesarette bulunabilecek tek bir kişi vardı. O da ikizim(çift yumurta ikizim), Christina idi ”Christina bak ne diyeceğim odamdan defol git.” dedim. O sırada yorganı kafama geçirmekle uğraşıyordum. ”İstediğimden yapmıyorum babam çağırıyor.” dedi. Ve yorganı çekti kafamdan. Ah! Bence kesinlikle bunu yapmayı istiyordun ikiz.” dedim. ”Evet! Kesinlikle bunu yapmaya bayılıyorum. Çabuk mutfağa gel.” dedi ve odadan çıktı hemen. Bende yataktan çıkıp, yatağı düzelttim ve giyindikten sonra merdivenden inmeye başladım. Son merdivenlere gelmiştim ki kayıyordum az kalsın. Ama son anda bir şey oldu daha önce de olduğu gibi kafamın içinde bir sürü resim belirdi. Ben ne yaptığımı anlayamadan bazı hareketlerle taklalar atıyordum. Babama bunu söylemiştim ama bana bir türlü inanmıyordu. Başkasına zaten anlatamıyordum. Bu konuyu tek paylaşabildiğim kişi Christina idi, o da benim gibi şeyler yapabiliyordu ama çok farklıydı güçlerimiz. Bu nasıl oluyordu anlayamıyorduk. Kendiliğinden beliriyordu. Mutfağa vardığımda babamı gördüm ve ”Günaydın baba.” dedim. O sıra kahvesini içiyordu. Kahve derken şu lezzetli espressolardan bahsetmiyorum.Babam onlardan içmeyi pek sevmezdi nedense.Oysa ben onun kokusunu duyduğum anda kendimi kaybediyordum ”Sana da günaydın.” dedi. ”Yarın yeni okulunuza başlıyorsunuz. Nasıl heyecanlımısınız.” dedi. komikti 3.’den sonra heyecanı bırakmıştım zaten. ”Bu okuldan da atılmak için 2 ay süremiz var bence.” dedim. Christin’de bana katılmış gibiydi gülüyordu. ”Bu seferkinden atılmamaya bakın.” dedi. sanki isteyerek atılıyorduk. Her seferinde birer sorunlar oluyor. Yangın, saldırı vb. her türlü şey başımıza geliyordu. Sonra da sanki biri o olaylarda hafızamızı sildiğini düşünüyordum çünkü hiçbir şey hatırlayamıyorduk ikimiz de. Ama gene de okuldan atılmayı beceriyorduk. Bu seferkinden atılmamız daha yakın olacakmış gibi hissediyordum nedense. Babam hazırlanıp, işe gitti. Christina ise yine temizliğine başlamıştı. Her gün temizlik yapıyordu zaten. 2 hafta da bir temizlikçi de geliyordu. Koskoca villayı tek başına silmeye çalışıyordu. Ama kendi bileceği işti sonuçta. Ben de odama çıktım, mp3’ün kulaklığını taktım ve koltuğuma uzandım. Bu koltuk evdeki en sevdiğim koltuktu.Kumaşı ipekti.O kadar rahattı ki anlatamam.Aslında anlatabilirim ; ben bu koltuktayken Chris bile beni rahatsız edemez. Yarım saat geçtikten sonra canım sıkılmıştı. Dışarı çıkacaktım. Bahçede dolaşabilirdim ama tek başıma sıkıcı oldu christina da gelirse daha eğlenceli olurdu. Onu bulduğumda hala temizlik yapacağım diye uğraşıyordu. ”Dışarı çıkmak istermisin?” diye sordum. Arkasından geldiğimden biraz korkmuş gibi görünüyordu ama hemen geçmişti korkusu. ”Tabi nereye?” diye o da bana sordu. ”Bahçeye ne dersin biraz nefes alırız.” dedim. ”Tamam.” dedi. Ve bahçeye çıktık birlikte.
Bahçe sakindi rahatlık veriyordu insana villanın arkasında büyük bir bahçe olması daha iyi oluyordu. Bir tek kuş cıvıltıları vardı. Yani manzaranın dışında.Bahçemiz oldukça genişti ve her çeşit çiçek vardı.Gülden tut açelyaya kadar.Bu yüzden de mis gibi kokardı. Ama hepsi bir telefon melodisiyle bozulabiliyordu. Bu arayan arkadaşımdı. Telefona cevap vermek istemedim ve kapattım telefonu. Babamız almıştı telefonları ama fazla kullanmamızı istemiyordu. Neden olduğunu anlayabilmiş değildim. Ama bunu 5 dakika sonra anlayacaktım çünkü 5 dakika geçtikten sonra karşımda bir boğa insan karışımı bir şey duruyordu, önümde. Hemen resimler gelmişti. Minatordu bu. Eski yunan mitolojisinde geçiyordu bu nasıl gerçek olabilirdi ki. ”Christina bunun ne olduğunu biliyormusun.” dedim. ”Evet! Ama bu gerçek olamaz.” diyordu. ”Gerimde dur. Bu canavar hakkında bilgileri biliyorum nasıl yok edebileceğimi de biliyorum ama şu an hiçbir şey yapamam tek çaremiz kaçmak.” dedim. Ve eve doğru koşmaya başladık. Arkamızdan geliyordu. Zar zor eve varabilmiştik. Kapıyı kilitlemiştik ama çaresi yoktu hala kapıyı kırmaya çalışıyordu. Daha önce hiç yapmadığımız bir şey yaptık ve bodruma indik. Garip ama çocukken buradan korkardık. Şimdi korkmamız gereken tek şey o canavardı. Bir odaya girdik ve şaşakalmış durumdaydık burası kılıç kalkan zırh doluydu. Hiç konuşacak halimiz yoktu direk bir kılıç ile kalkan aldım. Christina ise yay ve ok almıştı kapıya vardık ve kapıyı açtım. Bunları nasıl kullanacağımı bilmiyordum ama o güç şu an çok işime yarardı. Kılıca odaklandım ve istediğim oldu tüm kılıç bilgilerini biliyordum. Saldırmaya başladım. Önce sinir olması için boynuzlarına saldırdım ve onları kestim. Sonra bana öyle bir vurdu ki geriye uçtum. Tek çare Christina idi. Karnına okları atıyordu. Bunu kullanmasını nereden öğrenmişti böyle. Sonunda canavar ölmüştü ve buharlaşmaya başlamıştı. Bunlar neydi böyle ve neden böyle buharlaşıyordu. O sıra da babam eve geldi çantasını unutmuş olmalıydı gene. ”Yine minatormu neden tartarusta kalmıyor ki hemen geri geliyor. Yeter artık sizi tehlikede bırakamam ve her şeyi unutturamam yine melez kampına gidiyorsunuz.” dedi. ”Melez kampı da ne? Okul ne olacak?” diye sordum. Okul çokta umurumdaymış gibi. ”Tüm sorularınız cevaplanacak, orada. Şimdi soru sormadan eşyalarınızı toplayın ve bende sizi kampa götürecek birine ulaşayım.” dedi. Christina ile birbirimize oldukça şaşırmış bir şekilde baktık.Ardından da merdivenlerden yukarı doğru koştuk.Tek bir kelime bile söyleyemiyorduk...