Olimpos Rpg Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi. |
|
| Güzel Bir Gün | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Tristan Micah Addison Hermes'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 565 Kayıt tarihi : 14/03/11
| Konu: Güzel Bir Gün Salı Haz. 14, 2011 9:39 am | |
| Heyecandan resmen ayakta durmakta zorlanıyordu. En son kalbinin ne zaman böyle yerinden çıkacakmış gibi attığı hatırlamıyordu bile. Yapacağı şey belki büyük bir delilikti ama o anda mantıklı bir şekilde düşünebildiği de zaten söylenemezdi. Hayatında tek ve çok önemli bir gerçek vardı, bu gerçekten başka hiçbir şey de önemli değildi onun için. Derin bir nefes aldı ve kumların üzerine oturdu. Belki kumlar onun stresini de alırdı. Hoş, birkaç minik kaya tanesinin etki edebileceğinden çok daha fazla stres barındırıyordu içinde ama yine de az da olsa rahatlamayı umuyordu. Elleri böyle titrerken kendine güven duygusunu zerre kadar hissetmiyordu. Bir an önce silkinip toparlanması ve kendine gelmesi gerekiyordu çünkü bıraktığı notu almışsa Selene az sonra burada olacaktı. Notlar... Onların ilişkisinde çok önemli bir yere sahiplerdi. Belki de aralarındaki bağı bu kadar kuvvetlendiren, o minicik kağıtlardı. Zaman zaman tatsız buluşmalarda, zaman zaman sürpriz kutlamalarda kullanmıştı o kağıtları Tristan. Şimdiye kadar da Selene hiçbirini yanıtsız bırakmamıştı. O nedenle biliyordu, şimdi de gelecekti. Tristan'ın onu plajda beklediğini öğrenince gelmemesi için hiçbir neden yoktu. Belki, Tristan'ın onu çağırma nedenini bilse gelmezdi ama sonuç olarak Selene'nin o nedeni öğrenebilmiş olmak gibi bir şansı yoktu. Kimse bilmiyordu, her zaman içine kapanık biri olmuş olan Tristan, kimseye bu konuda en ufak bir şey bile söylememişti. Bu yapacağının tam bir çılgınlık olduğunu düşünerek gülümsedi. En son ne zaman böyle bir cesaret örneği sergilediği hakkında hiçbir fikri yoktu. Karşısında ritmik bir şekilde kıyya vuran dalgaları seyre daldı bir süre. Gözlerini masmavi sularda bir süre dolaştırdı, sonra da ufuk çizgisine baktı. Gezmeyi, yeni yerler görüp keşfetmeyi çok seviyordu ve o ufuk çizgisi içinde her zaman özlem duygusunu uyandırıyordu. Artık eskisi kadar güçlü değildi bu duygu, çünkü Selene yanındaydı. O varken Tristan'ın başka yerlere ve kişilere duyduğu özlem maksimum düzeyde azalıyordu. Başını yukarı doğru kaldırıp gözlerindeki yanma hissine rağmen güneşe baktı. O böyle dünyayı aydınlatırken her şey gözüne çok daha gerçekmiş gibi geliyordu. Tabii Selene'nin onu sevmesi hala bir rüya gibiydi ama içten içe duygularının karşılıklı olduğunu da biliyordu. Tabii, Selene'nin henüz 16 yaşında, yani kendisinden üç yaş küçük olduğunu da biliyordu fakat onun için bunun hiçbir önemi yoktu. Bazen Selene'nin yüzlerce yıldır bu dünyada olduğunu düşünüyordu çünkü o kesinlikle çok bilgili ve olgundu. Tristan kendini onun yanında hep olduğundan daha küçükmüş gibi hissediyordu. Yine de bugün çok büyük bir şey yapacaktı. Elbette bunu başarması için heyecandan düşüp bayılmaması gerekiyordu, bir de nefes almayı unutmamalıydı. Hepsi kulağa basit ve komik gelen şeylerdi belki ama o anları yaşarken Tristan'a hiç de öyle gelmiyorlardı. Arkasından gelen ayak sesleri duyduğunda kendine hakim olamayarak irkildi. Az sonra Selene'nin sesini duyacağını biliyordu ve bu içinde sevincin yanı sıra fazlaca büyük bir heyecan uyandırıyordu. Derin bir nefes aldı, sahilin bu sakinliğinde bu kadar stresle yüklenmiş olan tek kişi olduğu su götürmez bir gerçekti. Cesaretini toplayınca, yavaşça arkasını döndü ve göz göze geldiği meleğe içtenlikle gülümsedi. Selene'yi her gördüğünde yaşadığı o şoku atlattıktan sonra kendini konuşabilmek için hazır hissetti ve "Hoş geldin." dedi. Aslında söylediği sözcükten rahatlıkla 'sana deliler gibi aşığım' sözleri de çıkarılabilirdi çünkü sesi oldukça hûlyalıydı. Kendi şaşkınlığına gülümsedi Tristan, sonra da Selene'ye yanına oturmasını işaret etti. Konuşmaya nereden, nasıl başlayacağı konusunda hiçbir fikri yoktu. Ne zamandan beri bu kadar kararsız biri olduğunu da bilmiyrdu. Biraz sakinleşmek için yapacağı şeyi bir süre ertelemeye karar verdi. Belki de en iyisi biraz anın tadını çıkarmaktı. Güneşli bir günde sevdiği kızla deniz kıyısında oturuyorlardı, kendini bu kadar kasması sadece bu anı zedeliyordu. Düşüncelerinin onu biraz rahatlatmış olduğunu hissetti. Selene'ye içtenlikle "Yine her zamanki gibi çok güzel görünüyorsun." dedi.
| |
| | | Selene Darcy Harris Hades'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 808 Kayıt tarihi : 28/09/10
| Konu: Geri: Güzel Bir Gün Salı Haz. 14, 2011 10:25 am | |
| Notlar, notlar ve notlar… Ah şu notlar! Hayatımın tamamını kapladılar neredeyse. Renk renk sevimli minik kağıtlar… Elbette ağabeyim Robyn’in bunları görmemesi benim için büyük bir şanstı. Eh tabi bu konuda Stell’in ve diğer kız kardeşlerimin katkısı vardı. Hepsi beni korumaya çalışmıştı. Sonunda ne mi oldu? Eh hala ilişkimiz devam ediyor. Birde Robyn’in onaylaması var. Son günlerde yanımdayken Tris hakkında konuşabiliyorum. Pek fazlada kızdığı yok. Acaba Robyn evrim falan mı geçiriyordu? Bunu düşünürken bile gülmeye başlıyordum. Bir şeyler olduğu kesindi ama her neyse, yakında kokusu çıkardı nasılsa. Tabi bugünde biraz değişikti. Kulübede bulduğum sevimli bir notla güne gülümsedim. O kadar aksiliğe karşı bu bile iyiydi galiba. Elbette not Tris’tendi. Başka kim olabilirdi ki? Bir tek o bana böyle minik sürprizler hazırlayabiliyordu. Başkası olsa herhalde parçalardım! Her neyse… Notu bulur bulmaz kendime çekidüzen vermem gerektiğini düşündüm. Aynanın karşısına geçtim ve kendime baktım. Doğallık? Her zaman ki halimdi. Halimden memnundum. Sarı saçlarım, mavi gözlerim ile fazla değişmiştim bugünlerde. Eskisine oranla daha mı fazla gülüyordum acaba? Kesinlikle öyleydi. Eski Selene’den eser yoktu. Annemin yanında New York’tayken ağabeyim Robyn’i özlediğim günleri hatırlıyorum. Ayırmışlardı bizi. Canavarları fazla çekmemek için. Her gün fotoğrafına bakıp ağlıyordum. Hangi çocuk buna dayanabilirdi ki? Peki ya babamı bilmezken… Onu asla tanımamıştım. Annem sorularımdan hep kaçmıştı. 14 yaşıma ne zaman geldim, Robyn’i o zaman gördüm. O kadar değişmişti ki… Tabi aramızdaki 3-4 yaş farkını saymazsak ikimizde değişmiştik. Onun fazlasıyla boyu atmıştı. Onun dediğine göre bende fazlasıyla güzelleşmiştim. Hatta bir keresinde bu kıza dikkat etmemiz gerek dediğini anlıyorum. Annem bile gülmeye başlamıştı. Ah canım ağabeyim… O hep farklı olmuştu. Bir kere bile sözüne çıkmamıştım. Ta ki kampa gelene kadar… Burada yaşadığım o çamurlu anıların içinden o kurtarmıştı beni. Yine o yanımdaydı. Şimdi düşündükçe bile gözlerim doluyor. İyi ki var olduğunu düşünüyorum. Birde Trist meselesi vardı elbette… Ona başlarda karşı çıkmıştı. Ancak şimdi? Trist’i içten içe sevdiğini düşünüyorum. Hiç değilse ben üzülmeyeyim diye bulaşmıyor. Tabi şunu da unutmamak gerek. Son zamanlarda gülmemin tek nedeni o… Trist… Canımdan çok sevdiğim adam. Aramızdaki yaş farkını bile umursamıyorum. Tamam, kendisi ağabeyim yaşında ama bu o kadarda abartılacak bir şey değil ki. Neyse kimse sorunda yapmıyordu zaten. Son olarak Alyssa’ya nasıl göründüğümü sorarak kulübeden çıktım. Fazla abartılı olmadığımı söylemişti. Bu dışarı çıkmam için yeterde artardı. Neden mutlu olduğumu bilmiyordum ama kendimi fazlasıyla neşeli hissediyordum. Cidden, galiba Trist yüzünden Afrodit kızlarına benzemeye başlıyordum! Ah bu tam bir kâbus olurdu. Babam beni evlatlıktan reddederdi herhalde. Neyse ki notta yazılan yere gelmiştim. Plaj… Trist her zaman gibiydi. Biraz sessiz fakat gözleri ışıl ışıl… Bir şey mi saklıyordu acaba? ‘‘Hoş geldin.’’ Gülümsedim ve yanına oturmamı işaret etti. Kafamı sakince sallayıp oturdum. Fazla beklemeden konuşmaya başladı. ‘‘Yine her zamanki gibi çok güzel görünüyorsun.’’ Başımı arkaya attım ve şaşkınlıkla ona baktım. ‘‘Trist… Teşekkür ederim. Ancak ağzındaki baklayı çıkarsan diyorum. Zaten sıcak. Her an ölebilirim.’’ Sözlerimin doğruluğunu tartmak ister gibi yüzüme baktı ardından gözlerini denize çevirerek düşünmeye başladı. Bu kadar düşünecek ne vardı ki? Artık cidden merak etmeye başlıyordum. | |
| | | Tristan Micah Addison Hermes'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 565 Kayıt tarihi : 14/03/11
| Konu: Geri: Güzel Bir Gün Salı Haz. 14, 2011 1:39 pm | |
| Selene'yi ilk görmenin şokunu yeni yeni atlattığı sırada onun ‘‘Trist… Teşekkür ederim. Ancak ağzındaki baklayı çıkarsan diyorum. Zaten sıcak. Her an ölebilirim.’’ sözleri üzerine başını çevirip bir süre Selene'ye bakmıştı. Sonra, daha önce de yaptığı gibi denize dönmüştü. Dalgalar... Nedense Tristan'ın içinde bulunduğu durumda hiç de yardımcı olmuyorlardı. Ne olurdu sanki ona biraz destek olsalar? İyiden iyiye kafayı üşüttüğünü hissediyordu. Cesaretini toplarsa az sonra yapacağı şey de zaten bunun en büyük kanıtı olabilecek nitelikteydi. Aslında şu anda en çok, kumların üzerinden kalkmayı ve dönüp arkasına bakmadan koşup gitmek, kulübesine dönmek istiyordu. Elbette yanındaki Selene'nin varlığı buna engel oluyordu. Hava gerçekten çok sıcaktı ve suskunlukla geçirdiği her saniye yanındaki meleği daha fazla sıkıyordu. Ne diyecekse bir an önce demesi gerektiğinin fazlasıyla farkındaydı. Sorun, ne kadar istese de bunun için cesaretini bir türlü toplayamıyor olmasıydı. Derin bir nefes aldı, bunun onu rahatlatacağını umuyordu. Elbette içine dolan hava akımının onun üzerinde hiçbir rahatlatıcı etkisi olmadı. İçinden sürekli sakin olması gerektiğini tekrar edip duruyordu. Ne olabilirdi ki? Dünyanın sonu olmayacaktı. Yani, Tristan'ın dünyası Selene'ydi ve bu da durumu biraz karışık bir hale getiriyordu ama... Yine de sözlerinin ciddi olarak hiçbir şeyin sonu olmayacağını içten içe biliyordu. Saçma düşünceleri kafasından atması gerektiğinde karar kıldı. Oturduğu yerde Selene'ye doğru dönüp duruşunu dikleştirdi ve onun ellerini tuttu. Merakla diyeceklerini bekleyen Selene'ye ‘‘Seni çok seviyorum.’’ diye fısıldadı. Elbette bu sıcakta plajda buluşmalarının sebebi, Tristan'ın bunu söylemesi değildi. Sadece... Nereden, nasıl başlayacağını bilmiyordu ve son olarak, her şeyi akışına bırakmaya karar vermişti. Karşısındaki güzellik gibi doğal olacak, sözleri on saat aklında evirip çevirmeden söyleyecekti. Kendini anca bu şekilde net olarak anlatabilirdi. Selene'nin konuşmaya başlayacağını fark edince tek elini kaldırarak ona durmasını işaret etti. Zaten yeterince heyecanlıydı, bir de onun sesini duyarak tamamen düşüncelerinden sıyrılması olmazdı. Gözlerini sımsıkı yumarak sırıttı ve ‘‘Pekala, seni bu sıcakta daha fazla sıkmaya hakkım yok sanırım. Başlıyorum.’’ dedi. Selene merakla ona bakarken bunu daha fazla erteleyemeyeceğini kesin olarak anladı. Zaten, bunu yapmasına gerek de yoktu çünkü karşısındaki kız onun için doğru insandı ve bundan emindi. Selene'yi çok seviyordu ve gerisi önemli değildi. Bu kadar çekinmesi de lüzumsuzdu. Suratına Selene ile ilgili düşüncelerini yansıtan bir gülümseme yerleştirdikten sonra ‘‘Biliyorum, belki çok uzun süredir birlikte değiliz ama ben biliyorum ki sen benim için doğru kişisin. Yani nasıl olduğunu bilmiyorum ama biliyorum işte, öylesin.’’ dedi. Kısa bir duraksamanın ardından ‘‘Tamam, berbat gittiğimin farkındayım ama şimdi toparlayacağım. Selene, sen benim için o parlak ve güzellikler saçan akşam güneşi gibisin. Her zaman da öyle olacaksın. Sana aşığım ve... Ve...’’ diyerek tekrar takılana kadar sözlerini devam ettirdi. Selene'nin ellerini bırakarak cebindeki minik kutuyu çıkardı. Kapağını açtıktan sonra onu sevdiği kıza doğru tuttu ve Selene'nin şaşkın bakışlarına karşılık vererek ‘‘Hayatımın her gününü, her anını seninle geçirmek istiyorum. Benimle evlenir misin?’’ diye sordu. Anın büyüsünü bozmak istemediği için sözlerini devam ettirip bu teklifi yapmadan önce Selene'nin ağabeyinden izin aldığını söylememişti fakat Robert Harris ile geçirdiği o sorgu merasimini hala aklından çıkaramadığı da bir gerçekti. İlk şoku atlattıktan sonra Selene'nin ne cevap vereceğini düşünmeye başladı, hala yaptığının tam bir çılgınlık olduğunu düşünüyor, bir yandan da rahatladığını hissediyordu.
- Spoiler:
Evet. Cidden bunun için ağabeyinden izin aldım!
| |
| | | Selene Darcy Harris Hades'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 808 Kayıt tarihi : 28/09/10
| Konu: Geri: Güzel Bir Gün Çarş. Haz. 15, 2011 8:24 am | |
| Sonunda konuşmaya karar vermiş gibiydi. Döndü ve ellerimi tuttu. Ellerimin, avucunda kaybolduğunu görünce gülümsedim. ‘‘Seni çok seviyorum.’’ Gözlerimi ellerimden yukarı doğru kaydırdım ve ona baktım. Çok fazla şirindi. Sıcacık ellerini bile hissetmiyordum. O kadar şirin bakışları vardı ki adeta beni başka bir aleme götürmüştü. Derin bir nefes alıp gülümsedim. ‘‘Biliyorum, belki çok uzun süredir birlikte değiliz ama ben biliyorum ki sen benim için doğru kişisin. Yani nasıl olduğunu bilmiyorum ama biliyorum işte, öylesin. Tamam, berbat gittiğimin farkındayım ama şimdi toparlayacağım. Selene, sen benim için o parlak ve güzellikler saçan akşam güneşi gibisin. Her zaman da öyle olacaksın. Sana aşığım ve... Ve...’’ Neler diyordu? Doğru kişi falan… Ah hayır! Tahmin ettiğim şeyin olması için fazla erken değil miydi? Tamam, normalde erken olabilirdi ancak bu farklıydı. Kısa süredir birlikte olmamıza rağmen içimde oluşan güven duygusu ve aşk bunu değiştiriyordu. Ne söyleyeceğini hala merakla bekliyordum. Kalbim daha hızlı atıyordu. Ah galiba dayanamayacaktım! Sonunda ellerimi bıraktı ve cebinden küçük bir kutu çıkardı. Kutu mu? Doğruca bana uzattı ve gözlerime baktı. Ağzından çıkan sözcükler kulaklarımdan yankılanıyordu. Kendimi masal diyarında hissediyordum. Prensine kavuşan prenses gibiydim sanki. Kalbim daha da hızlı atmaya başlamıştı. Kendime gelemiyordum bu türlü. ‘‘Hayatımın her gününü, her anını seninle geçirmek istiyorum. Benimle evlenir misin?’’ Sonunda sormuştu o soru… daha 16 yaşında olmama rağmen sormuştu. Ani bir refleksle ayağa kalktım. Şok olmuş gibiydi. Beni yanlış anladığını hissediyordum. Yavaşça ayağa kalktım ve öylece bana baktı. Ben ise ne diyeceğimi bilemiyordum bile. Gülümseyerek konuşmaya başladım. ‘‘Tristan… Ben inanamıyorum. Bu çok güzel… Gerçekten çok teşekkür ederim.’’ Reddedeceğimi düşünmüş gibi gözlerimi benden ayırıp denize dikti. İşte bombayı şimdi patlatacaktım. Kutudaki yüzüğü yavaşça aldım ve ellerime baktım. Tek taş yüzüğü parmağıma taktım ve parmağımın ölçüsünde olduğunu gördüm. Tristan fark etmemişti bile. ‘‘Evet.’’ Kafası aniden bana döndü ve inanmayan gözlerle bana baktı. Ben ise elimi ona doğru uzattım ve bağırdım. ‘‘Evet, teklifini kabul ediyorum. Evet, evet! 100 kere evet, 10000 kere evet! Hayatımın her gününü, her saatini ve her saniyesini seninle geçirmek istiyorum!’’ Daha ağzını açamadan ona sarıldım. Bugün neden böyle olduğumu anlamıştım. Daha da mutlu olacağım günlerin başlangıcıydı. | |
| | | | Güzel Bir Gün | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|