Buraya ilk geldiğimde ilk dikkatimi çeken yataklar olmuştu son derece lüks ve teknoloji harikası yataklar. Burası bir cennet olmalıydı. Kendime boş bir yatak seçip dinlenmeye çalışacaktım. Birden kulübeye biri girdi. Bana uzun uzun bakıp sanki hatırlamaya çalışıyormuş gibiydi. En sonunda konuştu.
"Merhaba, ben Eduard. Bu kulübenin lideriyim." dedi.
"B-bende Daniel. Daniel Freddie Douglas." dedim ve derin bir nefes aldım onun gözlerinin içine bakıp konuşmak neredeyse imkansız ve ben çoğu imkansız icatları yapabilirim ama bunu neredeyse başaramıyordum.
"İlk günün olmalı, heyecanlı mısın?" dedi.
"Evet ya-yani galiba." dedim.
"Kheiron, sana kampı gezdirdi mi?" dedi.
"Evet." dedim.
"O zaman, kulübede biraz gezelim." dedi.
Şaşırmıştım."Şey,kulübenin her yerini buradan da rahatlıkla görüyorum." dedim.
Eduard gülmeye başladı. "Eminim yeraltı tünelimizi görmemişsindir." dedi.
"Ha-hayır. Yeraltı tüneli mi o da ne?" dedim.
"Beni takip et ve bastığın yerlere dikkat et." dedi ve kulübeden aşağıya doğru gittik. Bir mağara gibiydi burası.
Şankınlığımı fazla gizleyemedim. "Burası mükemmel son derece büyük."dedim.
"Evet, Daedalus'un labirentinden bile büyük bu Hephaistos çocuklarının yani bizlerin mimarisidir."dedi.
"Bunun üzerinde ne zamandır çalışıyorsunuz?"dedim.
"Bilmiyorum, burada zamanla pek alakamız olmaz. Ama her neyse, burada herkesin emeği var ve seninde olacak. Yarın sen inip kazacaksın tabii istersen."dedi.
"Evet bu güzel olur."dedim.
Eduard saatini kontrol etti."Şu işe bak, saat ne kadar çabuk ilerlemiş, yatma saati. Yukarı çıksak iyi olur yarın denetleme var hazırlıklı olmalıyız."dedi Eduard.
"Tamam."dedim ve Eduard ile birlikte yukarı çıktık.
Yatağımı bulup uzandım. Bence Eduard hem iyi bir dost hem de iyi bir abi olacak.