Melez olduğumu öğrenip kampa geldikten kısa süre sonra sahiplenilmiştim. Bu benim açımdan iyi bir şeydi. Babamın Hypnos olduğunu öğrendiğimde normalde şoka girmem gerekirdi, fakat ben nedense buna hiç şaşırmamıştım. Günümün yarısını uyuyarak geçirirdim. Bu benim "ölümlü" arkadaşlarım için çok fazlaydı belki, fakat buradaki bazı Hypnos çocukları için çok az bir süreydi. Kulübeye girdiğimde dikkatimi çeken hiçbir şey olmadı çünkü neredeyse bayılıyordum. Şömineden yayılan sıcaklık insana bir rahatlık veriyordu. Kulübeye girdiğimde bayılacak gibi olmamın nedeni de sanırım uyumak istememdi. Etrafıma baktığımda herkes uyuyordu. Kulübenin içerisi sıcaktı. Herkes uyuduğundan ve konuşacak veya tanışacak kimse de olmadığından ben de yatmak için hazırlanmaya başladım. "Herkesin uyuduğu bir kulübe nasıl temizlenir acaba?" Gidip içeride birkaç tane çocuğu yavaşça sarstım fakat hiçbir hareket yoktu. Aslında hiçbir "hayat belirtisi" yoktu demem daha mantıklı olur. Üstümü değiştirip odama çekildiğimde ise odada yatak dışında neredeyse hiçbir şeyin olmadığını gördüm. "Eh, daha ne olsun?" diye mırıldandım. "Bir Hypnos çocuğunun hayatındaki üç önemli şey nedir? Uyumak, uyumak ve uyumak." Tamam, bu kadarı da fazlaydı. Kendi kendime saçma sapan espriler yapıyordum ve artık yatma zamanımın geldiğini düşündüm. Heyecandan uyuyamayacağımı düşünüyordum fakat yastıklar o kadar yumuşak, oda o kadar huzur verici, yatak o kadar rahattı ki kafamı yastığa koyduğum anda uyumuştum. Kulübeye geldiğim için kesinlikle mutluydum. Hey, haydi ama! Bu dünyada uyumaktan daha da huzur verici ne olabilir ki?