Yaptığımız kesinlikle delilikti. Gecenin bir vakti cephaneliğe, silah araklamaya gidiyorduk. Üstelik diğerleri sürekli ses çıkarıp duruyordu. Diğerleri dediğim Tin, Han ve Rea'ydı. Bu yaptığımız belki de en büyük deliliklerden biriydi. Gerçi melezlerle ilgili her şey delilikti.
En sonunda cephaneliğe geldiğmizde etrafa büyülenmiş gibi bakıyordum. Cephaneliğin her köşesinden enfes silahlar vardı. Şu anda kendimi hazine arayan korsanlar gibi hissediyordum. Doğru olan hemen buradan defolup sevgili(!) kulübeme dönmekti ama kendimi silahlara fazla kaptırmıştım. Hephaistos melezleri her biri çok çekici olan kılıç, kalkan vb. savaş malzemeleri üretmişti. Bize de bunları yürütmek düşüyordu. Cephanelik bir sürü silah doluydu. Kimse buradan bir şey çalındığının farkına varmazdı. Tabii dikkat çekecek bir miktarda çalmamışsak.
Daha demin çok çekici savaş malzemeleri olduğunu düşünmüştüm burada değil mi? Oysa hiç biri şu anda elimde tuttuğum tırpan kadar çekici değildi. Kendimi tutamadan "Hey, şuna bakın!" diye bağırdım. Niye bağırıyordum ki?
Diğerleri benim bu bağırışıma döndüler. Hepsi tırpana bakıyordu. "Çok güzelmiş." dedi Rea. Evet, bence de çok güzledi. Ama neden içiden bir ses Hemen bırak onu ve kulübene dön diyordu?
O sese kulak asmayarak "Ben bunu alıyorum." dedim. Bu arada Chris elinde bir kılıçla bize dönüp "Bende bunu." dedi. Elinde kabzası altından olan bir kılıç tutuyordu. Hanna ve Rea bir şey almayacaklarını belirtiler. "O zaman gidiyoruz!" dedi Hanna kararlı bir şekilde. Açıkası bu konuda ona katılıyordum. Ağır adımlarla yürüyerek ağır adımlarla cephaneliğin kapısını açtık ve dışarıya çıktık. Tırpanı cekedimin içine saklamaya çalışıyordum. Zira birisi bizi burada yakalarsa hiç de iyi olmazdı. Fakat böyle bir şey olmadı. Hepimiz sağ salim bir şekilde kulübelerimize ulaştık.