Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Gündoğumu'na Bir Şeyler Oluyor

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Theodor Aquila
Apollon'un Çocuğu
Apollon'un Çocuğu
Theodor Aquila


Mesaj Sayısı : 710
Kayıt tarihi : 30/10/10

Gündoğumu'na Bir Şeyler Oluyor Empty
MesajKonu: Gündoğumu'na Bir Şeyler Oluyor   Gündoğumu'na Bir Şeyler Oluyor Icon_minitimePaz Nis. 17, 2011 8:42 am

Rutin geçen bir günü renklendirmek için ne yapılır? Benim aklıma gidip birkaç çaylak melezi kılıç düellosunda yenmekten başka bir şey gelmedi. Bu yüzden bileklik şeklindeki kılıcımı taktım ve düello alanına gittim. Ilk başta cüretkar bir Athena çocuğunu darma duman ettim. Sonra bir Hephaistos kızıyla düelloya başladım. Tam yenmek üzereydim ki bir anda Gündoğumu beklemediğim bir şey yaptı: Titremeye başladı! Neyse ki karşımda bir Hephaistos kızı vardı, yoksa kendi kılıcıyla kendini öldüren ilk akıllı(!) ben olacaktım. Düello arkadaşımın silahları yönetme gücü sayesinde kurtuldum. Hemen onu bileklik haline dönüştürdüm. Hephaistos kızı "Böyle bir şeyi daha önce kardeşlerim konuşurken duymuştum. Yıllar önce kulübe liderimizın başına gelmiş. O da hemen babama gitmiş. Bence sen de onu ziyaret etmelisin." dedi. Ben de "Yapabileceğim başka bir şey yok zaten... Teşekkürler Hephaistos kızı, hem hayatımı kurtardın hem de kılıcımı." dedim ve hemen Pegasus Ahırları'na gittim. Paris'le Pegasus Dersliği'ndeki çalışmamızdan beri iyi anlaşıyorduk. Bu yüzden rahat bir şekilde uçuşa başladık. Onu EmpireState binasının yanında normal insanlara harabe gibi görünen ama aslında Olimpos'a gelenlerin Pegasus'larını koydukları yere bıraktım. Sonra da Empire State binasına girdim. Görevliyi başımla selamladıktan sonra asansöre bindim. Içerideki herkes gidince de kat düğmelerinin yanında aslında lamba gibi duran ama düğme olan butona bastım. 600. Kata geldiğimde kapı açıldı. Açıkçası Hephaistos'un Tamirhanesi'nin nerede olduğunu bilmiyordum. Bu yüzden
gergin bir şekilde bilekliğime baktım.

Ne yapacağımı bilemez bir şekilde etrafa bakınırken karşıma bir küçük Tanrı çıktı. Sanırım yardım tanrısı filandı, çünkü hemen durumumu sezinleyip gelmişti. Daha ben Hephaistos'un Tamirhanesi nerede diyemeden "Sanırım Hephaistos'un Tamirhanesi'ni arıyorsun melez dostum, gel seni oraya götüreyim." dedi. Ben de omuz silktim ve onu izlemeye başladım. Sıcaklığın buram buram yayıldığı bir yere geldiğimizde "İşte geldik. Kolay gelsin." dedi. Ben de alalacele bir şekilde "Teşekkür ederim." dedim. Sonra da içeri girdim.

İçeride Kikloplar sürekli kılıç, mızrak, kalkan yapıyorlardı. Bir köşede ise birkaç melez ve küçük Tanrı vardı. Metal yığınlarından yapılmış bir tahtta ise Hephaistos oturuyordu. Onu gördüğümde ilk başta korktum, Zeus'a onu attığı için hak verdim. Bu düşüncemi hemen kafamdan sildim ve gidip önünde diz çöktüm. "Kalkabilirsin melez. Buraya gelme amacın nedir?" dedi. Ne güzel, konuya hemen girdik, diye düşündüm ve "Tanrı Hephaistos, birkaç aydır bende olan kılıcım bugün bir düello esnasında titremeye başladı. Daha sonra da emrimden çıktı. Eğer kızlarınızdan biri orada olmasaydı şimdi küçük parçalar halinde olacaktım." dedim. Hephaistos kafasını salladı ve elini uzattı. Sanırım kılıcımı istiyordu. Ben de bilekliğimden kalkanımı çıkardım ve oradan da kılıcımı çıkardım. Hephaistos ilgiyle beni izliyordu. Sonra da uzun uzun kılıcımı incelemeye başladı.

"Bir Apollon oğlusun." dedi. Anormal bakışlarımı görünce de "Bunu tahmin etmek hiç de zor değil. Bu kılıcı baban benden istemişti. Demek senin içinmiş. Bakımsız kalması hiç hoş olmamış." dedi. Sanki kılıcımla beni ikiye ayırmak istiyormuş gibi bir hali vardı. Ben de kendimi korumak amacıyla "Hayır efendim, ben kılıcıma gayet güzel baktım. Onu her zaman sildim, bakımını yaptım." dedim. O da küçümser bir bakış attı ve "Ama hiçbir zaman canavar kanından kurtarmak için bileylemedin değil mi?" dedi. Anlamadığımı fark edince de "Siz melezler bir sürü canavar öldürüyorsunuz, ama hiç aklınıza kılıcınızın zarar gördüğü gelmiyor. Kılıçlar çok hassastır. Fazla kullanıldığı zaman itaatsizliğe başlarlar." dedi. Sonra da çalı gibi sakalları yere değene kadar eğildi ve tahtının altındaki bir bölmeden bir çeşit taş çıkardı. Bu bir bileyleme taşına benziyordu. Onu ve kılıcımı bana uzattı. "Bu taş, yüzlerce yıl önce son kez hazırlandı. Bunlardan sadece birkaç tane kaldı elimde. Eğer bu kılıcı bizzat kendim yapmış olmasadım sana vermezdim, inan bana. Ayrıca eğer kılıcıma iyi bakmazsan, ki bunu Kamp'taki çocuklarımdan kolayca öğrenebilirim, Zeus gelse elimden alamaz seni." dedi. Sonra da gitmemi ister gibi baktı. Ben de "Teşekkürler Tanrı Hephaistos. Ayrıca Gündoğumu'na kendimden iyi bakacağıma söz veriyorum efendim, emin olabilirsiniz." dedikten sonra arkamı dönüp Tamirhane'den çıktım. Sonra da aşağı inip Paris'le birlikte Kamp'ın yolunu tuttum. Bu sırada da içimden hem Gündoğumu'ndan, hem Hephaistos'tan hem de Apollon'dan binlerce defa özür diledim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Gündoğumu'na Bir Şeyler Oluyor
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Bir Şeyler Fırlatmak
» Bir şeyler yapıyorum!
» Bir Şeyler Araklıyoruz.
» Küçük Şeyler
» Trist de bekler bir şeyler.

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Olimpos :: Olimpos Şehri :: Tanrı Hephaistos'un Tamirhanesi-
Buraya geçin: