Seth, Hope ve ben Las Vegas’a bir yolculuk yapmaya karar vermiştik. Ahırlardan pegasusları aldık ve kamptan uzaklaştık. Las Vegas göründüğü sıralarda Seth ve ben, kardeş içgüdülerimizden olsa gerek aynı anda “Las Vegas bebeğim!” diye bağırdık. Şehir merkezine geldiğimizde Seth “Ne yapıyoruz?” diye bağırdı. Sesini zor duymuştum. Bende bağırarak cevap verdim. “Bilmem aşağı inelim!” Aşağı indiğimizde Hope “Lotus Kumarhanesi’ne gidecek kadar cesur olan var mı?” diye sordu. Seth hemen “Lotus Kumarhanesi’ne ben giderim” dedi. Bir şeye de atlama be kardeşim! Ayrıca her şey Hope’un başının altından çıkmıştı. Onada buradan sevgilerimi gönderiyorum. “Bende varım” dedim çaresizce. Ezio’nun yanına gittiğimde “Haydi bakalım oğlum. Benim ve senin yani bizim… Ne saçmalıyorum ben! Ayrılma zamanı” dedim Ezio’ya. Kişneyip göklere yükseldi. Bir daha görüşüp görüşemeyeceğimizi bilmiyordum.
Kumarhaneye girdiğimizde şöyle bir etrafa baktım. Bir kere içeride lunapark vardı. Sonra, bowling salonu, en az beş yüz bilgisayarlık bir internet cafe ve daha bir sürü şey… Yanımdan geçen garson kız elinde ki tepsiden Lotus Çiçeği ikram etti. Arkadaşlarım içinde birkaç tane aldım. Yediğim anda garip bir enerji geldi ve kendimi oyun salonlarında buldum. Daha sonra bir anons “Akşam yemeğine katılmak isteyenler büyük salondaki açık büfeye uğramalıdır” dedi. Hemen Seth ve Hope’u buldum, onları açık büfeye sürükledim. Yemekleri aldıktan sonra bir masaya oturduk. Hope kendi kendine bir şarkı mırıldanırken ben de Seth’le oyunlar hakkında sohbet ediyordum. “…Ben o görevi geçtim oğlum. Sen daha eziksin” diyordum Seth’e. Cevap olarak “Ama ben seni ilk oynadığımız oyunda farka boğmuştum” tarzı bir şeyler söyledi. Ne dediğini tam anlayamamıştım çünkü aklım ve gözlerim, sürekli Ho’ya bakan bir çocuğa kilitlenmişti. Seth’e “Şu herif iki saattir Ho’ya bakıyor” dedim fısıltıyla. Seth “Ne? Kim bakıyor lan Hope’a” diye bağırdı. “Kes sesini! Bekle ya da gel bir bakalım şuna derdi neymiş?” Masadan kalkıp çocuğun daha doğrusu yirmi yaşlarında olan adamın yanına gittik. “Sen nereye bakıyorsun öyle?” dedim masaya vurarak. “Ne demek istiyorsun lan sen?” dedi birden ayağa kalkarak. Seth “Demek istediği, eğer o gözlerin bir daha yanımızda ki kıza giderse senin o gözünü alır…” Sözünü tamamlamamalıydı. “Tamam, Seth sakin ol” dedim. “Adam ol, efendi ol” dedim son bir kez çocuğa ve masaya doğru yürümeye başladım. Çocuk arkamdan “Sen adam mısın?” diye seslendi. Arkamı döndüğüm gibi yumruğumu çocuğun burnuna geçirmiştim. Sendeledi ama ayakta kaldı. Gardını alıp saldırımı beklemeye başladı. Seth saldırmak için fırsat kolluyordu. “Seth, bu iş benimle şu lanet herif arasında” dedim. Seth “Hadi ama, en azından birkaç tane vursam” Bu arada Hope gelmiş ve “Sizin derdiniz ne?” diye bağırdı. “Seth, lütfen Ho’yu masaya götürür müsün?” dedim. Kulağıma bir sürü itiraz geliyordu ama hiçbirini dinlemedim. Çocuk “Ee bütün seni mi bekleyeceğim burada?” dedi alayla. Yavaş yavaş yanına gittim. Mimiklerimle ve jestlerimle ona bir şey yapmayacağımı, sadece kulağına bir şey söylemek istediğimi ifade ettim. Gardını indirince kulağına eğilip “Kavga çıkmak zorunda değil. Söylediğin lafı geri al, iş bitsin” “Ya almazsam” “Pekala son bir kez soruyorum. Bu işi kolay yoldan mı yapmak istersin yoksa zor yoldan mı?” Ayakkabıma tükürdü. “Zaten her zaman zor yolu tercih etmişimdir” dedim ve geri çekildim. Gömleğimin kollarını sıvadım ve gel işareti yaptım. Ya bu çocuk dövüşmeyi bilmiyordu, ya da ben çok iyiydim. İlk yumruğunu savuşturdum, ikincisini de ve üçüncüsünü de… Yorulmuş olmalı ki geri çekildi. “Benim sıram” diye fısıldadım ve iki elimle, iki kulağına kulaklarına tam oturacak şekilde vurdum. Sersemledi, normalde de sersemin tekiydi zaten. Sonra karnına bir yumruk attım. Karnının acısından eğilince bitirici hamlemi yapmıştım. Yani yüzüne tekmeyi geçirdim. Çocuk yerde hareketsiz yatıyordu. Zaten bu Lotus Çiçeklerimi kafamı bulandırmıştı yani yaptıklarım için bahanem vardı. Çocuğu sürükleyerek açık büfenin yanına götürdüm. Önce makarna tabağını kafasına boşalttım. Daha sonra biraz kırmızı şarap boşalttım yüzüne. Ama en iyisini en sona saklamıştım. Pizza dilimlerinden birkaç tane aldım ve her bir dilimi farklı bir bölgesine koydum. Ama işin garibi şuydu. Hiçbir görevli gelipte burada ne oluyor diye sormamıştı. Tabii bu benim yararımaydı, bu yüzden bu konuyu hiç açmadan masama dönüp hiçbir şey olmamış gibi oturmaya başladım.