New York büyük bir şehir.Milyonlarca insan harıl harıl çalışıyor ne için peki,hayatını sürdürebilmek için.Kısa süre öncesine kadar bende bu tip insanlardan olduğumu sanıyordum.Ama sonra,ama sonra tamamen insan bile olmadığımı öğrendim.
Her şey bir perşembe sabahı başladı.Burnuma nefis kızarmış ekmek kokusu geldiğinde uyandım,kalktım ve terliklerimi giydim.Yine bir okul günü başlıyordu.Okul aslında benim için nötr bir şeydir.Okulu ne severim ne de nefret ederim,ve bu gariptir çünkü okulda ezik olarak tabir edilen çocuklardanım.Üstümü değişip çantamı aldım ve aşağı indim.Her zamanki gibi hizmetçimiz MRS. Fleem güzel bir kahvaltı hazırlamıştı.Masaya oturdum ve cevabını bildiğim halde sorumu sordum; ''Annem ve babam çıktı mı ? ''.Aldığım cevap her zaman ki gibiydi; ''Evet,birde sana harçlığını bıraktılar''.Masanın üzerine otuz dolar koydu ve zoraki bir şekilde gülümsedi.Parayı aldım ve cebime koydum,buna sinir oluyordum.Babam holdingimizin başında annemle birlikte,ama saat yedide çıkıp saat on birde gelir.Ben parayı değil,bir kez olsun onlar ile birlikte kahvaltı etmek istiyordum.Kahvaltımı bitirince çantamı alıp evden çıktım ve dev sütunlu girişimizden çıkıp bahçede ilerlemeye başladı.Bahçede ki mermer patikada araba bekliyordu,arabaya atladım.Araba hareket etti ve malikanenin dev siyah çelik kapıları otomatik açıldı ve araba çıktı.Okula doğru ilerlerken derin bir of çektim.Okula geldiğimizde arabadan indim ve okula girdim.Ne kadar sıkıcıydı,ilk ders bedendi ve ben bedende berbattım.Eşofmanlarımı zaten giymiştim ve sahaya girdim.Yakar top oynayacaktık,takımıma baktık.Ezik diye tabir edilebilecek tüm çocuklar burdaydı galiba.Karşı takıma bakınca daha önce hiç görmediğim çocukların olduğunu gördüm.Çok iri yarılardı ve korkutucu görünüyorlardı.Beden öğretmeninin düdüğü çalmasıyla hayatımı değiştirecek Yakar Top oyunu başladı.
Düdüğün çalmasıyla karşı takımın top yağmuru başladı.Avantajım ise oldukça çevik olmamdı,bütün toplardan kolayca kurtuluyor hepsinden kayarcasına geçiyordum.Sonra bir çığlık duydum,arkama baktığımda üzerinde gülle etkisi yaratan topu taşıyan Edward`ı gördüm.Gözlükleri kırılmış,gömlek cebindeki kalemler dağılmış ve kırılmıştı.Ne yapacağımı bilmiyordum,Edward ciddi yaralanmıştı.Üzerinde yoğun kan vardı,neredeyse bayılacaktım.O sırada içeri dönerek toynaklarıyla yarı keçi bir çocuk girdi.Çocuğun tüyleri dağılmıştı,ıslaktı ve boynuzları vardı.Küçüktüler ve beyazdılar.Arkasında kendisine çok benzeyen bir kaç yaratık daha vardı.Yaratıklar da toplardan çok iyi kaçıyorlardı,benim haricimde tüm çocukları çıkardılar.Ne yaptıklarını düşünürken top yağmurundan kaçıyordum.Sonunda yaratıklar yanıma geldiler ve ''neden melezler bu kadar geç kaldılar,o kadar hızlı hareket etmelerini söylemiştim.Aptal melezler! Sakın üstüne alınma''.Bu tuhaf konuşmayı hiç mi hiç anlamamıştım ve bunu düşünürken ne yazık ki tam üstüme gelen toptan kaçma fırsatı bulamadım.Top yüzüme tam çarpacakken birden etrafımı kırmızı bir hare sardı,ardından havaya yükselmeye başladım.Hare`den kırmızı şeritler iri çocuklara dağıldı,çocuklar yere düştü,bende yere indim ve hare kayboldu.Yaratık kaşlarını çatıp '' ah tanrılar,sadece böyle zamanlarda yardım ederler.Sanki sadece bu zamanlarda yardım lazım bize ! ''.Sonra yaratık kolumdan tuttu ve salondan çıkarmaya yeltendi,fakat o sırada yukardan bir ses geldi ve tavan dağıldı,içeri ellerinde kılıçlar ile bir çok çocuk girdi.Çocuklar 16-17 yaşlarındaydı ve hırslı görünüyorlardı.Etrafa baktılar ve yaratıklar ile konuştular,sonra yanıma sarı saçlı yaklaşık on altı yaşında bir çocuk geldi ve ''kutsama ha,bu tanrılar da ne can sıkıcı.Biz yardıma gelecekken kutsuyorlar.Neyse haydi gidelim ''.İçeri iki kanatlı atın çektiği bir araba girdi,herkes aceleyle arabaya bindi ve bir çocuk da benim kolumdan çekerek bindirdi.Araba havalandı ve saha`dan çıkıp New York şehrinde ilerlemeye başladı.
Hala hiç bir soruma cevap bulamamıştım ve büyük ölçüde korkuyordum.İçimde kurtarılmanın getirdiği minnettarlık,tuhaf konuşmaların getirdiği merak ve hiç bir sorumun cevaplanmamış olmasının bana taşıdığı kızgınlık vardı.Ne zaman ağzımı açıp bir soru soracak olsam sözümü kesiyorlar diğer çocuklar ile konuşuyorlardı.Hala okulda ki ezik çocuktum ben,kim beni dinleyecekti ki.Zaman zaman sallanıyorduk.Ben hala nereye gittiğimizi bilmiyordum ve artık sorumun cevabını istiyordum.Yanımda ki çocuğa döndüm ve sordum;
-''Biz nereye gidiyoruz,ve neden beni kurtardınız ayrıca siz kimsiniz ? ''
-''Melez Kampına gidiyoruz çaylak,bizde melezleriz ve seni kurturmak için görevlendirildik ''
-''Melez Kampı neresi ki ?''
-'' Sanırım bunu açıklamam gerekecek.Ölümlüler Yunan Mitolojisi der ya,hani içinde tanrılar vardır.O tanrılar gerçektir işte.Ve Melez Kampı onların çocukları için kurulmuştur ''
-''Yani demek istediğin ben bir...
-''Evet,sen bir tanrının çocuğusun ''
-''Ama benim hem bir annem hemde bir babam var ''
-''O zaman bu senin için biraz ağır olacak ama biri gerçekten ebeveynin değil sanırım ''
İnanamıyordum,hayatım boyunca en yakın gördüğüm iki kişiden biri ile aslında kan bağım yoktu.Yıkılmıştım ama sanırım buna zamanım yoktu çünkü arabanın yanında Piterodaktil dinozor türüne benzettiğim yaratıklar uçuyordu.Herkez furialara saldırın ve furialara bakın gibi sesler vardı.Bunlara Furia deniyordu demek ki.Üç çocuk bir anda ok ve yay çıkardı.Furialar`a oklar göndermeye başladılar.Fakat Furia`lar hızlıydı.Okların arasından geçiyor,sıyrılıyorlardı.Sonunda ok isabet eden bir Furia toza dönüştü ve rüzgarda toz dağıldı.Kısa süre sonra tüm Furia`lar vurulmuştu ve herkes derin bir of çekti.Birden araba sallandı ve aşağı doğru inişe geçti,kenara tutundum.Bulutları aştığımızda minik bir köy gördüm,yani sanırım köydü.Tam yere çakılacakken kanatlı atlar usta bir şekilde dikey hale geldi ve kolayca yere indik.Bir kaç metre ötede bayağı bir çocuk ve bir sentor bize doğru geliyordu.Sentor beni korkutmuştu,daha önce hiç böyle bir şey görmemiştim.Sentor arabanın yanına geldi ve ''Melez Kampına hoşgeldin çaylak melez '' dedi.