Koşuyordum,yaşamak için koşuyordum.Arkamdan gelen yeri sallayan pençe sesleri ve ulumaların korkunç gürültüsü daha hızlı koşmama neden oluyordu.Etrafımda ki ağaçlar yemyeşil görünüyordu.Durup etrafa bakmak iyi olabilirdi fakat arkamdan gelen bir kaç metrelik canavar bunu engelliyordu.Tuhaf Bir ses duymaya başladım kafamın içinden;''artık kampa gitmelisin Justin,artık canavarlardan gizlenemeyecek kadar büyüdün''.Ter içinde yatağımda dopruldum.Bu bir rüya olmalıydı,fakat duyduğum ses bana kampa gitmem gerektiğini söylemişi.Bunu sabah annem ve babama açıklamam gerektiğine karar verdim ve başımı yastığıma gömdüm.
Sabah annem beni uyandırır uyandırmaz hazırlandım.Kahvaltı masasına oturduğumuzda annem ve babama rüyamı nasıl açıklayacağımı düşünmeye başladım.Ve sonunda anlatmaya başladım;
-Anne,dün akşam tuhaf bir rüya gördüm.
İkisi de birden bana dönüp şaşkınlıkla baktılar.Gerçi buna alışıktım,küçük yaşımdan beri rüyalarım ile çok ilgiliydiler.Onlara rüyamı bir solukta anlattım.Bitirdiğimde ikisinin de yüzünde üzgün bir ifade vardı.Annem söze başladı;
-Bak Justin,şimdi sana bir şey açıklayacağım.Aslında ben senin gerçekten annen değilim,sen bir yaşındayken bir gün kapı çalındı ve bir kadın geldi evimize.Elinde sen vardın.Bize pek çok şey açıkladı.Şimdi seni kampa götüreceğim,orada her şeyi anlayacaksın.
Annemin bu konuşması beni hem korkutmuş hemde şaşırtmıştı.Yıllarca hiç bir kan bağım olmayan birine anne demiştim.Hem sinirlenmiş hem de üzülmüştüm.
-Ne zaman gideğiz anne ?
-Hemen tabi ki,annen sana artık canavarlardan gizlenemeyeceğini söylemiş.O zaman kampa gitmelisin.
-Annem kim ?
-Şimdi zamanımızı sorularla harcayamayız,hemen gidelim.
Babamın yada üvey babamın bu sert çıkışı üvey annem ve beni korkutmuştu.Hep birlikte arabaya bindik.Arabayı çalıştırır çalıştırmaz araba New York sokaklarında hızlı bir şekilde ilerliyordu.Bu sırada uyuyakaldım.
Arabanın yoğun sallantısıyla uyandım.Annem çığlık atıyor babam ise bir şeyler mırıldanıyordu.Arka pencereden dışarı baktım ve annemin neden çığlık attığını anladım.On metrelik bir bir boğa bizi takip ediyordu.Babam hem haritaya bakıyor hem de arabayı kullanıyordu.Çilek tarlaları ile bir şeyler mırıldanırken araba havaya kalktı.Boğa canavar bizi havaya kaldırmıştı.Babam pencereden canavara bir bilgisayar kasası fırlattı.Bu benim tamir olmaya gitmesi gereken bilgisayar kasamdı fakat bunun şu an hiç bir önemi yoktu.
Kasa canavarın gözüne isabet edince bizi bıraktı,babam biz daha yere inmeden gazı köklemişti bile.Araba çok hızlı bir şekilde Long Island kıyısında ilerliyordu.İleride bir açıklık göründü,açıklık çilek tarlalarının arasından görünüyordu.Babam direksiyonu açıklığa kırdı ve böylece yoldan çıktık ve toprak arazisinde ilerlemeye başladık.Çilek tarlalarının yanından geçerken yer sallanmaya başladı.Görünüşe göre canavar tekrar peşimizdeydi.Az sonra canavar hemen arkamızdaydı.Tam açıklığa varmıştık ki canavarın üstüne oklar fırlatılmaya başladı.Oklar açıklık alandan geliyordu.Canavar yoğun ok saldırısından sonra toza dönüşüverdi.Babam arabayı durdurdu.Arabadan indiğimizde yanımıza bir sürü çocuk koştu.Bir sedye çekiyorlardı.Gözlerim kapanmadan önce annemin bana hıçkırılar içinde ki el sallayışını hatırlıyorum.
Uyandığımda bir yatakta yatıyordum.Etrafta bir sürü çocuk vardı.Kimi birbiriyle konuşuyor kimi kılıçlarını yada mızraklarını parlatıyorlardı.Neredeydim ben?
İşte Melez Kampına gelişim,umarım beğenirsiniz Tanrıça Athena...