Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Susuz, Bir Hiç Olduğumu Öğreniyorum!

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Rose Denise Harris
Poseidon'un Çocuğu
Poseidon'un Çocuğu
Rose Denise Harris


Mesaj Sayısı : 1021
Kayıt tarihi : 17/08/10

Susuz, Bir Hiç Olduğumu Öğreniyorum! Empty
MesajKonu: Susuz, Bir Hiç Olduğumu Öğreniyorum!   Susuz, Bir Hiç Olduğumu Öğreniyorum! Icon_minitimePtsi Eyl. 20, 2010 9:26 am

7- Arenada rp yazacaksın.
Mekan: Arena
Katılacaklar: Rosamarie.



Kulübemde canım çok sıkılmıştı ve çıkıp biraz dolaşmaya karar verdim. Etrafımı incelerken arenayı gördüm ve suratımda hınzır bir ifade belirdi. En son buraya uğradığımda arena kano gölüne dönmüştü! Sırıtarak bilekliğimin hançer şeklini almasını sağladım ve arenanın orta yerine geçip bağırdım:

"Kim benimle düello yapmak ister?"

Bir dakikaya yakın bir süre boyunca, kimseden cevap alamayınca, utançtan kızararak bir kenara çekilip diğerlerini seyre daldım. O an, yerin dibine geçmek istemiştim. Hatta sırf bunu yapabilmek için, Hades'in kızı olmaya bile razı olurdum! Sonra, benim milattan önce doğmuş bir prenses olduğumu düşünerek mutlu olan babamın sesi, kafamın içinde yankılandı:

"Sen Poseidon'un kızısın! İstediğin herşeyi yapabilirsin! Şimdi git ve rakibinin canını oku!"

"Ah." dedim, "Neden yapmayayım?"

Sonra tekrar arenanın içlerine doğru yürürken, gözüme bir Ares çocuğunu kestirdim ve birkaç laf atarak, benimle düello yapması için onu ikna ettim. Kabul etti ama, hançerimi bırakıp sıradan bir silah almam karşılığında. Bunu istemesine şaşırmamak lazımdı, en son benimle düello yaptığında kendini aniden Long Island kıyısında, yosunların arasına sıkışmış halde bulmuştu!

"Pekala, suyun gücü yanımda olmasa da seni yenerim."

Çok iddialı konuştuğumu biliyordum ama yaklaşık 17 yaşındaydım ve 1 yıla yakın süredir kamptaydım. Artık çoğu savaş silahını ustaca kullanabiliyor ve en az hasarla karşılaşmalardan çıkabiliyordum. Herşey Poseidon kızı olmaktan ibaret değildi. Ben de bu kamptaki diğer tüm melezler gibi yarı-tanrıydım ve aşırı gelişmiş savaş reflekslerim vardı. Hem, -Tanrı Ares dahil- hiç kimsenin yenemediği meşhur kılıç eğitmeni Lucy, benim en yakın arkadaşlarımdan biriydi. Birkaç taktik de biliyordum hani.

Ares kızını biraz fazla hafife aldığımı geç fark ettim...

Elime sıradan bir bronz kılıç alıp, üzerime de savaş zırhı geçirdim. Kafama da bayrak kapmaca yarışlarında taktığımız şu miğferlerden taktım. Derin bir nefes alarak arenanın ortasında beni bekleyen Ares kızının üzerine hücum ettim. Kız, ilk hamlemi ustaca savuşturdu ve kılıcımı elimden düşürmem için kabzamı hedef aldı. Robyn ile bu teknik üzerine haftalarca çalıştığımız için, ne yapacağını biliyordum ve ondan bir adım öndeydim.

Hızla arkama doğru birkaç adım atarak, kılıcıma uyguladığı kuvvetin boşluğa gitmesini sağladım, bunun üzerine kız dengesini kaybederek yüzüstü yere düştü! Hemen kılıcını almak için yanına yaklaştım ama bana ışık hızında çelme takmasıyla, tüm yüzüm pis arena kumu doldu. Kılıcım 2 metre kadar uzağıma fırlamıştı ve yuvarlanarak ona yetişme çabalarım nafileydi, artık Ares kızının elinde iki kılıç vardı, bense savunmasızdım.

Numaralarım hala bitmemişti.

Kız neler olduğunu anlayamadan hızla yüzüğümdeki incilerin birini kullanarak, arenanın ucundaki süs havuzunun yanında belirdim. Havuzun içindeki tüm suyun benimle birlikte hareket etmesini sağlayarak, Ares kızına arkadan yaklaştım ve tüm suyun üzerine boşalmasını sağladım. O şok içinde yere kapaklandığında, hemen kılıcımı kaptım ve zırhına dayadım.

"Sanırım bitti, ben kazandım." dedim.

Tam kalkması için ona elimi uzatmıştım ki,

"Erken konuştun!" diye tıslayarak beni de yanına çekti.

Aniden tüm ağarlığını diz kapağıma verdi ve bir 'çatırtt!' sesinin ardından sağ bacağımda korkunç bir ağrı hissetmeye başladım. Ahh! Hançerim yanımda olsaydı... Kızın benimle işi henüz bitmemişti. Cüssesinin faydalarından birini kullanarak beni iki eliyle tutup havaya kaldırdı -bunu gerçekten yaptı- ve demin içindeki suyu boşalttığım mermer süs havuzuna fırlattı.

Son sürat uçuşa geçip kafamı da beyaz mermere çarparak, sanki Godzilla'ymışım gibi, havuzun çatlamasına ve sonra da parçalara ayrılmasına neden oldum. Hani Buz Devri'ndeki minik yaratık gibi... Bana buzul çağını başlatmışım gibi gelmişti ama etrafta soğuktan eser yoktu hatta bir damla su bile yoktu! Tek ıslaklık kafamdan geliyordu, o sırada başımın kanamakta olduğunu anladım.

Burada pes ettiğimi veya bayıldığımı falan sandınız değil mi? Beni yenmek o kadar kolay değildi. Bir kere hırsıma kapılmıştım, artık geri adım atamaz, tabiri caizse tükürdüğümü yalayamazdım. Eh, ben de çaresiz bir durumda olduğuma göre, dışarıdan yardım almam şarttı. Aklıma ilk gelen canavarı kampa çağırdım: Canavarlar Denizi'ndeki dev bir su yılanını!

Yılanın arenada koca bir su kütlesiyle birlikte belirdiği o anı, hayatım boyunca unutamayacağımdan emindim. 10 metre uzunluğundaki dev canavarı karşısında gördüğünde, Ares kızının suratının aldığı hali de, ömür boyu zevkle hatırlayacaktım. Yani, bunlar olacaktı. Eğer yılan kendine hedef olarak o kızı seçseydi.

O aptal canavar ne yaptı? Benim üzerime doğru suyla ıslanmış kaygan zeminde ilerlemeye başladı! 'Yardım edin!' diye bağırmayı düşündüm ama en yakınımdaki melez, benden ve yılandan metrelerce -hatta belki de 1 kilometre- uzağa kaçmıştı.

"Hey, tamam vazgeçtim! Hadi şimdi denizine geri dön!" diye bağırdım ama fayda etmedi. O sırada, babamın sesi tekrar kafamın içinde yankılandı...

"Suya hükmedebilirsin, o canavar da susuz kaldığında yaşayamaz. Kurut onu!"

"Ne?" dedim dudağımı buruşturarak, kan kaybı iyice embesilleşmeme yol açmıştı. "Kurutmak mı? Saç kurutma makinesi gibi mi?"

Tabii babamdan başka bir cevap alamadım. Sanırım, idiot bir kızı olmasındansa, bir kızı olmamasını tercih ederdi. Sinirle gözlerimi kısıp yattığım -daha doğrusu yığıldığım- yerden canavara son model bir 'bittin sen' bakışı attım ve sonra bir çeşit içgüdüsel hareket yaptım: sağ elimin vakumlu bir pençe olduğunu hayal ettim, onu kalbime doğru tutup sonra canavarın üzerine çevirdim.

Ardından, olanlar oldu. Canavarın içindeki -evet, organları, midesi falan bu gruba dahil- tüm su çıkıp, üzerime doğru gelmeye başladı. Elimdeki güç akımı arttıkça, canavar da küçülmeye, küçülmeye, minicik bir yılan olmaya başladı. Onun, bir parmak boyuna ulaşmasını sağladım ve sonra tuhaf ve iğrenç güç akımını durdurdum. Bu sırada ben de bir güç patlaması yaşamıştım ve etrafım deniz suyu dolmuştu. Bunu nasıl yaptığımı anlamadım ama, aniden kendimi çok daha güçlü hissettim.

Biraz beynim sarsılsa da ayağa kalktım ve yerden minik su yılanını alarak kulübemin yolunu tuttum. Onu kulübemdeki süs havuzuna atacak ve sonra, kafamı halletmek için Büyük Ev'deki revire gidecektim. Bu sırada yılana orjinal bir isim düşünmeye başladım...

"Hımm... Sanırım sana Vacillum diyeceğim." dedim. Aklıma gelen ilk kelimeleri aceleyle birleştirmiştim: vakum-akvaryum.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Susuz, Bir Hiç Olduğumu Öğreniyorum!
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Kim olduğumu öğreniyorum
» Melez Olduğumu Öğreniyorum
» melez olduğumu öğrendiğim gün
» Okçuluğu öğreniyorum :)
» Ok atmayı öğreniyorum =)

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Melez Kampı :: Arena-
Buraya geçin: