Ahırdan Fırtınayı aldığım gibi hemen yola koyulmuştum. Babam benden ne istiyor olabilirdi? İlk defa ondan bir mesaj almıştım? Acaba diğer kardeşlerime de mesaj yollamışımdır? Bu düşünceler içinde Fırtına'yla son hız Olimpos'a gidiyordum. Çok heyecanlıydım. Empire State görünmüştü. Birkaç saniyede oraya vardım. Kapıdan içeriye bodoslama daldım ve kapı görevlisine ''Bana sakın numara yapma'' bakışı atarak bana fırlattığı anahtarı havada kaptım. Asansöre daldığım gibi hemen 600'e çıkmaya başladım. İçim kıpır kıpırdı... Asansörün kapısı açıldı ve ben kendimi dışarı fırlattım. Acaba babam nerede derken tam karşımda duruyordu. Bir duvara yaslanmış telefonla konuşuyordu. Yanına koştum.
''Baba nasılsın?''
Telefondan başını kaldırıp bana baktım. Yüzünde bir tebessüm belirdi. Şen sesiyle konuşmaya başladı.
''Saol evlat. Seni buralara hangi rüzgar attı bakalım ?''
İşte o an ptlayacak gibi oldum. Bu adam ne diyordu öyle! Beni buraya hangi rüzgar atmışmış!
''Baba, beni buraya sen çağırdın ya!''
Sesim düşündüğümden sert çıkmıştı.
''Evlat yanlışın var ben seni çağırmadım ki!''
Konuşmayı kesip ona kağıdı uzattım. Şüpheyle kağıdı aldı ve elinde evirip çevirdi. Sonra bana dönüp.
''Pardon, evet seni çağırmışım. Senin için bir görevim var. Benim için Canavarlar Denizine gitmen gerek. Sirenler benden önemli bir şey çaldı ve bunu geri istiyorum.''
''Elbette baba.''
Şiddetle arkamı dönüp Olimpos'tan kendimi dışarı attım. Bu kadarıda fazlaydı basit bir görev için çağırmıştı beni. Çağırdığını bile hatırlamıyordu gerçekte...