Eşyalarımı yerleştirdikten sonra kulübedeki kardeşlerim bana etrafı gezdirdi. Bu arada da sohbet etme fırsatımız oldu. Hava karararınca Yemek Gazinosuna gittik. Yemek Gazinosunda herkez kendi masasında oturmuş yemek yiyordu. Thay hafifçe koluma vurup "Yemeğe başlamadan önce Tanrılar/Tanrıçalar için mangala yemeğinden biraz atmalısın. Bu onlara şükranlarımızı sunmak gibi birşey."dedi. Afrodit'e şükran mı sunacaktım? Yada diğer tanrılara? Biraz garip gelmişti ama dediğini yapıp mangalın başına gittim. Ateş kırmızıdan çok maviydi. Patates püremin bir kısmını içine attım. Püre resmen içinde yanıp kül oldu ve hoş bir koku bıraktı geriye. Bütün bunlar bir anda ağır gelmeye başlamıştı. Önce peşimdeki minator, sonra annemin Yunan Mitolojisindeki Tanrıça Afrodit olduğunu öğrenmem, kalabalık bir kardeş grubu, kuzenim Seth'in babasının aslında Tanrı Hermes olduğu, tuhaf bir mangal ateşi. Bunların hepsi bir gün içinde olmuştu. Daha dün Seth'in gelişini bekleyip, halamı sakinleştirmeye çalışan, zengin, popüler bir kızken... Şimdi hayatımı canavarlardan kaçmaya ve savaşmaya adamış biriydim. Gene ben olmaya devam edicektim ama daha fazla sorumluluğum vardı. Derin bir iç çekip kamp ateşinin etrafında toplanan melezlere baktım. Önümde çok uzun bir yol vardı. Yada kısa mı demeliyim? Bunu zaman gösterecekti...
RP bitmiştir