Juli'nin ağzını kapadım. Ama ne yazık ki çok geç kalmıştım. Juli arkasında ne olduğundan habersizdi. Ya da ben öyle sanıyordum. Sanırım, anlamıştı. Yeniden Juli'ye baktım. İkimizde kıpırdamıyorduk. Juli korkmuş gözüküyordu. Ona bakınca, demek istediğimi anladı ve elini Işık Saçan'a götürdü. Tam o sırada Harpyalı üzerimize atladı. Elimi Juli'nin ağzından çektim ve eğildim. Juli de Işık Saçan'ı, Harpyalı'ya doğru sürdü. Ama kılıçta daha ustalaşmamıştı. Bu yüzden Işık Saçan'ı o kadar iyi kullanamazdı. Öyle de oldu zaten... Işık Saçan, Harpyalı'da sadece bir çizik oluşturmuştu. Harpyalı, atladığı yerden kesik alıp, üzerimden geçerek arkama düştü.
Juli'ye "Daha iyisini yapmalıyız!" diye bağırdım. "Ama nasıl?" dedi. Kemerime bağlı olan Okyanus'un Hakimi'ni çıkardım. Juli'ye bakarak "Bu işi birlikte halledeceğiz." dedim. "Evet" anlamında başını salladı. Ben de Okyanus'un Hakimi'ni, Harpyalı'ya sürdüm. Fakat bu da sadece bir çizik elde etmişti. Juli'ye "Geri çekil!" diye bağırıp, onu geriye doğru ittim ve bu arada ben de Harpyalı'dan uzaklaştım. Okyanus'un Hakimi'ni, yeniden kemerime koyup, bu sefer Su Damlaları yay ve ok takımımı çıkardım. Peki, oklarda da iyi değilim. Ama başka çare mi var? Bir ok atmayı denemek için yayımı gerdim ve bıraktım. Aman tanrılarım! Ok, Harpyalı'ya saplanmıştı. Öyle kalbine falan da zannetmeyin, sadece ayağına. Ama bu onu yavaşlatırdı. Juli'ye "Bu onu yavaşlatır. Kampa doğru koşmalıyız!" dedim. Juli'de korkuyla başını salladı, "Evet" anlamında. Çaresiz koşmaya başladık...