Televizyon izliyordum. Sinemalar gerçekten iyileşmişti. En son gelen filme mutlaka gitmem gerekiyordu. Altı filmlik bir serinin son filmiydi. Bu gün ilk gündü. Koşa koşa kulübemden çıktım.
Hemen büyük eve girip hiç bir şey söylemeden bilgisayarı kaptım. Kendime bir rezervasyon ayırdıktan sonra Kheiron'a " Teşekkürler!" dedim ve pegasusum Cabernet'e gittim.
Ahırlarda sanki beni bekliyordu. Alevden yelesini okşadım. Bana zarar vermiyordu alevleri. Kulağına eğilip " New York. " dedim. " Tabiki ortak! " der gibi kişnedi. Saat ikide film başlıyordu. Bir saat yol sürerdi bence. " Hadi oğlum hızlı! " diye bağırdım havada süzülürken. Sırt çantamdan güzel bir üzüm çıkarıp ona verdim. Hatta bu bir üzüm değil gerçekten güzel bir üzüm salkımıydı. Mutlu mutlu kişnedi!
Bir süre sonra sinemaya gelmiştik saat tam İkiydi. Hemen sinemaya girdim. Tam bir buçuk saat sonra ilk yarı bitti. Kendime patlamış mısır alacakken mısır kuyruğundan Romadan en büyük melez düşmanım karşıma geldi Cannnes! " Merhaba şapşal! " dedi bana ve pegasusuyla kaçmaya başladı. Bu durumu anlayan Cabernet onu takip etti. Havada şekil değiştirdi. Bunlar Ventuslar! Hemen pegasusumdan zıplayıp Madness ile deştim at şekline gireni. İkinci ve Cannes kılığına giren ile boğuşurken yere düşüyordum. Tam o sırada camlardan üzüm bağları belirdi ve bizi yakaladı. Ben Cabernet'e atladım ve kampa geri dönmeye koyuduk. Cannes kılığındaki şapşal ise paramparça olmuştu. Ben sadece sakin bir sinema günü istemiştim!