Asansörde uzun bir süre durduktan sonra nihayet yer altına inebildik. Artık işimiz daha da zordu. Asansörden adımımı atar atmaz iğrenç bir lağım kokusu suratımıza çarpıyordu. Eryx iğrenmiş bir şekilde '' Bu ne yaaa, bu ne kadar berbat bir koku.'' söylendi. Haklıydı. Burnumun direği kırılacaktı kokudan. Etraf oldukça kasvetliydi. Aynı zamanda son derece karanlık. Etrafta sopa benzeri hiç bir şey yoktu. Özel gücümü kullanarak bir alev yarattım. Eryx'e dikkatli olmasını söyledim. Tamam anlamında başını salladı. Ateş benim elimde olduğu için önden ben gidiyordum.
Git git yol bitmiyordu. İçimden bir ses iyi yolda olmadığımızı söylüyordu. Sanki Eryx'in aklına bir şeyler gelmiş gibiydi. Suratı tuhaf bir şekil aldı. Neler olduğunu sormak istedim ama bundan vazgeçtim. Bir iki adım daha ilerledikten sonra '' Asansöre binerken hangi kata bastın?'' diye sordu. Bunu neden sormuştu ki şimdi ? Suratı git gide daha da ürkmüş bir hal alıyordu. '' Sanırım en alttakine bastım '' dedim. Bir şeyler hatırlamaya çalışıyordu. Yürümeye devam etmemizi söyledi. 50 metre kadar gitmiştik ki etrafta bir sürü kemik ve kafatası görmeye başladık. Neler oluyor diye Eryx e soracakken Eryx bağırdı.'' Hay aksi. Şimdi hatırladım. Dostum bastığın kat Cerberus'un katı. Bu ölülerde..'' '' Benim akşam yemeğim '' diye tamamladı Eryx'in konuşmasını bir ses. Başımız beladaydı.