Gözlerini birkaç kez kırpıştırıp aynadaki yansımasına tekrar baktı. Giydiği simli pembe mini elbise ona kesinlikle çok yakışmıştı. Sinir bozucu Lucianna onu gördüğünde kesin yine lüzumsuz ve saçma yorumlar yapacaktı ama Daisy bunu önemsemeyecekti. Üç ay boyunca hiç kestirmediği için neredeyse belinin hizasına ulaşmış olan sarı saçlarını düzleştirmişti ve yüzüne pembe tonlarında hafif bir makyaj yapmayı uygun görmüştü. Güzeldi, hem de çok. Sanki Güneş Tanrısı Apollon onun kahini olduğu için Daisy'ye hafif bir parıltı bahşetmişti. Hırs ve heyecanla karışık bir gülümseme suratına yerleşti. O, yenilmezdi. Normal insanlardan bir adım öndeydi, geleceğin perdelerinin ardındakileri görebilen tek ölümlüydü. Elbette bazıları ona sinir oluyordu ama bunu dert edemeyecek kadar ilahi olduğunu düşünüyordu. Lucianna? Gidip bir çanaktan köpek maması yiyebilirdi. Daisy bu gece onu takmayacaktı, buna kararlıydı. Odasının dışındaki koridorda Thomas'ın koşuşturması duyuluyordu. Büyük ihtimalle eve gelecek olan misafirler daha şimdiden onu heyecanlandırmayı başarmıştı. Küçük erkek kardeşindeki coşku Daisy'ye de bulaşmıştı. Geleceklerin çoğuyla pek fazla hukuku yoktu, çoğunun yüzünü ilk kez görecekti. Yine de, insanıyla, meleziyle bir sürü kişi olacaktı evlerinde; Kalabalığı ve her kafadan çıkan seslerin yarattığı karmaşayı özlemişti. Uzun süredir bunlara şahit olmadan sakin bir hayat sürüyordu. Belki de bu yemeği organize etme fikrini ortaya attığı için annesine bir kez daha teşekkür etmesi gerekiyordu. Babası yaşanabilecek felaketleri hesap ederek davet işine şiddetle karşı çıkarken Daisy annesinin arkasında olmuştu. Birkaç melez bir gece boyunca kendilerini olay çıkartmamak için zaptedebilirlerdi. Eve canavar saldıracak olursa, hiçbirinin eli armut toplamıyordu hem. Melez Kampı'nda geçirmiş olduğu birkaç ay içinde o bile kılıç kullanmayı öğrenmişti ve kendini bu konuda oldukça başarılı buluyordu. Birkaç iblisi deşmek zevkli olabilirdi. Tek sorun sıradan insanlar olan annesi, babası ve Thomas'tı ama gıcık ablasının ne kadar iyi bir savaşçı olduğunu biliyordu. İkisi bir olunca, üç insanı rahatça koruyabilirlerdi; Buna tüm kalbiyle inanıyordu.
Son bir kez daha kendisine dikkatlice baktıktan sonra derin bir nefes aldı ve "Parti başlasın." dedikten sonra odasından çıktı. Merdivenlerden inerken, salondaki hazırlıklara hayranlıkla baktı. Süslemeler kesinlikle evi harika bir hale getirmişti. Ortadaki büyük yemek masasının üstünde kuş sütünden başka eksik yok gibiydi. Arka fonda çalan kısık sesli müzik, insanın içini kıpır kıpır ediyordu. Evet, kesinlikle akrabalarla bir gece geçirmek için uygun atmosfer sağlanmıştı. Annesi ve babası dekor işinden anlıyordu, Lucianna da her ne kadar sinir bozucu olsa da güzel bir müzik zevkine sahipti. Salona varınca gülümseyerek kendi çevresinde döndü ve "Vay canına." diyerek gülümsedi. Dönerken, ona şaşkınlıkla bakmakta olan Lucianna ile göz göze geldiler. Daisy siperlerini kaldırmış, kendini sinir bozucu bir yoruma fazlasıyla hazırlamıştı ama ablası şaşkın bir vaziyette "Lenore, bugün gerçekten güzel olmuşsun." dedi. Pekala, Daisy işte şimdi gerçekten şaşırmıştı. Yine de duruşunu bozacak veya suratının düşüncelerini belli etmesine izin verecek değildi. Lucianna zaten onun zihnini okuyabiliyordu ama buna aldırış etmeyi uzun süre önce bırakmıştı. Boğazını temizledikten sonra karşısındaki güzel kıza "Sense her zamanki gibi bir cadıya benzemişsin." diyerek dil çıkardı. Evet, sinir bozucu olmayı seviyordu, Daisy böyle biriydi. Annesi ve babasının da hazırlanmış olduğunu gördü. Şimdi yalnızca ufak bir detay kalmıştı; Thomas'ın etrafı kırıp dökmesine engel olacak ve misafirlerinin gelmesini bekleyeceklerdi. Kapı zili çalınca hepsi heyecanla yerlerinden fırladılar. Lucianna telaşla ayağa kalkıp üstünü düzeltti ve kapıya doğru ilerlemeye başladı. Daisy ise gecenin assolisti moduna çoktan bürünmüştü; Oturduğu tekli koltukta bacak bacak üstüne atmış, kırmızı şarapla dolu kadehini eline almıştı. Birkaç saat sonra şen kahkahasının içeride çınlayacağının habercisi olan gülümseme, surat hatlarına yerleşmişti.