Mirabella LaPiere Demeter'in Çocuğu/Doğa Bilimleri Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 863 Kayıt tarihi : 01/11/10
| Konu: Mücadele / Direnç Çarş. Mayıs 11, 2011 6:58 am | |
| Aday olmak için seçilmiş sadece on iki kişi vardı. Kaderleri Moiralar tarafından ezellerinden beri yazılmış bu on iki melez sadece kendi başlarına mücadele edecekti. “Demeter kızı Anna Maria Benson.” Adının söylendiğine inanamıyordu, kalbinin ritmi hızlanmıştı. Göz bebekleri şaşkınlıktan büyümüş, sadece önünde ki Tanrı ve Tanrıça’lara dona kalmış buz mavisi gözleriyle bakıyordu. Fakat bu durum fazla uzun sürmemişti onun için. İçinde bulunduğu ana döndüğünde saygı ile selamladığı Tanrı ve Tanrıça’ların huzurundan tutkuyla bütünleşmiş hırsla ayrılmıştı o gün. Her ne olursa olsun on bir melezi geride bırakacağa kendisine söz vermişti.
Hızlı adımlarla kampın meydanına doğru yürümeye başlamışlardı. İsminin söylediği an hafızasına kazınmış, o gün kendi kendine verdiği söz zihninde yankı halinde çınlıyordu. Sadece kazanmak için oynayacaktı bu kez, söz vermişti kendine. Kazanmalıydı, kazanmak zorundaydı. Kheiron’un gelmesiyle etrafta ki uğultu birden bire durmuştu. Sessizliğe bürünen kamp meydanında Sentor’un sözleriyle hareketlilik boy göstermişti. Yanlarına altıkları her şeyi bırakmalarını söylediğinde genç melez verilen emre uyarak yanına aldığı çantasını yere bırakarak kendisine verilen mini çantayı alarak sırtına taktı. Kheiron’un sadece favori silahlarını almasını söylediğinde mavi gözlerin de sevinci anımsatan bir parıldama olmuştu adeta. Her zaman bileğinde olan kılıcını bırakmayacağı için içtenlikle Tanrı ve Tanrıça’lara şükretmişti genç melez. Kısa bir bekleyişin arsından gökyüzünde geyiklerinin çektiği ihtişamlığı kızağıyla görünen Tanrıça Artemis’te kamp meydanına gelmişti. Tanrıça Artemis’in gelişiyle birlikte bunaltıcı güneş kendisini sisin etkisiyle bir an kaybetmişti, sisin ardından gelen siluetin kimliği yeniden etrafın sissin yok olmasıyla netleşmişti. Gelen kişi Tanrı Aeolus’tu. Yeniden sessizliğe bürünen kamp meydanı Sentor’un söze başlamasıyla on iki melezin haftalarca beklediği anın başlamasını resmileştirmişti. “Evet melezlerim, ilk oyununuzu hazırlayan kişiler Tanrıça Artemis ile Tanrı Aeolus. Oyunun ismi Direnç, sizden beklenen şey ise, bir ormanda tek başınıza hayatta kalmanız...” İçinde bulunduğu durum kulağa bir o kadar basit gelse de aslında her şey göründüğünden farklıdır sözünü bire bir yansıtmaktaydı Maria için. Kendisine dağıtılan haritaya dikkatle bakarak ilk mücadelesine başlamak için kendisiyle birlikte olan on bir melez ile birlikte ormana doğru yürümeye başladı.
Artık kendi başınaydı, yanında sadece ona rehberlik edecek yılların eskittiği bir kağıt parçası vardı. Kendini evinde hissettiği yeşilin her tonuna kaplanmış bitki bahçesi bu kez onun müttefiki olmayacaktı. Bu durum Maria için bir sıkıntı olsa da yine de onların kontrolünü elinde olduğunu bilmesi yüzünde çarpık bir gülümsemeye sebep olmuştu. Yolunu kapatan bitkilere hükmederek, gideceği güzergahın gidiş hattını yeşilliklerden arındırıyordu. Genç melezin verdiği emre uyan envai çeşit bitki saygıyla yolunu açıyor gideceği yolda ona eşlik etmek yerine tek tek uzaklaşıyordu. İçinde bulunduğu bitkiler diyarın her ne kadar kendisinin kontrolünde olduğunu bilse de Tanrıça Artemis’le Tanrı Aeolus’un hazırladığı sürprizlerin kontrolünde olmadığının bilincindeydi. Tedbirle ilerlediği yolda herhangi bir karşılama töreniyle karşılaşmayı ummasa da olayla pek beklediği gibi gitmemişti, ormanı kaplayan çalıların ardından çıkan yaban domuzunun hoş geldin karşılaması onu pek memnun etmemişti. Vakit kaybedecek durumda değildi, çevrede ki bitkilere yeniden hükmederek üzerine gelen yaban domuzunu engellemeyi başarmıştı. Kendisini saran bitkilerin mücadelesine karşı koyamayan hayvan yere yağılarak nefes nefese kalmış son bir direniş göstergesi içerisindeydi. Heyhat genç melezin yapacağı daha önemli işleri vardı, havanın kararmasına az kalmıştı. Güneş gökyüzünde son anlarını yaşatıyordu, var olan gücüyle ormanın derinliklerine işleyen güneş ışığı ona bir fener gibi rehberlik etse de bunun fazla uzun sürmeyeceğinin farkındaydı. Yolunu kapatan domuzun mücadelesine seyirci kalmadan yoluna devam etmeye karar verdi, elinde ki haritaya bir kez daha bakarak yeşillikler diyarında ki yoluna devam etti. Kheiron’un toplam üç ödül noktası olduğunu söylediğini hatırlamıştı. Elinde ki haritaya baktığında ilk ödül noktasının kendisinden epey uzak olduğunu fark etmişti. Buz mavisi gözleriyle bir kez daha güneşe bakarak son zamanlarının kaldığının anladı, hızlı davranarak önünü kaplayan bitkileri yine yol açmak için güzergahından çekilmesi için düşünceleriyle komut veriyordu. Yolunu kapatan birbirine kenetlenmiş sarmaşıkla hızla ayrılarak hiç var olmamışçasına yönlerini değiştirip Maria’nin yolunu açıyorlardı.
Düşündüğünden kısa sürede ilk ödül noktasına varabilmişti. Her ne kadar yaşadığı koşuşturmaca nefes nefese bıraksa da gördüğü görünümle birlikte buna değdiğini anladı Her ne kadar peksimeti sevmese de artık bunu düşünmüyordu. Önüne hazırlanmış mini bir sofrayı anımsatan karşılamanın onun için büyük bir anlam taşıdığı aşikârdı. Eline aldığı ambrosia’yı büyük bir hazla yerken duyduğu ses ile birlikte irkilmişti. Peşine takılanların bir an hiç bitmeyeceğini düşünüyordu. Ağaçların ardından gelen siluet onu biran tedirgin etmişti, kalbinin ritmi yeniden hızlanmıştı, lakin bilekliğinde ki lal taşlarının yanmadığını görünce endişelenecek bir durum olmadığı kanısına varıp derin bir nefes aldı. Fakat hâlâ içinde ki merak kendisine doğru gelen siluetteydi. Sık ağaçların ardından çıkan gri geyik onu oldukça büyülemişti. Cam gibi parıldayan büyük siyah gözleri insanı içine çekebilecek kadar güzeldi, krem rengine bürünmüş boynuzları oldukça zarif bir görünüm sergiliyordu. İlk defa peşindekinin büyüleyici bir canlı olduğunu görünce belki de sevinmişti. Tebessümle kendisine bakan bir çift siyah göze baktı, fakat gördüğü büyüleyici güzellikte ki canlının kendi amacından uzaklaştırdığını fark etmesi uzun sürmemişti. Yine Tanrıça Artemis’in işi olduğunu düşünerek hızlıca çantasına peksimet, ambrosia ve suyu koyarak geldiği yoldan koşarak geri ayrıldı. Aklı hâlâ az evvel gördüğü geyikteydi, zamanı olsa belki de vakit geçirebilirdi diğer açıdan içinde bulunduğu durumu düşününce bunun sadece onu oyalayacağı kanısındaydı.
Güneşin hükmü artık sona ermişti, gökyüzünü kaplayan turuncu renkten artık herhangi bir izlenim kalmamış, gecenin renklerinin hükmü boy göstermeye başlamıştı. Sonsuzluğu kaplayan laciverttin tonları etrafa sadece karanlığı sunuyordu. Bu durum Maria’nin işini zorlaştırmıştı, çantasından çıkardığı el feneriyle birlikte yolunu sürdürmeye devam etmişti. Gece görüşünün olmasını içten içe arzularken ormanın derinliklerinden gelen uğultulu sesler içinde tuhaf bir izlenime neden oluyordu. Duyduğu çığlıkla birlikte irkilen bedeni kendisini sesin geldiği tarafa doğru koşmasına doğru neden olmuştu. Sessin sahibinin Alexis olduğuna emindi. Hızla koşarak Alexis’in yardımına gitmek umuduyla labirenti anımsatan ormanın içinde zamanla yarışını başlatmıştı, lakin bedeninde duyduğu yorgunluk hissi bu duruma engel oluyordu. Birkaç saat öncesi güneşin hakimiyetiyle var olan bahar mevsimi sanki son bulmuştu, esen şiddetli rüzgar kahverengi saçlarını savuruyor, uyku sersemliğinden kendisinin kurtulmasına sebebiyet veriyordu. Umudunu yitirmişti, Alexis’ten duyduğu ses ile katlettiği yol her ne kadar ona zaman kaybı yaşatsa da onun için rakip dahil olsa arkadaşları önemliydi. Yine de onu tekrar görmeyi içtenlikle ümit ediyordu. Eline aldığı fenerle birlikte geriye doğru ilerleyerek daha evvelki bulunduğu konumuna gitmek üzere yol aldı. Gözüne çarpan ufak detaylar yalnız olmadığı hissi veriyordu içinde. Daha evvel geçtiği yolda rastlamadığı izler izlendiği düşüncesini çağrışım yapıyordu zihninde, mavi gözleriyle etrafa kenetlenmiş dikkatlice bakıyordu. Bilekliğinde ki lal taşlarının ışıldaması her ne kadar tehlikeye işaret olduğunu bilse de göremediği bir varlıkla savaşmanın hiçbir mantığı olmadığı kanısındaydı. Ormanı kuşatan zifiri karanlığı neticesiyle gözüne birer siluet olarak gözüken çevresini kuşatmış pek çok varlık yalnızlık hissini yatıştırıyordu. Elinde ki feneri gördüğü siluetlere doğru tuttuğu zaman sadece çevresini kaplayan ağaçlar olduğunu fark etmişti, derin bir nefes alarak sık çalılarla dolu yolda ilerlemeye devam etti. Gece onun için fazlasıyla sessizdi, rüzgarın melodisi harici sessizliği bozan sadece Alexis’in çığlığı olmuştu onun için. Düşündükçe kötü bir kabus gibi izlenim olsa da, kendisine vermiş olduğu söz aklına geldikçe büyük bir kararlılıkla yoluna devam ediyordu. Diğer açıdan bilekliğinde ki lal taşının parıldaması onu endişeye sevk ediyordu. Arkasından aldığı darbe ile kendisini toprak zeminde bulmuştu, buz mavisi gözlerini araladığında kahvenin tüm tonları gözüne çarpıyordu, seri bir şekilde doğrularak etrafı alıcı gözüyle bakmaya başladı. Başına bir ok gibi saplanmış ağrı beyninde çınlamaya sebep olsa da kendisine saldıran yaratığı bulmakta kararlıydı. Duyduğu hışırtı ile birlikte ani bir refleksle arkasına doğru döndü, gördüğünün sadece birkaç cehennem tazısı olduğunu görünce kılıcına sarılarak üzerine gelen cehennem tazılarıyla mücadele etmeye başlamıştı. Kimisini çevresini kuşatan bitkileri yarımıyla, kimisiyle de kılıcıyla savaşıyordu. Onun için güçte olsa onunda savaşını kazanmıştı, uykusuzluğun verdiği yorgunlukla düşen bedeni gözlerinin kapanmasına sebebiyet vermişti bir an fakat uykunun tatlı davetine kanmayacaktı. İçinde ki durumu bir gece nöbeti gibi düşünerek sık ağaçlı yolda ilerlemeye devam etti.
Güneş bir kez daha yüzünü göstermişti, ağaçların ardından yansıyan yansıma tüm ormanı aydınlatıyor yine yol gösterici bir rehber edasıyla yandaşı oluyordu Maria’nın. Elinde tuttuğu haritaya baktığında yolunun az kaldığını görmüştü. Dudaklarında çarpık bir gülümseme belirmişti, yorucu bir gece olduğu gerçekti onun için fakat diğer ödüllerden ettiği fedakarlığın bitiş noktasında ona büyük katkı sağlayacağı düşüncesindeydi. Her ne kadar dün gece Alexis’in başına ne gelen meçhul olay içinde ukde oluştursa da bitiş noktasında onu görmeyi umarak içini kapayan sıkıntıya dur demeye çalışıyordu. Ağaçlar giderek daha seyrelmeye başlamıştı, sadece yabani otlar ve adeta duvarı anımsatan sarmaşıklar önünü kapatıyordu. Verdiği komutla birlikte yıkılan bitki duvarının ardında ki boş arazi de onu bekleyen Tanrı ve Tanrıça’ları görünce buz mavisi gözleriyle ardında bıraktığı ormana baktı. | |
|
Athena Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Mesaj Sayısı : 5210 Kayıt tarihi : 16/08/10
| Konu: Geri: Mücadele / Direnç Perş. Mayıs 12, 2011 5:03 am | |
| Betimlemeler açısından en başarılı rp'lerden biriydi. Sıkça kullanılmayan kelime seçimleri de güzeldi. -de ve -ki eklerinin yazımında sorun yaşamışsın. Kurgunda birkaç hata vardı; Orman kampta değildi ve oraya Artemis'in arabası ile gidiliyordu. Bir de son ödül noktasına uğramamışsın, zorunlu değildi ama rp'nin kelime sınırına uzak olduğunu göz önünde bulundurursak, uğranabilirdi. 'Demeter kızı' olduğunu rp'de başarılı bir şekilde göstermiş, güçlerine yer vermişsin, güzeldi. Yazımda birçok hata gözüme çarptı, klavyeden veya dalgınlığından kaynaklanıyor olsa gerek; 'Bırakacağına' yerine 'bırakacağa' yazmışsın misal. Tanrıça kelimesini zamir olarak kullanmıyorsak, çoğul eki getireceğin zaman tırnak ile ayırmana gerek yok. Birkaç yerde de sözcüklerin yanlış sıralanmasına dayalı anlatım bozukluğu gözüme çarptı. Direnç isimli oyundan aldığın puan: 88! | |
|