Aklım günlerdir silahıma takılmıştı. Bu bıçak ve bu tabanca. Çok garip bir ikiliydi. Ne işe yaradığını bilmiyordum. Kampta bir okçuluk alanı olduğunu öğrenmiştim. Dışarı çıkıp alanı aramaya başladım. Bir sürü yer gezdim. Kafeler, tuvaletler, arena ve bir sürü yer. En sonunda Okçuluk Alanını buldum.
Alanı bulduğumda. Talim yapan bir sürü melez vardı. Silahımı çekip nişan aldım. Tetiği yavaşça çektiğimde büyük bir gürültü koptu. Mermi isabet etmemişti ama ilgi çekmiştim. Herkes elimdeki silahın ne olduğunu merak ediyordu. Gerçi bende bilmiyordum ama. Sarışın bir çocuk yanıma gelip. " Tabanca kullanıyorsun demek ! " dedi imalı bir bakışla. " E- Evet sanırım öyle. " dedim komik bir şekilde. Birden cebinden siyah bir güneş gözlüğü çıkardı ve gözüne taktı. kendini tanıttı bana. " Merhaba ! Bende Eryx Dionysos çocuğuyum. " dedim. " Demek şarap tanrısının çocuğusun, ilk Dionysos çocuğu arkadaşımsın bir ara içelim ! " dedi gülerek. Şaşkın şaşkın onu izlerken derin bir nefes aldı ve " Şu 50 metre ötedeki ağacı görüyormusun ! " dedi bana " Evet. " diye onayladım. Şimdi iyi izle dedi okunu gerdi ve hedefi tam ortasından vurdu. " Vay be ! " diye bağırdım. Gülerek " Nişan aldığın yeri tam anlamıyla belirleyip nefesini tuttuktan sonra atışını yap. " dedi ve yanımdan çekildi. Dediklerini uyguladım ve hedefi tam ortasından vurmuştum. Bir süre daha çalıştıktan sonra yeterli olduğunu düşünüp kulübemin yolunu tuttum. Bu sırada silahımı inceliyordum. Hala bazı soruların cevabını bulamamıştım...