Üzerime bir şişe şarap dökülmesi ile uyandım. Mis gibi şarap! Ama bu kadar fazla hemen yüzümü yıkadım. Kimseyi uyandırmadan dışarı çıktım ve çevreye göz attım. Kimse yoktu. Gecenin bu saati göz gözü görmüyordu. Sadece pegasusumun gözleri görünüyordu. Bu fırsat sözde olimpos binasının gerçekliğini görmek için biçilmiş kaftandı. Hemen pegasusuma atlayıp Empire State binasına doğru uçmaya başladık.
Vardığımızda binaya girip kapıda duran ve görüntüsü pek dost canlısı görünmeyen adama " 600. kata çıkmak istiyorum. " dedim. " Bir şapşal daha! Sence bu bina 600 katlı olabilirmi ? " dedi. İşte haklıydım 600. kat yok asla olmadı ve bu yarı tanrı muhabbeti ilgi çekmek için. Teşekkür ettikten sonra tam kapıdan çıkıyordum ki. " Dur ! İnatçı olmadığın için 600. kata çıkmana izin vereceğim! " dedi arkamdan. Gerçek miydi. Şimdi gidip görecektim. Tekrar teşekkür edip asansöre bindim. Sıkıcı bir müzik eşliğinde bir kaç dakikaya gelmiştim. İnanılmaz bir görüntü ile karşılaştım muhteşem bir kapı ve yanında duran elinde bir şarap fıçısı taşıyan bir adam beni bekliyordu. " Eryx ! Oğlum nasılda büyümüşsün yıllardır seni gözleyemiyordum. " dedi bana. Şok olmuştum. Sesim titreyerek " Baba ! Se- Sen gerçekmisin ?! " dedim saçmaladığım açıktı. Gülerek " Evet. Gerçek olmasam bunu yapabilirmiyim ? " dedi ve hemen elimde şarap dolu bir kadeh oluştu. Bir yudum aldım ve damarlarımda gücün aktığını fark ettim. Tadı da muhteşemdi. Bir anda elimdeki kadehi yok etti. İkna olmuştum hepsi gerçekti. " Zaman geçiyor oğlum yokluğunu kimse fark etmeden gitsen iyi olur. " dedi bana babam. Başıma onu onayladım. Gitmeden önce yerden bir salkım üzüm çıkardı. " İhtiyacın olur. " dedi gülerek. Haklıydı babam gittiğinde pegasusum gelmişti. Teşekkürler baba diye iç geçirdim ve kampın yolunu tuttum.