Off. Nedense son günlerde hiç normal değildim. Uyumaktan başka bir şey yapmıyordum. Oysa normalde sinsi planlarımı oluşturmak için kampın orta yerinde dolaşır, uyuyor gibi görünürken kulağımı dört açıp çevreyi dinliyor olurdum. Ama son zamanlarda o işlemi yapamaz oldum. Bir de kaç gündür çok hoşuma giden bir günlüğe dümen hazırlanması gerekli kişilerin listesini ve hazırlanan dümenlerin bir nüshasını çıkartmıyordum. Zaten artık dümen kurmaya yarayan düş gücüm de işe yaramaz haldeydi. Bütün hayal gücüm iki akşam önce olan Ryan'la konuşmamıza odaklanmıştı. Ona çok fena bir şekilde aşıktım. Tamamıyla abayı yakmıştım yani.
Şu anda Kano Gölü'nün oradaki bir ağaca biraz şekerleme yapabilmek umuduyla uzanmıştım. Ama bu gürültü, şekerleme yapmayı imkansız hale getiriyordu. Bir yerden boyuna yere taş atma sesleri geliyordu. En sonunda dayanamayıp taş atan kişiye "Hey! Sessiz olsana!" diye bağırdım. Çocuk kim olduğuma bakmak için arkasının döndü. Onu gördüğüm anda donup kaldım. Taş atan kişi Ryan'dı.
Şok. Heyecan. Şaşkınlık. Hepsini aynı anda yaşıyordum sanki. Ryan'ın da aynı durumda olduğuna emindim. Kalbim hızla atmaya başlamıştı ama bunu ele vermemeye çalışıyordum. Yüzümün de kızardığına emindim.
"Selam. Lütfen daha sessiz olur musun? Burada uyumaya çalışıyorum da..." Ne diyorumdum ben böyle ya? İyice aptallaşmaya başlamıştım. Bunun da beni pek eğlendirdiği söylenemezdi.