Kampta dolaşıyordum. Amacım yeni yerler görmekti. Kampa geleli bayağı olmuştu. En azından şimdiye kadar tüm kampı bilecek kadar zaman geçirmiştim ama n-ben hala çoğu yeri bilmiyordum. Onun için geziniyordum. Bir süre yürüdükten sonra bitkiler görmeye başladım. Bunlar üzüm salkımları, meyve ağaçları falan filandı. Bitkinin her türünü sevdiğim için burayı da çok sevmiştim. Üzüm salkımları arasında dolanmaya başladım. Byağı olgunlaşmışlardı. Bir tane salkım alıp tadına baktım. Bu benim hayatımda yediğim en güzel üzümdü. Dayanamayarak daha fazla yemeye başladım. Bu üzümün nasıl bu kadar güzel olduğunu anlayamamıştım. Diğer üzümlere bin basardı. Bu bitkiler çok özeldi. Salkımların kenarına oturdum ve yemeye devam ettim. Bu ne kadar sürsü bilmiyorum ama karnım patlayacak gibi hissediyordum. Ben daha çocuktum. Dolayısıyla fazla bir şey yemezdim. Kendimi zorlayarak üzümü bıraktım ve yere uzandım. Biraz dinlenmem gerekiyordu. Karnım fazla yemekten ağrımaya başlamıştı. Yattığım yerden gökyüzünü seyretmeye başladım. Hyatım boyunca gökyüzü pek ilgimi çekmişti. Nedenini bilmiyordum. Belki de topraktan ayrılamadığım içindir. Birinin "Burada ne işin var?" diye sormasıyla düşüncelerimden sıyrıldım. Hemen doğruldum ve sesin geldiği yöne baktım. Tam karşımda Kheiron duruyordu vve bakışları hiç hoş değildi. Hemen ayağa kalktım ve şeker halime bürünerek "Ben kampı tanımaya çalışıyordum, buraya geldim." dedim. Kheiron beni dikkatlice sizdü. En sonunda "Buraya gelmen yasak. Bu üzümler Dionysos'un ve buraya izinsiz girilmesinden hiç hoşlanmaz." dedi. Demek üzümler bunun için bu kadar güzeldi. Bir tanrının sihri değmişti. Kheiron'a üzgün bir ifadeyle baktım ve "Özür dilerim. Bir daha olmaz." dedim. Kheiron hafifce gülümseyerek "Omasın. Hadi şimdi kulübene dön." dedi. Başımı salladım ve geldiğim yöne doğru yürümeye başladım. Kısa bir süre sonra tarlalardan çıktım ve doğruca kulübelere gittim.