Cassandra Masen Thanatos'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 4293 Kayıt tarihi : 18/09/10
| Konu: Eski Anılar. Salı Nis. 12, 2011 6:19 am | |
| Olimpos'ta havanın güzel olduğu, sıradan günlerden biriydi. Güneş'in iyice canlandırdığı çiçekleri, Küçük Tanrılar Mahallesi'ne hoş kokular yayılmasını sağlıyordu. Jessica, bu güzel günde evde oturmak istemeyecek kadar canlı ve enerjik bir kızdı. Kamptaki kardeşlerini, daha birkaç gün önce ziyaret ettiği için, bugün evinin bulunduğu mahallede dolaşacaktı anlaşılan. Bahçesinin kapısından çıkmak üzereydi ki son anda hatırladı. Kamptan getirdiği eşyaları karıştırırken, kimseye çaktırmadan yazdığı günlüğü buldu. Belki bir yerde oturur ve bunu okuma fırsatı bulurdu. Yapay papatyalarla süslenmiş çantasına koyduktan sonra, artık hazırdı. Son kez çevresine bakındıktan sonra evinden ayrıldı. Yürürken, bulduğu ilk yerde oturduktan sonra, dikkatli bir şekilde çevresine bakındı ve günlüğünü çıkardı. Yakınında kimsenin olmadığından emin oldunca, melez olduğu günleri hatırlamak istercesine sayfaları karıştırmaya başladı.
...Bugün cumartesi. Anna beni ziyarete geldi! O en sevdiğim Hekate kızı aslında. Bunun etkisi onu önceden tanıyor olmam olabilir? Bir süre sohbet ettik. Kulübemde hala yalnız olabilirim ama er geç bir kardeşim geleceğine eminim. Açıkçası bu durum anneme olan hayranlığımı arttırıyor sanırım. Hades'e karşı, ben. Şimdi üvey babam beni öldürmek için neler planlıyordur, kim bilir? Yine de ondan korkmuyorum. İçimde bir yerde güvende olduğumu biliyorum...
Okumayı bırakıp, diğer sayfalara bakmaya başladı. Yüzünde, anlamsız bir tebessüm oluşmuştu. O günleri hatırlamak, hoşuna gitmişti.
...İnanamıyorum ya! Adrian da kampa gelmiş! Öldürmek istiyorum o çocuğu! Üstelik hayatını kurtardım fark etmeden! Keşke bıraksaydım da ölseydi...
Çabucak geçti bu sayfaları. Adrian hakkında, en ufak bir şey okumak istemiyordu. Canını sıkıyordu bunlar. Adrian'ın öldüğünü, herkesten önce o öğrenmişti. Yeraltına gidebilen ve ona yakın olan kişiler, Glau ile kendisiydi. O, merakına yenik düşemeyen melez olarak görmüştü onu. Sonra da Tanrıça olmuştu zaten. Sayfaları karıştırmaya devam ederken, bir başlıkta dondu. Kamptaki boncuklardan birinde simgesi olan o görev. Altın postun çalınışı.
...Sanırım, bu kadar uzun süreceğini tahmin etmediğim bir göreve gittim. Kampı koruyan altın post çalındığı için, bazı seçilenlerle birlikte labirente girdik! O seçilenler arasında, en yakın dostum, hekate kızı olan Maria ve en gıcık olduğum kişi olan Adrian vardı. Ne muhteşem bir ekip ama! Bir ara dev akrepler tarafından zehirlenen Leo, bizi yavaşlatsa da, tuhaf bir patlama sonucu, tamam, avcı Satellite'nin okunun patlaması sonucu, ben ve Leo, Kalipso'nun adasına uçtuk. Kısa süreli bir ziyaretin ardından da döndük. Ne yazık ki altın posta ulaştığımızda Kronos uyanmıştı bile. Tam karışısında durdum! Bana baktı ve zaman yavaşladı sanki! Beni kurtaran ise, tuhaf olaraktan Adrian'dı. Kesinlikle tuhaftı, acaba...
Okuduğu şeyleri okurken, bir anda yazıları daha zor görmeye başladığını fark etti. Başını kaldırdığında, Apollon'un yolculuğunu bitirmek üzere olduğunu biliyordu. Günlüğünü kapatıp, özenle çantasına yerleştirdikten sonra, anılarının etkisiyle tepkileri biraz duygusuzdu aslında. Bir anda melez olmayı özlediğini fark etmişti. Ama... Hayır. Yapacak bir şey yoktu. O artık bir Tanrıça'ydı ve öyle kalacaktı. Küçük bir iç çekişin ardından kalktı ve evine döndü. Çiçeklerine baktıktan sonra, günlüğü çantasından çıkarıp, özenle odasındaki, çiçeklerden oluşturduğu, yeni bir gizli bölmeye yerleştirdi. | |
|