Sabah erkenden uyandım ve yatağımı toparlamam bitince spor kıyafetlerimi giyerek kulübemden çıktım. Bugünlerde sürekli çalışıyor, antreman yapıyor ve koşuyordum. Kendimi geliştirmem için bunları yapmam gerekliydi zaten. Sabah koşularımda artık yeni başladığım çalışmalarımdan biriydi. Kamptaki çoğu melez uyurken benim gibi koşan bir kaç melez daha vardı ve onlara rastladıkça selam veriyordum. Koşmam hızlandıkça yorulduğumu hissettim ve sonunda durduğumda kendimi Long Island kıyısında buldum. Bu kadar koştuğumdan bile haberdar değildim. Ama bu hızım yine de benim için çok iyiydi. Koşuma devam etmeden önce bulduğum bir kayanın üzerine oturup biraz soluklandım. Bu sırada denizi izleyerek de güç alıyordum. Annem ile konuşmam biraz garip olsa da fena sayılmazdı ve bu her denizi gördüğümde gülümsememe sebep oluyordu. Bunları düşünmeyi bırakıp tam gitmek için ayağı kalktığım sırada karşımda bembeyaz bir ışık parladı. O an hemen gözlerimi kapayarak ışığın sönmesini bekledim. Bunun ne olduğunu bilmesem de gözlerim için yararlı bir ışık olduğumu söyleyemezdim. Sonunda ışığın geçtiğini fark ederek gözlerimi açtım ve karşımda dünyalar güzeli bir tanrıça buldum. Evet, bu Athena'ydı ve onu daha önce görmemiştim. Şimdi de onun olduğuna nasıl bu kadar emin olduğumu bilmesem de emindim işte. Sonunda hemen kendime gelerek önünde hafifçe eğilerek selam verdim ve "Merhaba Tanrıça Athena." dedim.