Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Yıktım Ama Boşuna... (Tırmanma duvarının devamı)

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Robert Harris
Hades'in Çocuğu/Kulübe Lideri/Canavarlara Karşı Korunma Eğitmeni
Hades'in Çocuğu/Kulübe Lideri/Canavarlara Karşı Korunma Eğitmeni
Robert Harris


Mesaj Sayısı : 1602
Kayıt tarihi : 16/08/10

Yıktım Ama Boşuna... (Tırmanma duvarının devamı) Empty
MesajKonu: Yıktım Ama Boşuna... (Tırmanma duvarının devamı)   Yıktım Ama Boşuna... (Tırmanma duvarının devamı) Icon_minitimePaz Eyl. 12, 2010 10:41 am

('Sevgililer' isimli kehanetin bir bölümüdür.)

Pegasusum Fors ile birlikte yaklaşık bir günlük yolculuğun ardından St. Helens Dağı'na vardık. Kendisine fazla uzaklaşmamasını söylemek isterdim ama, buralarda beklemesinin güvenli olmayacağını biliyordum. Dostumdan kampa geri dönmesini isterken kalbimin sıkıştığını hissettim. Sonra kendi kendimi rahatlatmak için, "Aman Sen de Rob, sanki onu son görüşün." dedim içimden.

Tabii bu sırada bunun onu son görüşüm olmaması için tanrılara dua ediyordum. Derin bir nefes alarak dağın içine girdim. Ah şu saçma inadım yok mu... buraya neden geldiğimi bile bilmiyordum! Sırf Rose'a inat olsun diye, aklıma ilk gelen yeri söyleyivermiştim! Keşke tırmanma duvarına gitmeden önce bu dağ ile ilgili bir belgesel izlememiş olsaymışım, daha değişik, büyük ihtimalle daha mantıklı bir iş için çabalamakta olabilirdim şimdi. Artık düşüncelerim hiçbir şeyi değiştirmeyecekti. Kasvetle etrafa bakınmaya başladım.

Aklıma lanet edip dururken, Tanrıça Athena'nın kalkanı Aegis'in burada olması için hiçbir mantıklı neden olmadığını düşünüyordum. Yine de... içimden bir ses buraya gelmemin bir nedeni olduğunu fısıldayıp durmaktaydı.

"Kes sesini." diye bağırdım; "Buraya gelmemin tek nedeni zekasızın teki olmam!"

Bağırmaz olaydım! Bir sürü ayak sesi git gide daha fazla duyulmaya başladı ve sonra karşımda tuhaf yaratıklar belirdi. Nasıl tarif etsem onları size... bir insanı alıp, doberman ve balık karışımı bir canlıyla gen mozaikine dahil etmişler gibi.

"Bu ne öğretmenim?" dedi ufak tefek olanlarından bir tanesi.

"Bu birrr... dur bakalım! Bu bir demi-god."

"Demi- ne?" dedim kendimi tutamayarak. Bir yandan da bu tuhaf canavarlarla aynı dili konuştuğumuza şaşırmaktaydım.

"Bu bir kahraman. Bir Tanrı çocuğu. Yakalayın onu!"

Kahkaha attım. Sesim o kadar insan dışı çıkmıştı ki, tüm tuhaf varlıklar birkaç adım gerilemek durumunda kaldı. Eh, babam Ölüler Tanrısı'ydı, şu minik insan-balık-köpeklere de gücüm yetsin yani!

"Çocuklar, siz nesiniz? Burada ne arıyorsunuz? Ah durun durun, burası Tanrı Hephaistos'un bölgesi olduğuna göre, otomaton olmalısınız. Sanırım hatalı üretimler olduğunuz için buraya atıldınız."

Evet, aklımdaki tüm düşünceleri dışarı vurmuştum. Sanırım bana demi-bilmem birşey diyen yaratık bu yorumumdan pek hoşlanmamıştı.

"Yakalayın onu!" diye bağırdı ve yaratıklar korkak adımlarla üzerime gelmeye başladı.

"Hırrr!" benzeri bir ses çıkararak, onları tekrar geri püskürttüm. Bu sırada etrafımdaki yaratık sayısı artmıştı. Nereden baksanız çevremde elliden fazlası vardı.

"Heey! Bu... bu... yoksa Hades'in çocuğu mu?"

Ah, bu yaratık en zekileri falandı herhalde!

"Ne sandın insan yutmuş köpekbalığı! Hades'in oğluyum tabii ki!" dedim gururum kabarmış bir şekilde.

İçlerinden en yaşlısı olduğunu düşündüğüm bir yaratık öne çıkıp konuşmaya başladı.

"Babanla yaptığımız anlaşma sona erdi! Kılıcı yapıp teslim ettik! Artık bizimle uğraşmayı bıraksın!"

Babam... kılıç... Ah! İşte şimdi tüm parçalar yerine oturmuştu!

"Siz telekinesiniz! Tanrı Poseidon'un Üçlü Yaba'sını yapan yaratıklar!"

Telekinenin teki arkadaşının kulağına fısıldadı: "Ne de zekiymiş bu!"

"Hemen dağdan çekip git, yoksa seni öldüreceğiz."

İsterik bir kahkaha attım. Şimdi çevremdeki telekine sayısı yüzü aşmıştı.

"Dostum, neslinizi tüketmek istemiyorum ama, gitmeden önce bulmam gereken birşey var."

Yaşlı telekine bana 'devam et' tarzında bir işaret yaptı. Tanrılarım! Bir telekine bana yapmam gerekeni söylüyordu!

"Aegis'i arıyorum. Sizde olduğunu biliyorum. Onu verin, buradan gideyim." dedim otoriter bir edayla.

Aynı anda tüm yaratıklar birbirleriyle fısıldaşmaya başladı. Bu durum gerçekten çok sinirlerimi bozmuştu.

"Tanrıça Athena'nın kalkanından mı bahsediyorsun! O kayıp mı yoksa?!"

Bu telekinenin numara yapmadığı açıktı. Kalkanın yerini onlar da bilmiyordu. Zaten, niye gelmiştim ki ben buraya? Tam arkamı dönmüş gitmeye hazırlanırken, coşku dolu bir fısıltı kulağımda yankılandı.

"Titan Kronos bunu duyduğuna çok sevinecek! Sonunda tanrıları yenecek! Hak ettiğimiz konuma sahip olacağız!"

Hışımla arkamı döndüm ve sesin geldiği taraftaki tüm telekineleri kılıcım Göge'den geçirdim. Düşüncesizliğim yüzünden Aegis'in kayıp olduğunu düşmanın öğrenmesine neden oluyordum! Daha doğrusu büyük ihtimalle olacaktım. Küçük bir ithimal de vardı: buradaki tüm canavarları deşersem, dışarıya bilgi sızdıramazlardı!

"Yapma. Senden sayıca çok fazlalar, hepsini tek başına öldüremezsin." bir anda zihnimde beliren sese uzun süre anlam veremedim. Sesin sahibinin kim olduğunu bilmiyordum ama melodik bir tona sahipti, bana Rose'u hatırlatmıştı...

"Kimsin sen?" diye söyledim hayatta kalma mücadeleme devam ederken.

Cevap boğazını kesmemden 5 saniye önce, bir telekineden geldi: "Adım Tiohereimusy."

Cansız bedeni toz bulutuna dönerken, "Memnun oldum." diyerek sırıttım.

Yarım saate yakın bir süre, hiç durmadan savaşmaya devam ettim. Sesleri duyan her telekinenin yanımıza geldiğini düşünecek olursak, hesaplarıma göre yüzden fazlasını ölmeden önce haklamayı başarmıştım. Çok yorgun düşmüştüm ve artık savaşacak gücüm kalmamıştı.

"Buna daha fazla dayanamayacağım!" diye isyan ettim. Sesim dar koridorlarda uzun süre yankılandı ama üzerime gelen birkaç telekine dışında, sözlerimi kaale alan olmadı.

Pes etmeye niyetim yoktu, gerekirse bir kahramana yakışır şekilde ölecektim! Tamam, ergenlik çağındaki telekinelere yenilerek ölmek pek asilce değildi ama, buradaki ana temamız, 'düşmana bilgi sızmasını önlemek' idi. Kollarımda derman kalmamıştı, en fazla birkaç dakika daha savaşabilirdim. Derken... tek hükmettiğim şeyin kılıcım Gölge olmadığı aklıma geldi.

Gölgenin tekrar dijital saat halini almasını sağladım ve kollarımı iki yana açarak -ve tüm gücümü kullanarak- yeraltındaki ölülerin, ateşin, karanlığın, gücün... St. Helens Dağı'na gelmesini istedim. Tüm vücudum titremeye başladı ve sonra devasa bir ateş topu telekinelerin hepsinin buharlaşmasını sağladı. Durmaya çalıştım ama yapamadım, bir kez başlatmıştım bir kere, şimdi içimdeki tüm güç akımının dışarı çıkmasına engel olamıyordum!

Dağ sallanmaya ve gümbürtü benzeri sesler çıkartmaya başladı. Dengemi kaybedip yere düştüm. Tam o anda, altımdaki yer sarsıntılar arasında çatlamaya başladı. Kısa süre içinde minik çatlak, koca bir yarık halini aldı. Çevremde bana zarar vermeseler de, dağın sonunu getirdiklerini düşündüğüm lav birikintileri oluşmaya başladı. Artık, herşeyin sona ereceğinden emindim. Telekineler Kronos'a bir haber ulaştıramayacaktı çünkü hepsi ölmüştü. Giderken yanlarında beni de götürüyorlardı! Gözlerimi sımsıkı yumdum ve patlamadan birkaç saniye önce, beni kimsenin duyamayacağını bile bile, haykırdım:

"Seni çok seviyorum Rose ve sonsuza dek seveceğim!"

Havaya uçarken ve yavaş yavaş bilincimi kaybederken, o tanımadığım sesin sahibi tekrar zihnimde konuştu:

"Daha herşey bitmedi, senin için başka planlarım var."



(-rpout- Maceranın devamını Rose ile birlikte Ogygia Adası'nda yazacağız!)


.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Yıktım Ama Boşuna... (Tırmanma duvarının devamı)
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Amaçsız Mücadele... (Tırmanma duvarının devamı)
» Tırmanma Duvarı
» Tırmanma Duvarı'nda İttifak
» Tırmanma Duvarı Nasılmış..
» Julia'la Tırmanma Duvarı

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Kamp Dışı :: St. Helens Dağı-
Buraya geçin: