Mirabella LaPiere Demeter'in Çocuğu/Doğa Bilimleri Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 863 Kayıt tarihi : 01/11/10
| Konu: Geri Dönüş Ptsi Mart 21, 2011 11:51 pm | |
| Yatağının üzerine yığdığı dağ misali eşyalarını çantasına yerleştirmeye çalışıyordu. Kurabiyeler, kalem, not kağıtları, cep bilgisayarı, asla vazgeçemediği yeşil tokaları, çizimleri ve pek çok ıvır zıvırla çantasına yerleştirmeye başlamıştı. Buraya sevmişti fakat bir yanı hâlâ geçmişteydi, içinde dur diyemediği bu duygu onu New York’a babasının yanına götürmeye yönlendirmişti. Hayatı boyunca bir aileden çok onun için dost olmuş insana karşı duyduğu özlem kampta geçirdiği süre boyunca artmıştı. Eşyalarını çantasına koyup dolabından sessiz bir şekilde ceketini alınca son bir kez aynanın karşısına geçti. Süse düşkün biri değildi ama her zaman insanlar içinde ki izlenim onun için önemliydi dundan dolayı insanlar arasında her zaman görünümüne ve davranışlarına dikkat eden biri olmaya özen göstermişti. Sessizce kulübenin kapısını açıp son bir kez geriye baktı, herkesin uyuduğundan emin olunca aynı sessizlikte kapıyı usulca kapatıp ormana doğru yürümeye başladı. Pooky’nin orada olduğunu biliyordu, kurabiyelerin kokusunu aldığından kişnemeye başlamıştı. Yüzünde muzur bir gülümseme oluştu. “Sakin ol kızım, merak etme kurabiyeleri sevdiğin için getirdim.”
Çantasından çıkardığı kurabiyelerden biraz Pooky’e vererek “istikamet New York” diyerek sıkıca sarıldı. Pooky’nin havalanmasıyla gözü kampa bir kez daha dalmıştı, tekrar dönmeyecek değildi elbet, fakat mini bir turunda kimseye zararının olmamasını düşünüyordu. Kampa geldiği zamandan beri babasını görmüyordu. Gecenin geç saatlerinde New York semaları gözüne lunapark gibi gözüküyordu. Hiç sönmeyen sokak lambaları, ard arda akan trafikte arabaların etrafı aydınlatan farları… Bu manzarayı belki de her gün görmüştü fakat hiç gökyüzünden seyretmek ona bu kadar farklı gelmemişti, bir kez daha yaşadığı yeri ne kadar özlediğini anlamıştı. Eve geldiğinde Pooky’nin yorulduğunu fark etti, çantasından yine kurabiyelerinden birkaç tane çıkartıp ona verdi, eliyle burnunu okşayıp; “Sen burada bekle kızım, birazdan babamla birlikte geleceğim.” diyerek kapıyı tıkırdattı. Pooky için aslında endişelenmişti, fakat herkesin yattığı geç bir saatte sokakların hayalet kasabayı anımsatması onu bu düşüncelerden uzaklaştırmıştı. Fakat yine de onu bahçenin arka tarafına saklamıştı. Kapı açıldığında babasının yine tatlı tebessümüyle karşılaşmıştı. Genç adam sıkıca kızına sarılıp “seni görmek çok güzel, fakat burada ne işin var” diyerek kızından cevap beklercesine bir bakış attı. “Seni özledim yeterli bir sebep olabilir mi?” diyerek yüzünde muzur bir gülümseme oluştu.
İçeri girer girmez her zaman ki gibi yine çantasını bir köşeye atıp her zamanki yerine oturmuştu. Rahattı, sanki okulun olmadığı boş bir günde ne yapıyorsa aynını tekrarlıyor gibiydi. Fakat Henry kızının bu denli rahat görmenin ardında bir şeyler sakladığını biliyordu. Genç adam kızının yanında ki koltuğa oturup “söyle bakalım, alışabildin mi? Nasıl bir yer?” diyerek ard arda birkaç soru sormuştu. “Aslında okul çapında çıktığımız kampları andırıyor, yaşıtlarımdan oluşan pek çok kişi tek fark çadır yerine kulübeler falan var. Ha bir de at yerine pegasus.” Sözünü bitirerek masanın üzerinde ki çikolatalı şekerlemelere uzandı. Sıradan bir yer gibi anlatıp kestiği kamp hayatı belki de aslında düşüncesinde benimsediği kadar alışamamıştı. Kardeşlerini ve annesini sevmişti, her ne kadar kabul etmese de onlara karşıda içten içe bir sevgi besliyordu. Babasının pegasus demesiyle birden eşindeki şekerlemeyi paketini açmadan sehpanın üzerine koyup “Pooky’den söz etmedim mi” diyerek bu sefer soru yönelten kendisi olmuştu. Genç adamın yüzünde anlamsız bir ifade oluşmuştu, Anna bu bakışın hayır anlamına geldiğini biliyordu. “Hadi gel” diyerek babasını arka bahçeye doğru götürmeye başladı. Yere uzanmış önündeki birkaç kurabiyeyle ilgilenen pegasus pek olaylarla ilgileniyor gibi durmuyordu. Henry ise mitolojik dünyadan fırlamış bu yaratığın bahçesinde olmasına umursamıyordu, kızının sevdiği her şeye katlanmış ve alışmıştı. “Bir pegasusa neden olmasın ki” sorusu zihninden geçmişti. “Yalnız bu Garffield’dan esinlenerek koyduğun oyuncak ayının ismi değil mi?” diyince genç kız hâlâ bazı şeylerden vazgeçemeyeceğini anlamıştı. Tıpkı kampta bıraktığı ailesi gibi “evet o, ama sence de uymamış mı? Sevimli bir şey” diyerek Pooky’e sarıldı. Henry gülümseyerek başını evet anlamında sallamıştı. Genç kız pegasusun parıldayan yeşil gözlerine bakarak geri dönmesi gerektiğini bir kez daha benimsemişti. New York’u seviyordu, fakat daha yaşaması gereken maceralarla dolu bir kamp zamanı vardı. Babasının boynuna sarılarak “şimdi gitmek zorundayım ama yine geleceğim” diyerek içeriden çatasını kapıp yine Pooky’nin sırtına tutundu. Geriye dönüp baktığında ona içten bir gülümsemeyle bakıp el sallayan dosttan öte bir insan olduğunu gördü.
| |
|