Canım çok yanıyordu. En son bir ejder kadon ile kapışıyordum, sonra, sonrası yoktu. Kadının eli koluma doğru uzanıyor ve kolumda korkunç bir acı. Acıdan bayılıyorum. Birisi kolumu tutuyor. İnliyorum. Sonra sanki yerimden oynatılmışım gibi hissediyorum.
Gözlerim açıldı. Etrafıma bakındım. Karşımda bir kadın vardı. Sanırım revirdeydim. Kadın "Uyuyan güzel uyandı." deyip elime bir şey tutuşurdu. Bu bir içecekti. "İç onu. İçeceği içmedim. "Ne bu?"
"Ambrosia. Onu iç ki iyileşebilesin."
Aslında içmek istemiyordum ama yatalak gibi hep bu yatakta kalmak da istemiyordum. O yüzden içtim. Tadı çok güzeldi. Sanki 15. doğumgünümdeki pastamdan yiyordum. Hepsini bir dikişte bitirdim içeceğin.
Kadın içeceği bitirmiş olduğumu örünce "Şimdi nasıl hissediyorsun?" diye sordu.
"Tırmanma Duvarını lavlara düşmeden tırmanabilecekmişim gibi." dedim.
Kadın yüzünü buruşturdu. "Hep öyle derler sonra da duvarı tırmanamayıp tekrar buraya gelirler." dedi. "Biraz daha kalıyorsun burada küçük hanım."
"Ne?! Ama kendimi iyi hissediyorum." diye itiraz ettim. Ama kadın hiçbir şey demeden yürüyüp gitti. Ama tam kapıyı kilitleyecekti ki "Ah!" diye bağırdım numaradan. Kadının duyup da yanıma geleceğini biliyordum.
"Dur sana biraz daha ambrosia getireyim. Anlaşılan bir bardak yeterli olmamış."
Ama ben onu dinlemiyordum. Kadını hipnotize etmeye konsantre olmuştum.
Benim çıkmama izin ver! Benim hiçbir şeyim olmadığını ve iyi olduğumu söyle soranlara!
Yine başarılı bir hipnoz olmuştu. Kadın elindeki bardağı bıraktı ve "Gidebilirsin." dedi. Ben de daha fazla ikiletmeden revirden çıktım.