Julie
Haraketsiz otururken dilinde gözyaşlarının tuzunu duyumsadı. Sessiz sedasız ağlıyordu. Gözlerinden akan yaşlar, yüzünden damlayarak, yere düşüyordu. Gözyaşlarına hakim olamayarak, neden böyle ağladığına anlam veremedi. Aslında durduramadığı bir tek gözyaşları değildi. Bu adamı çılgınca arzulayan bedenine de, ona aşık olan kalbine de söz geçiremiyordu. Yaptıklarının sebebi, herşey bu adamın gözlerinde gizliydi.
Bu evin boğuk havasına daha fazla katlanamayacaktı. Havanın nasıl olup olmadığını umursamaksızın kendini sokağa attı.
Soğuktu şuanda önemi yoktu fakat acı veriyordu.
Duyduğu tek şey içini acıtan sözleriydi. Gerisi kocaman bir uğultudan ibaretti. Ona nasıl bu kadar bağlanmıştı? Anlayamıyordu. Tanışalı birkaç haftayı geçmemişti daha. Ama ona gerçekten güveniyordu. Onun için gerçekten herşeyi yapabilirdi. Onun yanında hiç olmadığı kadar mutluydu. Tüm günışığının yüreğini mutlulukla doldurduğunu hissediyordu.
Fakat şuanda içinde öyle bir acı vardı ki ağlamak istese bile ağlayamazdı. Şimdi acının ne olduğunu gerçekten biliyordu. Acı, insanın birlikte ölmesi gereken şeydi,kollarda başta en ufak güç bırakmayan yastıkta kafayı bir yandan öbür yana çevirme cesaretini yok eden şeydi.
Hala unutamıyordu. Sırlarını taşıyamadığında yıldızlardan aşağı atmıştı kendini... O kadar acı verici geliyordu ki herşey. Tüm renkler siyah beyazdı artık.
-Nasıl hissediyorsun?
Onun yüzüne baktığı zaman midesini bulandırıyordu. Lanet olsun nasıl hissedebilirdi ki? Nasıl mı hissediyordu? Göğsünü sıkıştıran boğum boğum bir yumruya dönüşmüş duygularını içinden söküp çıkarmak istiyordu, ancak o kadar bütünleşmiş ve birbirlerine öyle sıkıtutunmuşlardı ki, çekip çıkarmaya çalıştığında, ciğerlerini de beraberlerinde sürükleyerek dikenli bir tel gibi gırtlağının arkasına tutunuyorlardı. Adamın suratını küfredercesine ''Kötü,başka saçma sorun yoksa ben gidiyorum.'' dedi ve oradan uzaklaştı.
***
Ne yapacağını bilmiyordu. Tek bildiği gerçekte üzgün olduğuydu. Onlardan ne istemişti ki. Tamam doğruydu. Ona gercekten büyük acılar çektirmişlerdi. Ama oda bunu onlara yapmak zorunda değildi. Onları Titanlara'a teslim ederken hiç mi üzüntü duymamıştı, veya üzüntüye yakın birşeyler? Hiç mi elleri titrememişti? Ona teslim ederken arkadaşlarını bir yandan ruhunu da teslim etmişti ona,karanlığa... Ruhu bedeninden ayrılmıştı o an. Aslında bir şey ya doğruydu yada eğri gibi bir şey yoktu. Ya yalandı ya da gerçek...
Doğruyla,gerçekle;yanlış ve yalan arasında gözle görülmeyecek kadar ince bir çizgi vardı. Yanlış olan yok olacak zamanla...Doğruyla yanlış arasında kalan daha da gözle görülmeyen bu hat onu kesecek yok edecekti. O bu ince hattaydı fakat şimdi yapmıştı seçimini. İçinde gerçekten büyük bir acı vardı. Kendi elleriyle öldürseydi onları bu kadar acı hissetmeyeceğine emindi. Anlamıştı o an kalbinden giren mızrağın aslında onu öldürmediğini, sanki sadece acı veriyor ve o acının bitmemesi için uğraşıyordu. Yorulmuştu gözkapaklarından akan haykırışlar 'beni kapat' diyordu adeta. Beyni durmuş gibiydi ve bırakıverdi dizlerini,olduğu yere çöktü..
Ağlamaya başladı bir anda,gözlerinden yağmur gibi yaşlar boşanıyordu. Akan yaşlar içindeki pislikleri de temizleyebilseydi keşke. Ama ne kadar temiz olsa da içindeki pisliklerin onu hiç bırakmayacaklarını,adeta bir gölge gibi peşinden onu takip edip,zayıf bir anını adeta bir akbaba gibi gözleyeceklerini biliyordu. Bu yüzden hayatta her zaman göz kapaklarını açık tutmak ani bir saldırı için hazırlıklı olmak zorundaydı. O hiç bir zaman ağlamamalıydı. Ağlamak zayıflıktı. Her zaman emin bir şekilde dimdik ayakta yeni saldırılar için bekliyor olmalıydı.
O anda birinin gözleriyle onu takip ettiğini hissetti. Adam onun kendisine bakmasını beklemekteydi. Jamie gülümsemesinin yüzünde donduğunu hissediyordu. Adamın gün ortası güneşi misli hararetli ,kendinden emin, sabit bakışı kolaylıkla gözünü korkuttu.
Adam gülümsemiyordu. Julie utandı birden,aslında utanmasının sebebini bilmiyordu. Ömrü boyunca asla kendini bu denli savunmasız hissetmemişti. Yanaklarının ısındığını kızarmaya başladığını hissetti. Adamın dik bakışında derin bir hükmediş vardı anlayamayacağı biçimde... Ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Düş kırıklığının gözyaşları yanaklarından aşağı dökülüyordu. Kendisini artan rüzgardan koruyabilecek bir yer arayarak etrafına bakındı, sonra uyuduğu yerin neresi olduğunun artık cidden bir önem taşımadığına karar verdi. Nerede uyuduğunun ne önemi vardı? Ve sonrası beyninde simsiyah bir boşluktu.
Ölü gibi uyudu. Gerinerek uyandığında sabah güneşi bütün haşmetiyle yorganın üzerinde parlıyordu. Kımıldar kımıldamaz hafifçe inledi. Korkunç derecede hassastı. Gözleri birden açıldı. Dün gece neler olduğunu hatırlaması, yanaklarını utançla alev alev yaktı. Tam anlamıyla hafif meşrep bir kadın gibi davranmıştı. Ona durması gerektiğini söylediğini kendi kendine anımsattı, ama bu adam kafasına koyduğunu yapmakta ustaydı. Dün gece adamın yanında ağlayıp sızladığı her şeyi ona anlattığını hatırladı. Başı çok kötü bir biçimde zonkluyordu. Gerçekten aptalcaydı yaptıkları fakat herşeye rağmen yeni bir gündü ve kesinlikle yeni bir başlangıçtı.
Daniel
Şimdiye kadar hiçbir kadın onu bu şekilde baştan çıkarmamıştı. Daha önce asla böyle ateşli bir arzuyu tatmamıştı. Geçmişteki tutumu, kadınlarla yatıp unutmak olmuştu. Fakat o farklıydı. Aşırı arzu uyandırıcı bir ses onu çağırdığında kız karşısında dikilmiş yüzüne bakıyordu. Saçı vahşi,kıvırcık bir karmaşıklık içindeydi. Onun şefkati okşayışları sayesinde kız derin bir uykuya dalmıştı. Kız ısrarla kafasını kaldırıp ona bakmıyordu. Bakmayacaktı. Başı öne eğik olmasına karşın, Daniel hala onun yanaklarının ne denli kırmızı olduğunu görebiliyordu. Mahcubiyeti son derece aşikardı. Çok da komikti. Kahretsin, bu kadın Daniel'in kollarında yabankedisi gibiydi. Bunu ispatlayack izler taşıyordu. Şimdi ise bayılacak gibi görünüyordu. Kızın yüzüne baktığı anda içinden bu kızı bir daha hiç yalnız bırakmayacağına dair söz verdi.
***
Herşey son bir kaç aydır peri masalı gibiydi. Herşey o kadar kusursuzdu ki. Julie artık bu peri masalının son bulacak olmasından korkuyordu. Mutluluğu haketmediğini düşünüyordu. Daniel onu her zaman anlayışla karşılıyordu. Ne yaparsa yapsın. Aydınlığa doğru Daniel ile birlikte ilerlediklerini hissediyordu. Bu çocuk onu gerçekten onu mutlu ediyordu.
Birgün eve döndüğünde beklediğinden sessiz olduğunu farketti.
-Daniel!
Ve salona geçtiği anda dondu kaldı. Gördükleri gerçekten içini acıtan cinstendi. Bunu Daniel'e nasıl yapabilmişti?! Nasıl bir canavardı Julie. Hiç kimseyi sevemeyecek miydi ömrü boyunca? Daniel'i sabaha doğru nasıl öldürebilmişti? O aynı zamanda bir empusaydı. Sabaha doğru bedeni istemişti onu. Bu kadar çaresizken nasıl ruhunu alabilmişti onun? Bu adil bir oyun değildi. Bundan sonra yanlızlığından güç alacak ona acı çektiren herkezi öldürecekti artık. Julie kalmamıştı artık içinde, onun adı empusaydı. Soğuk, baştan çıkarıcı bir empusa. Gözlerinden yaşlar yağmur gibi boşanmaya başladı. Kendine ait olmayan bir sesin feryatlar attığını farketti. Yoksa bu ses ona mı aitti? Hiç bir şeyden emin değildi artık. Bogazında bir şeyler düğümlenmisti. Acı icinde dudaklarını dişledi gözyaşlarının gözlerinden yanaklarına doğru süzülmesini engellemek için. Hayat neden böyle acımasız olmak zorundaydı. Neden en savunmasız oldugu anlarda vurmalıydı onu arkasından. Onun yaşadıkları ölümden çok daha derin çok daha sessiz ve soğuktu. Hayat ona yine beklemediği bir anında can alıcı oyununu oynamış ağlarına düşürmüştü yine. Bekler miydi ki böyle bir şeyi?! Hayır!Masanın üzerinde bir not buldu. Üzerinde yazan tek şey''Çok Üzgünüm.''
O an içinden bu yaratığa küfürler savuruyordu. Tek bir amacı vardı. O şeytana pabucunu ters giydirecekti... Karanlık, kan şehveti gözlerini bürümüştü adeta... Ve hedefinden ne olursa olsun onu kimse döndüremeyecekti. Ne de olsa artık kaybedeceği hiç bir şeyi kalmamıştı. Ruhunun öbür yanınıda ipte asılı genç bir melez ile birlikte kaybetmişti...
Eskiden aynada gozlerime bakamazdım cunku kendimi davranıslarımdan dolayı dogru olduguma inandıramazdım. Ama artık tek istedigim daha fazla kan... Icımdeki ofke kıvılcımlarını sondurmenin tek yolu cok daha fazla acı ve cok daha fazla kan...''
Karanlık yuzu açığa cıkmıstı artık. Hic bir aydınlık ne kadar parlak olursa olsun onu yolundan döndüremeyecekti. Iyiler hicbir zaman yenememisti yasadığı zaman zarfı boyunca hepsini yavaş yavaş kaybetmisti. Artık dizginleri eline almanın vakti gelmisti. Hayatına 180 derecelik zıt bir yonde devam edecek, yaşadıklarından güç alacak ve her zaman ayakta duracaktı. Artık iyilerin acı ve çaresizliklerinden beslenecek hayat bulacaktı. Boyle yaşamak cok daha kolay cok daha uzundu çünkü...
-Her şey için üzgünüm Daniel. Ben çok daha fazla üzgünüm...
Ve bu günden sonra Julie. Tamamen Empusa olmuş gecelerii önüne çıkan tüm erkeklerin canını almaya hazırdı. Yeryüzünde bir Daniel daha yoktu çünkü...