Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Anyela Rose

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Anyela Rose




Mesaj Sayısı : 1
Kayıt tarihi : 12/03/11

Anyela Rose Empty
MesajKonu: Anyela Rose   Anyela Rose Icon_minitimeC.tesi Mart 12, 2011 9:19 am

Hayatımda geçirdiğim en tuhaf gecelerden biriydi. Tamam, belki sıkça kâbus görüyor olabilirim ama o geceki bir kâbustan çok daha farklıydı. Hemen anlatmaya başlasam iyi olacak sanırım. Bir dağdaydım oldukça yüksek bir dağda ve karşımda yüzünü göremediğim bulanık bir görüntü halinde gözüken bir insan oturuyordu. Bana “Hoş geldin” dedi. Sesi çok boğuk çıkıyordu. Ayrıca sanki milyonlarca kilometre öteden bana sesleniyormuş gibi de kısıktı. “Uzun zamandır bu anı bekliyordum. Bu anı yaratmak için az uğraştığım söylenemez.” Diye ekledi. Çok şaşırmıştım. O kimdi ve bu anı neden bekliyordu benimle ne sorunu olabilirdi. Ben kafamda bunlar gibi bir soruyla uğraşırken o konuşmasının sürdürdü. “Benim kim olduğum önemli değil ama sen bu dünya ve henüz varlığını bilmediğin başka bir dünya için çok hem de çok önemlisin. O yüzden beni çok dikkatli dinlemeni istiyorum Anyela. Sen bir melezsin! Ve tanrıların dünyasına aitsin.” “ Bir dakika dur bakalım. Melez de ne demek?” Melez tanrıların insanlardan doğan çocuklarına denir Anyela aynı zamanda yarı tanrı olarak da bilinirler.” Ne yani şimdi benim annem veya babam bir tanrımı?” O kadar şaşırmıştım ki bu cümleyi kurmak ve kelimeleri ağzımdan çıkarmak için gerçekten büyük bir çaba gösterdim. Çünkü annemi veya babamı hiç tanımamıştım. Onlar ben çok küçükken ölmüş ve ben de küçüklüğümden beri yurtlarda kalıyorum. Evet, annemle babamı merak ettim, onları hep düşündüm ama başıma ne kadar tuhaf şeyler gelirse gelsin annemin veya babamın bir tanrı olabileceği hiç mi hiç aklıma gelmemişti. Hala da kulağa mantıklı gelmiyordu. “Evet Anyela. Senin annen veya baban bir tanrı. Ve ben de artık bunu öğrenmenin vakti geldiğini düşündüm çünkü bence sen çok güçlü bir melezsin. Ancak aynı zamanda melezlerin en şanssızlarından birisinde. Ve bu yüzden buradayım, sana yardım edeceğim.” Resmen şok geçiriyordum. O kadar ki konuşamıyordum bile hatta karşımdaki insanımsı şey konuşmasını belki bir şey derim diye bir süreliğine sürdürmemişti bile ama konuşmadığımı veya konuşamadığımı anlamış olacak ki kaldığı yerden devam etti. “ Normalde her melezin yani varlığı bilinen her melezin koruyucu bir satiri vardır. Satirler o melezlere zamanı gelinceye kadar eşlik ederler. Onları canavarlardan ve diğer ölümcül şeylerden korurlar zamanı geldiğindeyse…” Artık şokun ilk etkisi geçmişti ve ayrıca merakıma da yenik düşmüştüm. Bu nedenle onun lafını kestim. “ Neyin zamanı geldiğinde?” Bu soruyu sormamı bekliyor olmalı ki, aslında çokta belli olmayan sadece anladığım kadarıyla bana gülümsedi ve devam etti. “ Kapma gitme zamanı” “Ne kampı?” Melez kampı. Orası melezlerin eğitildiği bir tür okuldur ve her melez zamanı geldiğinde satirleri tarafından kampa götürülür. Senin gibi şanssız olanlarsa muhtemelen çok tehlikeli olan bu dış dünya da fazla dayanamaz ve kısa sürede ölürler. Ama sen şanssız olanlar içindeki en şanslısısın. “Neden ki”Çünkü sana yardım edeceğim.” “ Nasıl?” “ Bak eğer bir satir bulursan o seni hemen melez kampına götürecektir.” Kentin göbeğinde bir satir bulmamı mı bekliyorsun yani?” Genelde okullarda olurlar ve boynuzları olabilme olasılığından şapka takarlar. Ayrıca toynaklarının belli olmaması için koltuk değneği kullanırlar.”Pekâlâ, ama koltuk değneği kullanan ve şapka takan ama satir olmayan bir çocuk olabilir. Onların satir olduğundan nasıl emin olacağım.” Gerçekten konuşmanın başından beri en mantıklı ve gerçekçi olan sorumu sorduğumu fark ettim. Çünkü karşımdaki insanımsı şey de bu soruyu yanıtlamadan önce kısa da olsa düşündü. Sonra cevapladı. “ Ona teneke kutu yemeği sevip sevmeyeceğini sor. Teneke kutuları yemeye bayılırlar. Hemen atlayacaktır. Sonra onu bir kenara çek ve melez olduğunu her an tehlikede olduğunu bir an önce melez kampına gitmen gerektiğini söyle. Gerisini o halledecektir. Hadi bir an önce aramaya başla benim sürem sınırlıydı ve artık rüyandan çıkmam gerek. Ve bu arada bunu al.” Bana çok şık, pırıltılı bir toka uzattı. “ Teşekkür ederim bu …” “Bu bir kılıç Anyela. Onu saçına taktığında sen bir daha onu oradan çıkarıncaya kadar çıkmaz. Arkasında ki düğmeye bas.” Arkasını çevirdim ve düğmeye bastım. Birden toka elimde büyümeye başladı. Büyüdü ve bir kılıç halini aldı. “Bu kılıç sana savaşlarda yardımcı olacaktır. İlahi bronz olduğundan canavarları kolaylıkla alt edebilirsin ayrıca onu kaybettiğinde bile, tehlikede olduğun an saçına geri döndüğünden hep güvende olacaksın.” Kılıcı salladım ve tekrar tokaya döndü sonra onu saçıma taktım. İnsanımsı şey devam etti. “Sana güveniyorum Anyela. Kendine dikkat et.” Ve ben daha ona cevap bile veremeden her yer karardı. O anda uyandım. Tamam, belki bu bir rüyaydı ve belki de bilinçaltımın bana bir oyunuydu ama yine de buna inanıyordum. Neden inandığıma dair en ufak bir fikrim yoktu ta ki aynaya baktığımda saçımda o tokayı görünceye kadar.
Hemen üzerimi değiştim ve yurt sorumlusuna yakalanmadan çıktım. Eğer beni görseydi eminim bir saatlik bir sorguya çekerdi. Neyse bizim okulda koltuk değnekli biri olmadığına emindim. Bu yüzden yurdun yanındaki okula yöneldim. Bir yandan umarım bir sorun çıkmaz diye dua ediyordum. Kapı görevlisi benimle pek ilgilenmediğinden okula kolaylıkla girdim. Sonra her katı ve her koridoru gezdim. Hiçbir yerde koltuk değnekli tek çocuk yoktu. Daha başka bir yol bulmalıydım okulun bilmediğim yerleri de olabilirdi. Aklıma bir fikir geldi. Hemen diğer çocukların yanına gittim birkaç tanesine sordum. Söylediklerine göre yokmuş. Ben de hemen başka bir okula gittim. Oraya kolaylıkla girdim ancak okul bomboştu. Meğersem ders saatiymiş. Yaklaşık yarım saate sonra zil çaldı ve herkes dışarı çıktı ben de o sırada kafeteryada kahvaltımı ettim. Önüme gelen ilk çocuğa sordum. Bilmiyormuş. Başka bir çocuğa sordum. “Şu anda spor salonunda olması gerekiyor sanırım” dedi. Birden içimi tarif edilemez bir ümit heyecan ve biraz da korku bastırdı. Çünkü ya o çocuk satir değilse. Bir de böyle bir ihtimal vardı sonuçta. Spor salonun yerini de öğrenip çabucak oraya gittim. Evet, orada koltuk değnekleri olan bir çocuk vardı. Aynı zaman da şapka da takıyordu. Köşede tek başına birilerini izliyordu. Hemen yanına koştum ve “ Merhaba, teneke kutuları sevdiğini duydum. Sana bir tane teneke kutu ısmarlayabilir miyim?” diye sordum. Eğer o normal bir insan olsaydı eminim deli olduğumu düşünürdü. Ama öyle olmadı tam aksine “ Ne teneke kutu mu ciddi misin? Bayılırım.” Diye bağırdı. Sonra nasıl bir hata yaptığını anlayarak hemen toparlamaya çalıştı. “ Yani şey… Güzel parlak kutular işte canım. Çok büyük bir özellikleri yok.” Yalan söylemeyi beceremediği gayet ortaydı. Yeterince yalnız mıyız diye etrafıma baktım. Bize en yakın kişi salonun öbür tarafındaydı. O yüzden anlatmaya başladım. “ Bak ben bir melezim ve zor durumdayım. Bir an önce melez kampına gitmem lazım. Bunun içinde sana ihtiyacım var.” Cümlemi bitirir bitirmez öyle bir çığlık kopardı ki bütün salonun dikkatini üzerimize çekti. “NE?” ama bu seferkini çabuk toparladı. “ Fizik sınavından 100 almayı nasıl başarabildin?” Genellikle bir grup sporla ilgilenen genç bir fizik ineğini önemsemezdi. O gün de öyle oldu zaten. “Sen gerçekten bir melez misin yani?” “Evet” “Peki kimin çocuğusun?” “Bilmiyorum. Ama bunları daha sonra konuşsak daha iyi olmaz mı? Benim bir an önce melez kampına gitmem lazım.” “Haklısın. Dışarıda her dakika tehlikedesin. Bir an önce bir su birikintisi bulmalıyız.” “Ne? Ne alakası var?” “Konuşma da beni takip et!” Koltuk değneklerine sarıldı ve onları bir çeviklikle kullanarak hızlı bir biçimde ilerlemeye başladı. Ben de onu izledim. Sonra bir yurda geldik. Ama burası bir erkek yurduydu ve beni içeri alacaklarını hiç sanmıyordum. “ Burası bir erkek yurdu beni buraya asla sokmazlar.” “Biliyorum. Bu yüzden arka taraftaki küçük havalandırma kapağından içeri gireceğiz.” O küçük havalandırma kapağına gittik. Zor da olsa içeri girdik ve öyle yerlerden geçtik öyle şeyler yaptık ki çoğunu hatırlamıyorum bile. En sonunda satirin odası olduğunu düşündüğüm bir odaya girdik. “Burası senin odan mı?” “Evet. Şimdi kampa bir iris mesajı gönderelim.” “İris mesajı da nedir?” Beni duymazlıktan geldi ve camın kenarına bir miktar su döktü. Küçük bir gök kuşağı oluştu. Cebinden bozuk para gibi bir şey çıkardı ve bir şeyler söyledikten sonra gökkuşağının üzerinde bulutumsu bir şey oluştu. Birden bulutun içindeki görüntüyü fark ettim. Satir o görüntüye seslendi ve ben daha neler olduğunu anlayamadan konuşmaları bitti. Sonra satir bana döndü ve ekledi. “Bir iki saat içinde melez kampından birileri buraya gelecek. O süre içinde burada kalsan iyi olur. Bu sırada da bana kendinden bahsedebilirsin. A bu arada ben Chris ya sen?” Böylece ona kendim hakkımda her şeyi anlattım. En azından bildiğim her şeyi anlattım. Sonra birden kapı çaldı ve çok sert bir ses “Kontrol” diye bağırdı. Chris hemen ayaklandı. “Ah kahretsin şu habersiz kontroller yok mu?” Bende yurt da kaldığımdan onu anlayabiliyordum. Hemen saklanacak bir yer aradım. Çünkü eğer beni bulsalardı ikimizin de başı belaya girecekti. Hemen yatağın yanındaki dolabın içine girdim. Ancak tam yurt görevlisi içeri girdiğinde hırkamın kenarının dolabın dışında kaldığını fark ettim. Bir şeyler düşünmeye zamanım olmadan adam hırkamı gördü ve dolabı büyük bir sinirle açtı. Ben de Chris de ne yapacağımızı ne diyeceğimizi bilemiyorduk. İri yapılı bu yurt grevlisi hırkamın kenarından tutup beni dolabın dışına çekti. Sonra ikimize birden bağırıp çağırarak doğru müdürün odasına gitmemiz gerektiğini söyledi. Bizi müdürün odasına kadar götürdü. Açıkçası bunu nezaketten yaptığını sanmıyorum.
Müdür çok kısa boylu şişko bir adamdı. İçeri girer girmez beni baştan aşağı süzdü. Sonra sandalyeleri gösterdi ve o kulak parçalayıcı ses tonuyla bizi buyurdu. “Lütfen oturun çocuklar.” Yüzünde sinsi bir gülümseme vardı. Korkulacak bir adamdı. Açıkçası korkmuştum da koltuğa tam oturacakken içgüdülerim bunu yapmamı söyledi ve birden doğruldum. İyi ki doğrulmuşum. Çünkü müdür Chris’in oturduğunu görür görmez bir düğmeye bastı ve koltuk Chris kendine bağladı. Benim oturmak üzere olduğum koltukta aynı şeyi yaptı ama ben oturmadığımdan çabaları boşa gitti. Hemen tokamı çıkarıp arkasındaki düğmeye bastım. Müdür biraz şaşırsa da hemen toparlandı. “ Tam tahmin ettiğim gibi sen bir melezsin.” Sonra o da arkasındaki baltayı aldı ve bana doğru savurdu. O kadar küçük bedenine karşın o baltayı taşıyabiliyor olması gerçekten tuhaftı. Eğildim ve balta başımın üstünden geçti. Sonra bende kılıcımı ona doğru savurdum. Ama bende ıskaladım. Bir süre bu böyle devam etti. Ona isabet edemeyeceğimi anlayınca baltasını kesmek için kılıcımı savurdum. Birkaç kere daha aynı şeyi yapmam gerekti ama sonunda baltasını kestim. Şaşkınlığını üzerinden atamadan onu yere devirdim. Sonra hemen arkamı dönüp Chris’i tutan sandalyeyi parçalara ayırdım. O kalktı ve pencereye yöneldi. Bende kestiğim baltanın sapını yerden alıp müdürün üzerine fırlattım ve birden buharlaştı. Sonra bende pencereye koştum ve aşağı atladık. Çok yüksekte olmadığımızdan şanslıydık. Chris beni alacak melezlerin gelmiş olabileceğini bu yüzden de spor salonuna gitmemiz gerektiğini söyledi. Ona yukarda neler olduğunu sormak istiyordum. Ama duyacaklarımdan da korkuyordum. Korkum ağır bastı ve soramadım. Spor salonunda gerçekten de iki melez vardı ve beni almaya gelmişlerdi. Çok naziktiler. Yolculuğumuzu pegasuslarla yaptık. Oraya vardığımızda da beni kamp danışmanına götürdüler. Sonra da kampı gezdirdiler.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Athena
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Athena


Mesaj Sayısı : 5210
Kayıt tarihi : 16/08/10

Anyela Rose Empty
MesajKonu: Geri: Anyela Rose   Anyela Rose Icon_minitimePaz Mart 13, 2011 1:07 am

Rp puanı: 90, tebrikler.


/Admin.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://olimpos.my-rpg.com
 
Anyela Rose
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Alex Rose
» Daphne ve Rose
» Spring Rose
» Rose ve Rp'leri
» Rose & Robert (Kış*11)

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Karakter :: Karakter Oluşturma :: Rp Puanı Belirleme-
Buraya geçin: