Her zamanki gibi, kamp meydanına oturmuş diğer melezleri seyrediyordum. Her zamanki gibi diyorum ama buraya gelmeyeli bayağa bir zaman geçmiş olmalıydı, ister istemez her melez buradan geçiyordu fakat meydanda oturup gelen geçeni izlemek pek sık kişinin yaptığı ve hoşlandığı bir aktivite değildi. Buraya gelme amacım ise elbette diğer melezleri izlemek değildi, onları izlemekten hoşlanan bir yapım yoktu. Sadece, el yazısı kargacık burgacık birinden bir mektp almıştım. Kamp meydanında buluşalım. diyerekten bana gelen bu mektup, düşününce tüylerimi ürpertse de, önemli bir şey olabileceği kanaatine vararak oraya gitmiştim. Şimdi de oturmuş, gümüş rengi ceketimin düğmeleriyle oynayarak bana bu mektubun kimden gelmiş olabileceğini düşünüyordum. Önümden geçen her melez, benim için bir tehditti veya bir kurtuluş yoluydu, bu mektubu gönderme amacına bağlıydı. İlk defa böyle bir mektup almış olduğum için ayrı bir heyecanım da yok değildi. Ayaklarım titriyordu, biraz soğuktan biraz da meraktan. Bu merakın hayra işaret etmiş olabileceğini umarak bekliyordum. Uzun bir süre gibi gelen zaman dilimini kontrol etmek için gümüş taşlarla süslenmiş olan saatime göz attığımda ise daha henüz on dakika olmuş olduğunu görerek biraz bozuldum. Oysa ben ne planlar yapıyordum ki, o gizemli (!) şahıs gelince yüzüne bağırabileyim. Ama planlar, işlediği gibi gitmiyordu. Zaman çok yavaş akıyordu ve mektubu gönderen kişi henüz gelmemişti. Ben burada delirmek üzereyken onun burada olmaması beni ayrı bir çileden çıkartıyordu. Tam da birinin bana oyun oynamış olabileceği düşüncesine odaklanmıştım ve bulunduğum yerden hışımla kulübeme ilerlemeye başlamıştım ki, yerde gördüğüm ok desenli kağıt dikkatimi çekti. Ne kaybedebileceğim düşüncesiyle tam kağıda uzanıyordum ki, o sırada yeni avcılardan birinin daha bu kağıda uzandığını gördüm. İkimiz de aynı anda kağıdı elimize alınca gülümsedim ve kağıdı biraz sert bir şekilde kendime çektikten sonra onu kırdığımı fark ederek, sırtını sıvazladım. "Özür dilerim kardeşim, ama önemli ve özel bir mektup." dediğim zaman, avcı biraz gülümsedi ve bana sarıldı. Ardından yoluna devam etti. Ben de içinde ne olduğunu deli gibi merak ettiğim mektubu yerden aldım. Acaba kimeydi, ne için yazılmıştı? Normalde asla bu kadar meraklı olmayan ben şimdi sıradışı bir ruh hali içerisindeydim. Ellerimle mektubun zarfını resmen parçaladıktan sonra içinde yazılanları okumaya başladım. Bu mektubu Artemis Kulübesi'ne götür. Eğer ortalıklarda bir avcı yoksa. Bu satırlar üzerine şaşkınlığımı gizleyemeyip gülümsedim. Ne yani, biri bizim avcılara oyun falan mı oynuyordu? Okla şişlenince fena olacaktı ama. Kısa bir süre kıkırdadıktan sonra mektubu okumaya devam ettim. Sakın avcı değilsen okuma, yoksa lanetlenirsin. Bu da neydi şimdi, bunu Zeus falan mı göndermişti? Çevremdekiler deli olduğumu düşünmesin diye yüksek sesle kahkaha atamamıştım ama patlamaya hazır bir bomba gibi şiştiğim de inkar edilemezdi. Mektubun kalanını okumaya devam ettim. Avcı, mektup eline ulaştıysa bunu acilen liderine götür. Acilen. diyince duraksadım. Mektup, bana yazılmıştı. Ağzım açık kalmış bir şekilde mektubu okurken, yanımdan geçen bir melez ağzımı kapayınca kendime gelebildim. Bir köşeye çekilerek okudum. Hemen ve hemen Diablo Dağı'na gitmen gerek avcı. Derhal ve kattiyen. Bunu sana neden benim yazdığımı anlayamayabilirsin ama diğerlerinin başı ve benim başım dertte. Diğerleri asla bir meleze güvenmez ama ben geçmişte olanları biliyorum avcı. Sadece güzellikten değil, diğer konulardan da anlıyorum yani. Afrodit. Neler olduğunu anlayamamıştım. Afrodit, bana mektup yazmıştı? İris mesajı olmuyor muydu? Hem bu kadar önemli mesele de neyin nesiydi? Bu sorular, cevaplarını beklerken ben de pegasus ahırlarına doğru ilerlemeye başladım. Eğer, Afrodit'in bu çağrısı gerçekse; ona yardım etmeye her zaman için hazırımdır. Bir an düşündükten sonra adımlarımı hızlandırarak pegasus ahırlarına doğru tempolu bir şekilde koşmaya başladım.