Ağabeyim 3 ay önce kaybolmuştu. Evdeki gerginllik dinmemişti. Kardeşim Linda annemle kavga ediyordu. Artık bu ortamdan sıkılmıştım. Dışarı çıkacağımı söyleyerek çıktım. Annemin cevap vermesini beklemedim bile... Sürekli ağabeyimi düşünüyordum. Acaba neredeydi? Bir ormana girdiğimi fark etmedim. Bir kapı gördüm. Üzerinde bir yazı vardı. "Melez Kampı" yazıyordu. Bu çok tuhaftı. Çünkü yazının dilimizde olmamasına rağmen yazıyı okuyabiliyordum. Ağabeyimin de içinde olabileceğini düşünerek içeri girmeye karar verdim.
Tam o sırada ne olduklarını anlayamadığım şeyler bana saldırdı. Koşmaya başladım. Deli gibi koşuyordum. Kapıdan geçtiğimi fark etmedim. Bir çadır gördüm. Yardım istemek için içine girdim. Olamaz, Ağabeyim oradaydı! Kimse beni fark etmeden dışarı çıktım. O şeyler kaybolmuştu. Sanırım hayal görmüştüm... Hayır, o şeyler de ağabeyim de gerçekti! Aman Tanrım, Ağabeyim beni fark etmişti ve buraya doğru geliyordu! Üstelik kaçacak bir yerim yoktu. Başka bir çadırın arkasına saklanarak şansımı denedim. Ağabeyim çadırdan çıkmış, etrafa bakınıyordu. Onu hala görebiliyordum. Birden beni birisi yakaladı ve ağabeyimin önüne fırlattı.
Ağabeyim beni tanıyınca yerden kaldırdı.
- Iris? Sen burada ne yapıyorsun?
- Asıl sen burada ne yapıyorsun? Burada olduğunu anneme söylemeyeceğimi sanıyorsan yanılıyorsun.
- Bak Iris, babamızın kim olduğunu biliyorum.
- Sen neden bahsediyorsun?
Babamızın Olympos'tan Deniz Tanrısı olduğunu söyledi ve bir şeyler daha anlattı. Ona inanmadığımı biliyordu. Ama sonra bana su ile yaptığı bir kaç şey gösterdi. Ona inanmak zorunda kaldım.
Şimdilik eve dönmemi, fakat en kısa sürede Melez Kampı'na gelmem gerektiğini söyledi. Kabul ettim.
Şimdilik eve dönüyordum. Ama Melez Kampı'na geri dönecektim. Maceram yeni başlıyordu.